Cumartesi sabahın erken saatlerinde Diyarbakır bizi top sesleriyle karşılıyor. Sokaklar sakin ama sessiz değil.
Geçtiğim tüm sokaklar bomboş. Sadece Suriçi’nin girişinde bir yoğunluk var. Ellerinde halılar, koliler, ev eşyalarıyla Suriçi’ne girenler ve çıkanlar, surları kaplayan polis barikatlarının yanına kurulmuş seyyar yemek arabaları, surların hemen dışındaki çimlerde oynayan köpekler… Ama tüm şehre yayılan silah, top, patlama sesleri de bu surların içinden geliyor. O günkü çatışmaların Hançepek mahallesinde olduğunu konuşuyor herkes.
13 ilden gelen 500’ün üzerindeki kadının Barış Nöbeti’ne gitmeden önce ilk durağım KAMER.
Beni ne kadar güler yüzle karşılasalar da, tedirginlikleri yüzlerinden okunuyor. Kahvaltı masası başında bir kadın elindeki işi yapmaya çalışırken zorlanıyor, “Tüm gece evimin önündeki sesler, Bağlar’dan gelen sesler… Korkudan eşimle sabaha kadar banyoda saklandık. Daha ne kadar sürebilir ki bu?” diyor.
Tüm şehirde aynı tedirginlik hakim. Eskiden sokakların her saatte ve her hava koşulunda ne kadar kalabalık olduğunu, şimdiyse hava karardıktan sonra kimsenin sokağa çıkmadığını anlatıyor herkes. KAMER’dekiler de “Çatışmalar Suriçi’nde ama tüm şehir tedirgin. Patlama sesleri her yerden duyuluyor. Suriçi dışındaki ilçelerde tek fark aniden ölme korkusu yok ama herkes huzursuz” diyor.
KAMER kurucusu Nebahat Akkoç’la konuşuyoruz, “İçim parçalanıyor” diyor, “Bugün 2 cenaze daha gitti. Ölen de fakir, öldüren de… Göç edenlerin gidecek yeri, bunu karşılayabilecek parası yok.” Yaşanan şiddetin, eviçi şiddeti de arttırdığını, kadınları ve çocukları nasıl etkilediğini anlatıyor:
“Suriçi’nden göç edenlerin fotoğraflarını görmüşsündür, çoğu elinde tek bir halı taşıyor. Çünkü insanlar evsiz kaldı, sığındıkları yerde üzerine oturacakları bir şeye ihtiyaçları var. Geçenlerde bir çocuğu tedaviye yönlendirdik; Ailesiyle bir binanın bodrumuna sığınmışlar. Ortaya bir halı atmışlar ve o halının üzerinde yemek yiyip, o halının üzerinde uyuyorlar, onun üzerinde yaşıyorlar yani. Bir süre sonra çocuk halının üzerinden indiği anda ağlamaya başlıyor, çünkü halıyı güvenli alan olarak kodluyor. Çocuklar çok etkilendi, altına kaçırma oranları inanılmaz arttı. Bu travmalar nasıl iyileşecek…”
Benzer şeyleri Diyarbakır Belediyesi Kadın Birimi’nden de duyuyorum, “Başvuranlarımızın çoğu sütten kesilmiş. Çocukların çoğu altını ıslatıyor. 16-17 yaşındaki çocuklar bile uyurken duydukları her sesi bomba sanıp zıplıyorlar, uyku bozuklukları yaşıyorlar…”
Sümerpark'ta yüzlerce kadın buluştu
Sümerpark’a geçiyorum. KJA’lı kadınlar, diğer illerden gelecekleri karşılamak için hazır bekliyor. Barış Anneleri, bir ateşin etrafında oturmuş.
Feminist hareketten Nilgün Yurdalan’la karşılaşıyoruz. Önceki gün Sur’da yasağın kalktığı mahallelere gittiklerini anlatıyor, “Açık olduğu söylenen kısma bile aranarak giriyorsun. Çok sevdiğim bu şehri hiç bu kadar sakin görmemiştim. Çarşı hemen hemen kapalıydı. Hem Sur’dan göç edenler hem de Sur’a dönmeye başlayanlar vardı. Akşam Ofis’te kaldım, patlama sesleri oraya kadar geliyordu. Sesler sabaha karşı güçlendi. Ama Diyarbakır artık eski Diyarbakır değil” diyor.
Biz bunları konuşurken, sürekli top sesleri duyuyoruz. Sesler bazen uzaktan geliyor, bazen yaklaşıyor. Sesler yaklaşınca sloganlar artıyor. Bir süre her top sesinin ardından Sümerpark’tan “Biji berxwedana Surê” sloganı yükselmeye başlıyor.
Ardından yavaş yavaş farklı illerden kadınları taşıyan otobüsler gelmeye başlıyor. Her grup büyük bir coşkuyla, zılgıtlarla, “Yaşasın kadın dayanışması” sloganlarıyla karşılanıyor.
Otobüslerden inen kadınlar "Amed halkı yalnız değildir", "Cizre halkı yalnız değildir" ve tüm yasaklı şehirler sıralayarak devam ediyor.
Ateş başında birlikte ısındığımız Diyarbakırlı genç bir kadın, İstanbul’dan gelenleri duyunca önce şaşırarak “Sadece bugün için mi geldiniz?” diye soruyor, sonra “O zaman siz varken sırtımız yere gelmez” diyor gülerek. Arkadaşı Helin ekliyor, “Eğer batıdan ses çıkarsa bize bunu yapamayacaklar hissi var herkeste. O yüzden özellikle kadınlar nezdinde böyle bir desteğin gelmesi çok sevindirici.”
O sırada en kalabalık grup olan, altı otobüslük İstanbul grubu Sümerpark’a varıyor. “Yaşasın kadın dayanışması” ve “Jin, jiyan, azadi” haykırışları birbirine karışıyor.
O an zılgıtlar, patlama seslerini bastırmaya başlıyor…
TIKLAYIN - 13 İLDEN KADINLAR DİYARBAKIR'DA BULUŞTU
Sağlıkçılar Beyaz Nöbet’te
Sohbetler, hasret gideren kadınların kahkahaları hep patlama sesleriyle kesiliyor. Biz her seferinde es veriyoruz ama Diyarbakırlılar daha alışkın.
Amed Sağlık Platformu’ndan hemşire Yekta Yıldız, “Gördüğünüz gibi sürekli bu seslerle yaşıyoruz. Bu, insanların psikolojisini çok kötü etkiliyor. Burada yaşayan insanların psikolojik desteğe de ihtiyacı olacak” diyor.
Ardından sağlık hakkına erişim engellemelerini anlatmaya başlıyor: “İsrail – Filistin çatışmasında dünyanın dört bir yanından sağlıkçılar müdahale edebilirken, biz yan sokağa müdahale edemiyoruz. Sur’a gidemiyoruz, Cizre yolunda tüm araçların geçişine izin verilirken, bizim ambulansımızı durdurup, ‘Yol kapalı’ diyorlar. Diğer araçlar geçmeye devam ettiği için ‘Ne zaman kapandı’ diye soruyoruz, ‘Şu an’ diyorlar…”
Yıldız, ölümlere ve yaralanmalara ilişkin net verilere ulaşamadıklarını da anlatıyor: “Sivil ölümlerin çıkmasına izin yok. Yaralı çok, 300 hasta bakan acil servisler, 800 hasta bakıyor.”
Beyaz Nöbet’teki sağlıkçılar çeşitli heyetlerin, Sur’dan çıkanların ve cenazelerini alamayan ailelerin, nöbeti ziyaret ettiğini söylüyor, “Hepsinin talebi sağlık koridoru açılması ve cenazelerin alınması.”
“Başka Rozerinlerin hayalleri yıkılmasın”
Diyarbakır’da herkes çatışmaların bitmesi için nöbette. Sağlıkçıların beyaz nöbetinden, kadınların barış nöbetine dönüyorum.
Nöbet kadınların deneyimlerini paylaşımı yaptığı bir forumla devam ediyor. Cenazesi Sur’dan alınamayan gençlerin aileleri en ön sırada oturuyor. Batı illerinden gelen kadınlar neden burada olduklarını, Kürt illerinden kadınlar ise yaşadıklarını anlatıyor.
Salondan yükselen alkışlar ve “şehit namirin” sloganları eşliğinde, cenazesi hala Sur’da bekleyen 16 yaşındaki Rozerin Çukur’un annesi kürsüye yürüyor:
“Buraya gelen tüm kadınları selamlıyorum. Rozerin, 16 yaşında lise öğrencisi genç bir kızdı. Hayali doktor olmaktı, psikolog doktor olacaktı. Onun hayalini yıktılar. Başka Rozerinlerin hayalleri yıkılmasın. Cenazemizi versinler istiyoruz. Onun suçu nedir? Suçu, Kürdüz... Şehit annesi tüm annelere saygı duyuyorum.”
Diyarbakır'ın kalbi Suriçi
Saat 7’de ses çıkarma eylemi başlıyor. Kornalar, zılgıtlar, sloganlar… Gün Sümerpark’ta ateş etrafında halaylar ve barış için dilek fenerleri uçurulmasıyla sona eriyor. Diyarbakırlı kadınlar günlerdir sürdürdükleri barış nöbetine, diğerleri ise geldikleri illere Diyarbakır’da yaşananları anlatmaya dönüyor.
Benim 14 saatlik Diyarbakır ziyaretim de tam taksiye binerken burnumuza gelen ince gaz kokusuyla sona eriyor. Taksici hemen “Hava karardı ya, başladılar. Her akşam böyle” diyor. Sonradan öğreniyoruz ki birkaç sokak aşağıda gençlerin ses çıkarma eylemi 30 dakikayı geçince, TOMA’yla su sıkmış ve gaz atmışlar.
İlk defa Diyarbakır’dan Suriçi’ne uğramadan dönüyorum. İnsanlar özel harekatçıların sadece Suriçi’nde olduğunu, diğer mahalleleri çok etkilese de hayatın bir şekilde devam ettiğini söylüyor. Taksicinin dediği gibi “Olaylar Suriçi’nde. Ama Diyarbakır’ın kalbi de Suriçi.” (ÇT)