Adana, Mardin ve Diyarbakır'ın özellikle Bismil ilçesinden otobüslerle gelen CHP seçmeninin çekirdeğini oluşturduğu ikibin kişilik bir kalabalık bugün İstasyon meydanında Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu dinledi.
Kılıçdaroğlu'nun 45 dakikalık konuşması boyunca alanda dolaşarak farklı gruplardan insanların görüşlerini aldım. Mitingin dış çeperindeki Diyarbakırlıların çoğu ya kararsızlardan, ya da CHP'ye oy vermeye niyeti olmadığı halde Kılıçdaroğlu'nun ne diyeceğini merak eden ve önemli bulanlardan oluşuyordu.
"Bir kere Kürt demedi" diyenler", "Biz bakarız, bu da Tayyip gibi dönebilir, ama dediklerini yaparsa ilerde ona veririz" diyenler çoktu.
Belki de bu mitingin ruhunu yansıtmak bakımından bana en anlamlı gelen şey bir eczacıdan dinlediğim "gelmesi bile önemlidir. Aslında önemli hiç bir şey demedi. Ama CHP genel başkanı buraya dokuz yıl gelmemişti" sözleri oldu.
CHP'nin öncelikleri
Diyarbakır'a gelmeden, İstanbul'da CHP'ye geçen yıl katılan insan hakları savunucusu ve DTP'nin 2007 yılındaki bağımsız aday adaylarından Avukat Sezgin Tanrıkulu ile konuşmuştum.
CHP Genel Başkan Yardımcılığına getirilen ve muhtemelen partinin Kürt hamlesinin mimarı olan Tanrıkulu, "en önemli şey kanın biran önce durmasıdır" diyor.
Bunun için olmazsa olmaz ve öncelikli adımlar ise, seçim barajının makul bir düzeye, örneğin yüzde ikilere üçlere çekilmesi, bölgede işlenmiş binlerce faili meçhul cinayet, işkence, kayıp ve diğer insan hakları ihlallerinin soruşturulması için uluslararası standartlarda Hakikat Komisyonları kurulması ve KCK davalarına da bakan özel yetkili mahkemelerin lağvedilmesi.
Tanrıkulu bu adımları Kürt dilinde eğitim konusunda kamunun adım atmasının izleyebileceğini, oluşacak bir güven ortamında genel af gibi diğer tüm meselelerin de tek tek mutabakatla halledilebileceğini söylüyor. Tanrıkulu'na göre, CHP bu vaadlerin takipçisi olacak, tıpkı yerel yönetimlerin güçlendirilmesini amaçlayan Avrupa Yerel Özerklik Şartı'na konan çekincelerin kaldırılması sözü gibi.
Neden Diyarbakır'dan değil de Istanbul'dan aday olduğu sorusuna ise, hedeflerinin aslında AKP nin oy deposu olan büyük Batı şehirlerinin Kürt varoşları olduğunu söyleyerek cevap veriyor, BDP'ye bölgede rakip olmadıklarına işaret ediyor.
Tanrıkulu: "Adaylığıma olumlu bakılıyor"
CHP'ye katılmasına ne tür tepkiler aldığını sorduğumda ise Tanrıkulu, "Kürt siyasi hareketinden hiç bir olumsuz tepki almadım. Aksine olumlu bakıyorlar. CHP'nin de çözümün parçası olmasını istiyorlar" dedi.
CHP'nin bölgede ne kadar puan topladığını kestirmek kolay değil, ama bugünkü Diyarbakır mitingi bazı ipuçları verecek. Diyarbakır'da sokak sohbetleri CHP'nin artık bölgenin en sevilmeyen partisi olmaktan çıktığını ama tam bir güven de uyandırmadığını gösteriyor. Geçen seçimde çözüme açık parti diye "bize vermeyen AKP'ye versin" yaklaşımı gösteren BDP tabanı da bu kez aynı ölçüde olmasa bile CHP'ye daha sıcak yaklaşıyor.
Değişen Diyarbakır Rüzgarları
22 Temmuz seçimlerini izlemek üzere Diyarbakır'a geldiğimde, daha birinci günün sonunda AKP'nin bölgede benim ve birçoklarının düşündüğünden çok daha parlak bir netice alacağını, Kürt siyasi hareketini temsil eden DTP nin adayları yine en çok oyu alsa bile seçimden AKP'nin bu bölgede çok güçlenmiş olarak çıkacağını kuvvetle sezmiştim.
Sokaklar, yeterince çeşitli kesimlere ulaşırsanız siyasi nabzı çok güzel yansıtır. Ama sayılara değil, seçmenin çoşkusuna ve partisiyle ilişkisine bakmak daha sağlıklı netice verir. 2007'de morali en yüksek seçmen AKP'ninkiydi. DTP'liler kararlı ve çok ama çoşkusuz, zor bulunan CHP'liler ise boynu büküktü.
Bu şehirde, tıpkı nüfusun ağırlıkla Kürt olduğu diğer yerler gibi oyların yönünü en azından yirmi yıldır esasen Kürt meselesini kimin çözeceğine dair inanç belirliyor. AKP 2007 de hem çok güçlü yani muktedir, hem de çözüme niyetli görünümüyle onlarca yıldır süren savaştan en fazla mağdur olmuş bir kesimin dışındaki bölge seçmeni için dayanılmaz bir cazibeye sahipti.
Belki de bu yüzden, 2007'de DTP de, yeniden hükümet olacağına kesin gözüyle bakılan ve Kürt sorununda geleneksel devlet çizgisini aşma potansiyeli görülen AKP'yle sert çekişmelere girmek yerine, ona yarı yumuşak çağrılar yapmakla yetiniyor, hatta ittifak sinyalleri veriyordu.
Ama hal böyle olunca kendisini de rahatsız bir konumda buluyordu çünkü "düşman" yumuşadıkça kitleler arkanızda sımsıkı kenetlenmiyor, direniş söylemleri biraz iğretileşiyordu.
Dört yıl önce bu bölgede gözden kaçması mümkün olmayan bir başka şey de, Kürt sorununa çözümün önünü kesen parti olarak görülen CHP'ye duyulan öfke idi. Nitekim 1980 darbesi öncesinde CHP'yi, 1990'ların başlarında SHP'yi birinci parti yapan Diyarbakır bu sefer partiye on milletvekilinden birini bile vermemişti.
Sonuçta, dört yıl önce, böyle bir denklem içinde, bölgede en çok oyu alan parti olmasına ve mecliste grup kuracak milletvekili sayısına ulaşarak zafer kazanmış gibi görünmesine rağmen DTP geriledi ve 2002 seçimlerine göre Türkiye genelinde yüzde üç bölgede ise çok daha yüksek oranda oyunu büyük olasılıkla ya sandığa götüremedi ya da fazla çatamadığı rakibi AKP'ye kaptırdı.
AKP ikinci parti olmasına rağmen aslında Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerdeki oylarını yer yer ikiye, üçe katlayarak büyük zafer kazanmıştı.
Bambaşka dengeler: BDP yükselişte
Diyarbakır ve Kürtler bambaşka bir ortamda seçime gidiyor bu sene. Değişen sadece CHP'ye bakış değil kuşkusuz.
En önemlisi, bu seçimin yükselen yıldızı AKP değil BDP bölgede şu anda. Tıpkı geçen seçimdeki AKP gibi bu kez onun, seçmeniyle daha uyumlu ve mutlu bir ilişkisi olduğu gözleniyor.
Bağımsız adayları genel olarak daha çok beğeniliyor, yaptığı ittifakların Batı şehirlerindeki sol cephesinden ziyade özellikle bölgede Altan Tan ve Şerafettin Elçi gibi Kürt siyasetinin farklı siyasi tonlarındaki isimlerin listeye alınması büyük etki yaratmış görünüyor.
BDP'nin yükselişinde kuşkusuz AKP'nin çözüm getireceğine ilişkin umutların, yıllar ve özellikle de son aylar içinde giderek zayıflamasının büyük rolü var. Bir öğretmen bunu "AKP giderek devletleşiyor, daha muhafazakarlaşıyor" diye ifade etti.
Konuştuğum bir çok Diyarbakırlı, binlerce BDP aktivistinin gözaltına alındığı KCK operasyonlarını, eylemsizlik içinde olduğunu açıkladığı halde PKK güçlerine karşı yapılan askeri harekatlarda yaşanan can kayıplarını, Başbakan Erdoğan'ın bütün bunlar olurken hala sert konuşmalar yapmasını birbirine bağlıyor. "Bu kadar kan dökülüyor bu kadar adam hapse tıkılıyor, bir tek tatlı söz söylemiyor" diyorlar.
AKP seçmeni artık geçen seçimdeki gibi göğsünü gere gere dolaşamıyor. AKP'den hala bir umudu olduğu anlaşılan seçmenler bunu açıkça ifade etmeye çekiniyor, söze "tabi ben de eleştiriyorum ama", "yetmez ama" diyerek başlıyorlar.
Ayrıca bu defa AKP'nin ekonomik performansı da hedefte. Özelleştirmeler nedeniyle binlerce kişinin işsiz kalmasına yol açtığı, özellikle Tekel örneği verilerek sıklıkla dile getiriliyor.
Tabi temkinli olmak lazım. AKP seçmeni BDP seçmeni kadar görünür değildir hiç bir zaman, daha sessizdir ve kimin çok konuştuğuna bakmak yanıltıcı olabilir. Bu nedenle AKP'nin bölgede uğrayacağı hemen hemen kesin görünen kaybın boyutlarını tam olarak kestirmek kolay değil. Ama seçmenin partiyle ilişkisinin değiştiğini açıkça gözlemlemek mümkün. (KB/ŞA)
Kumru Başer'in Güneydoğu'dan seçim notları her gün BBC Türkçe'de.