Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) oluşturduğu Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan Kürtlerle ilgili niyetini sormasıyla seçim sonrası siyaset mevsimi açılmış oldu.
Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan gelen açıklamalarında 15 Haziran'ı eylemsizliğin devam edip etmeyeceğine ilişkin bir tarih olarak vermesi, ister istemez bu tarihten sonra ne olacağı sorusunu gündeme getiriyor.
Bunu kestirmek çok zor, bir gün kala bile. Fakat, bu konuda Diyarbakır sokaklarında ve kulislerinde neler tartışıldığına bakarak ipuçları aramak mümkün.
Balkon konuşmasına farklı yorumlar
Erdoğan'ın seçim sonrası yaptığı "balkon konuşması" Diyarbakır'da bir kaç şekilde yorumlandı.
Tıpkı seçim öncesinde izlediği sert tutumun bir kaç farklı şekilde yorumlanması gibi.
Erdoğan'ın seçim öncesinde, ülkenin batısındaki milliyetçi oyları cezbedebilmek amacıyla Kürt meselesi konusunda sert bir tutum sergilediğine inananlar, balkon konuşmasını da "yumuşak, uzlaşıcı ve olumlu" buluyor. Bu beklenti çok geniş bir kesimde var.
Yine BDP içinde ve tabanında bir diğer kesim ise, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) artık Kürt sorununda yolun sonuna geldiği, milliyetçiliğinin prim yapmasından hoşnut olduğu ve bunu sürdürmek istediği görüşünde.
Bu kesim içinde "yeni CHP" çizgisinin BDP ve Blok milletvekillerinin en doğal müttefiki olacağı inancı daha ağır basıyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) hem "yeni" parti çizgisini oluştururken, Kürt insan hakları savunucusu Sezgin Tanrıkulu'nu ön plana çıkarmış olması ve hem de verdiği sözler ile artık AKP'yi Kürtlerin talepleri konusunda zorlayıcı bir rol oynayacağını düşünüyorlar.
Ama her iki düşünceden de konuştuğum herkes 15 Haziran tarihinin çok da kesin bir dönüm noktası olmayabileceği görüşünde. Genel olarak beklenti yaz sonuna kadar fazla bir hareketlilik olmayacağı yönünde.
BDP'ye yakın bir sivil toplum aktivisti, "Başbakan'a güvenmiyorum ama halk Öcalan'ın AKP'ye seçim sonrası bir fırsat daha vermesini istiyor. Bence o da bunu yapacak" dedi.
İttifaklar kalıcı mı?
Aslında bütün bu tartışmalar ve gelecekten beklentiler, önümüzdeki dönem içinde Kürt siyasi hareketinin oluşturduğu Blok'un da ne derece kalıcı olacağı ya da neye evrilebileceğinin işaretlerini veriyor.
Kürt siyasi hareketi, çok net bir şekilde iki yönlü bir ittifak yaptığını söylüyor. "Ulusal birliğe yönelik ittifak, ve Türkiye'nin emek ve demokrasi güçleriyle ittifak."
Bu ittifakın seçim sonrası süreçte Türkiye'de daha geniş kesimleri kapsayacak bir "çatı partisi"ne dönüşmesinden de sıkça bahsediliyor.
Hedef: Nereye kadar?
Ama farklı kesimler için bu ittifakın farklı kanatları farklı anlamlar taşıyor. Ve bu farklılıklar gelecek hakkında farklı siyasi beklentilerle örtüşüyor.
Diyarbakır'da islamcı bir politikacı kimliğiyle Altan Tan'ın ve Kürt kimliğinin varlığı mücadelesinde geleneğin önemli bir halkası sayılan merkez partilerinde politika yapmış bakan olmuş bir isim, Şerafettin Elçi'nin Blok'a dahil edilmesini büyük bir artı puan sayan görüş sokaklarda ve sivil örgütlenmelerde çok ağır basıyor.
Bu iki adayın oy potansiyelleriyle değil, temsil ettikleri şeylerle farklı bir dinamizm getirdiğini söyleyenler hiç az değil.
Genelleme yapmak her zaman yanıltabilir, ama daha genç, daha kentli ve daha eğitimli bir kesim içinde Türkiye'nin emek ve demokrasi güçleri ile ittifak kontenjanında adı sayılan isimlerin daha fazla heyecan yarattığı izlenimini edindim.
Ziyaret ettiğim Batman, Mardin ve Diyarbakır ile ilçelerinde görüştüğüm bu çevre aynı zamanda demokratik özerkliğin köy köy mahalle mahalle il il nasıl hayata geçebileceği konusuyla da çok daha yakından ilgili.
Bir yandan harıl harıl tartışıyor, bir yandan küçük örnekleri hayata geçirmeye çalışıyorlar. Demokratik özerkliğin sadece TC devletine değil, kapitalizme bir alternatif arayışı olacağı, sadece Türkiye değil, bütün bir Ortadoğu ve dünyaya yeni bir ufuk açacağını vurgulayanlar da çoğunlukla bu çevreler.
Altan Tan: İttifakın ömrü ilkelere sadakate bağlı
Diyarbakır seyahatimin bitiminde uçakta birlikte seyahat ettiğim Blok'un meclise gönderdiği renkli isimlerden Altan Tan'la BDP'nin oluşturduğu blokun çok parçalılığın aklımda yarattığı soruları tartıştım.
Altan Tan, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını fazla yuvarlak ve genel geçer buluyor ve AKP'nin Kürt meselesine yaklaşımından çok umutlu değil. Ama Blok'un güçlü temsiliyetinin meclis içinde ve sokaklarda zorlayıcı olacağı inancında. CHP'den gelecek bir destek konusunda fazla umudu yok.
Daha önce Refah Partisi içinde de yer alan Altan Tan'a "Ne oldu da Blok içinde yer almaya karar verdiniz" diye sorduğumda "Ben partiyle yeni tanışmıyorum. 2000-2002 yılları arasında Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) parti meclisi üyesiydim. Bu seçimlerde Başbakan, demokratik özerklik, ana dilde eğitim ülkeyi böler söylemine girince, bloğun söylemini daha cazip buldum" diye yanıtlıyor.
Peki bu kalıcı bir ittifak mı? Altan Tan, buna, "Bu bir ilkeler hukuku ittifakı. Kalıcı olması ittifakın bu ilkelere ne ölçüde bağlı kalacağıyla belirlenecek. Altan Tan islamcıdır, Ertuğrul Kürkçü marksisttir. Herkesin hukukunu koruma ittifakıdır bu. Buna sadık kalınırsa devam eder" diyor. Hatta çatı partisi umudunu dile getiriyor.
"Ben bir islamcı olarak İslami hukuk istiyorum" diyen Tan, buna karşılık İslam hukukunun, çok hukuklu bir sistem içinde gönüllülük esası içinde, isteyenin istediği hukuku benimseyebileceği bir sistem içinde demokrasinin önünde engel olmayacağını savunuyor.
"İslamcılık muhalif dinamiğini kaybetti"
Tan'ın dünya görüşüne göre, Türkiye'de bir değişimin dinamosu olabilecek batılı anlamda bir işçi sınıfı yok. Dinamik bir burjuvazi de yok. Aleviler statükoyu destekliyor. Dönüştürücü dinamik potansiyeli taşıyan iki kesim ise Kürtler ve İslamcılar. "İslamcılar uyuşturuldu, onun için AKP dönüştürücü gücünü kaybetti. Bütün yük Kürtlerin omzuna kalmıştır" diyor.
AKP'den neden umudunu kestiğini sorduğumda ise "AKP İslamcıları iktidarla tanıştırdı. En fazla muhalif olması gereken İslamcı kesim bürokrasiden, ekonomik düzenden pay almaya başladı ve muhalefetini geri çekti, İslami bir dünya kurma iddiaları büyük ölçüde törpülendi" diye yanıtlıyor.
Tan'a göre bu da Batı'nın istediği türden bir İslamcılık. "Bu büyük bir projeydi, ve büyük oranda başardılar. Uzunca bir müddet İslamcılığın muhalefete dönmesi zor görünüyor" diye konuşuyor.
"Sınıflardan söz etmek güç"
Tan, Kürtler içinde de bir sınıf sorunu pek olmadığını düşünüyor. Evet, zenginler ve yoksullar var ama henüz Kürt burjuvazisi denebilecek bir kesimden söz etmek güç. İşadamlarını "devlet müteahhiti, bayiiler, kaçakçılar, ve kara paracılar" diye kategorilere ayırıyor.
Demokratik Özerklik projesinin ülkenin batısında ayrılık korkularını körüklediğini söyleyen Tan, vizyonunu şöyle tanımlıyor: "Kendimizi yönetmek istiyoruz. Ama bir Arnavutluk ya da Kuzey Kore istemiyoruz. Türkiye ile, bölge ile, dünyayla entegrasyon istiyoruz".
Tan dünyanın 50-60 yıllık bir vadede Isparta Atina benzeri şehir devletleri biçiminde siyasi birimlere yöneleceğini düşünüyor. (KB/BA)