Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) siyaset bilimi bölümü öğrencisi ve DurDe aktivisti Özlem Değirmenci, protesto gösterilerine katıldıkları iddiasıyla "terör örgütü üyeliği"yle yargılanan çocukların yılbaşı öncesinde görülen duruşmalarını izledi. Hak örgütleri ve aktivistlerinin oluşturduğu Çocuklar İçin Adalet Girişimi'nin üyesi olarak Diyarbakır'a giden Değirmenci'nin yazısını aktarıyoruz.
Onlarca çocuk, 14 Temmuz ve 20 Ekim 2008 tarihlerinde Diyarbakır ve çevre illerinde gerçekleşen gösterilerde çikan olaylar sırasında gösterilere katıldıkları iddiasıyla, kamu malına zarar vermek, polise mukavemet ve yürüyüş kanununa muhalefet etmek gibi suçlamalar da eklenerek 5-6 fotoğraf delil gösterilerek 23 yıl ceza istemiyle yargılanıyorlar. 50’ye yakın çocuk tutuklanıyor ve yaşları 15 ila 18 arasında değişen bu çocuklarin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası sözleşmelere uymayan koşullarda yargılanmaları hukuk devleti mi yoksa polis devleti mi olduğumuz sorusunu akıllara getiriyor. Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi yerine çocuk mahkemesinde yargılanmaları yaşları dolayısıyla bir zorunluluk. 18 yaşin altındaki tüm bireyleri çocuk olarak kabul eden düzenlemeler (BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Çocuk Koruma Kanunu) ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, her durumda çocukların, çocuk yargılama sistemine göre yargılanmaları zorunluluğunu getiriyor.
Dava dosyasında görgü tanıkları olarak yer alan polisler çocukların çöp konteynırlarını yaktıklarını, barikat kurup polise mukavemet ettiklerini ve lastik yaktıklarını belirtiyorlar. Polisin tanıklığıyla, çocukların attıkları sloganlar kanıt olarak kabul edilip “bölücü terör örgütüne üye olmamakla birlikte propagandasını yapmak suçu”ndan yargılanmaları sağlanıyor. Söz konusu devletse, çocuk hakları teferruat olarak kalıyor.
Duruşmayı birlikte takip ettiğimiz çesitli STK’lerden sosyal hizmet görevlileri, çocuk gelişimi uzmanları ve pedagoglar, davanın gizli gerçekleşmesi gerekliliği nedeniyle içeri alınmadılar. Davası o gün görülmeyen çocukların aileleri de duruşmayı izlemeye gelmişlerdi. Anlatılanlar çok çarpıcı. Dosyada Adli Tıp Kurumu’ndan alınan darp-cebir raporları olmasına ve çocuklar gözaltına alınırken kötü muamele gördüklerine dair ibarelerin yer almasına rağmen yaraların eski, gösteriler sırasında oluştuğunu, gözaltına alınma sırasında olmadığı vurgusuyla bunlar havada kalıyor. Diğer bir aile, "Çocuklarımızı her görmeye gittiğimizde durumlarını daha kötü buluyoruz" diyor. Çocukların algılama sorunu yaşadıklarını ve çok tedirgin olduklarını belirten ailelerin endişesi, darp izlerinin yanı sıra çocukların hayatlarında oluşan kocaman silinemeyecek yaralar.
Her aile o kadar şanslı da değil. Bir aile çocuklarıyla bir yıl görüşmeme cezası almış cezaevi yönetiminden. Gerekçe şu: Çocuk araca bindirilirken, ailesi çocuğun zafer işaretine karşılık veriyor ve bunu gören görevliler kötü muameleyle çocuğu araca itiyorlar. Baba disiplin cezasına itiraz ediyor fakat dilekçesi "yetkisizlik" iddiasıyla kabul edilmiyor. “Bayramda çocuğumu bahsettiğim nedenlerle göstermediler ve ceza kararını o gün gittiğimde kapıda haber verdiler” diyor baba. Diğer bir aile 2006 Mart olaylarında tutuklanan 16 yaşindaki çocuklarının davasının iki duruşmada karara bağlandığını; 33 yıl ceza verildiğini; indirimlerle 7,5 sene cezaevinde kalacağını anlatıyor.
Duruşma sırasında polisin bileklerinin nasıl ağrıdığını ayrıntılarıyla anlatan hakim, "dokuz kişi olaylar sırasında ölmüştür" diyor, nokta… Bu insanlar ne gerekçeyle öldürülüyor; neden bunun hesabı hiçbir şekilde sorulamıyor, neden üzerine sis perdesi çekiliyor, muamma... Uluslararası basın da yargılanma sürecini hayretle izliyor.
Alternatif ve tarafsız gözlemlerle bir rapor hazırlamak amacıyla ve Çocuk Ceza Adaleti Sistemi’nin uygulanması istemiyle oluşturulan Çocuklar İçin Adalet Girişimi, bu çocukların gerek yargılanma sürecinde, gerekse yargılama sonrasında eğitim başta olmak üzere hiçbir haklarından yoksun kalmamalarını, psikolojik ve gelişimsel destek almalarını talep eden bir basın açıklaması düzenledi.
Biz diyoruz ki, hiçbir çocuğa dilinden, renginden dolayı ayrımcık yapılmasını kabul edemeyiz. Hayatlarının geri kalanını etkileyecek bu karar verilirken, adil şekilde yargılanmaları zorunluluktur.(ÖD/EÜ)