"İnancını akıl süzgecinden geçirmeyen, kendi imanına sahip çıkamaz; bu boşluğu dolduran ise istismarcılardır."
Günümüzde dini istismarın farklı biçimleriyle karşılaşmak ne yazık ki sıradan bir hale gelmiştir. Bu istismarlar, bireylerin dini duygularının ekonomik, siyasi veya sosyal çıkarlar uğruna manipüle edilmesiyle gerçekleşmektedir. Ancak bu süreçte yalnızca istismar edenlerin değil, istismara maruz kalan bireylerin de bir ölçüde sorumluluğu olup olmadığı tartışmaya açıktır.
Dini istismar, çoğunlukla iki temel faktöre dayanır:
İstismar Edenin Rolü: Dini manipüle eden kişi veya gruplar, genellikle karizmatik liderler ya da otorite sahibi yapılar olarak ortaya çıkar. Bu kişiler, toplumun inanç sistemlerini kontrol etme veya yönlendirme yeteneklerini kullanarak bireyleri kendi çıkarlarına hizmet etmeye zorlar.
İstismara Açık Zemin: İstismara maruz kalan bireyler genellikle eğitim eksikliği, ekonomik zorluklar, sosyal yalnızlık ya da psikolojik ihtiyaçlar nedeniyle manipülasyona daha açık hale gelirler. Toplumsal yapıda bu tür zeminlerin yaygın olması, dini istismarın yaygınlaşmasına olanak tanır.
İstismar edenler, çoğunlukla dinin özünü çarpıtarak bireylerin korku ve umutlarını kendi çıkarları için kullanır. Bu kişiler, toplumu kutuplaştırarak, kutsal değerleri araçsallaştırarak ve insanlar arasında ayrışmayı teşvik ederek güç kazanırlar. Bu durumun yaygınlaşmasında, medya ve teknolojinin kötüye kullanımı da etkili olmaktadır. Dini lider kimliği taşıyan bazı kişiler, sahip oldukları otoriteyi suiistimal ederek toplum üzerinde baskı kurmakta ve insanları sorgulamaktan alıkoymaktadır.
Dini istismar karşısında mağdur olan bireylerin de belirli ölçülerde sorumluluk taşıyıp taşımadığı tartışmalı bir konudur. Ancak şu noktalar göz önünde bulundurulabilir:
Toplumun büyük bir kesimi, dini liderlerin söylediklerini sorgulamaksızın kabul etme eğilimindedir. Bu durum, bireylerin manipülasyona açık hale gelmesine yol açar.
Eğitim eksikliği, bireylerin eleştirel düşünme becerilerini zayıflatır ve dini konularda kolay yönlendirilebilir hale getirir.
İnsanlar, çoğu zaman aidiyet hissi arayışındadır. Bu ihtiyacı suistimal eden yapılar, bireylerin duygusal zaaflarını kullanarak onları istismar edebilir.
Bu bağlamda, bireylerin eleştirel düşünme alışkanlıklarını geliştirmesi ve dini konularda bilgi sahibi olması, istismarın etkisini azaltabilir.
Dini istismarın yaygınlaşmasında, toplumsal yapıların oynadığı rol büyüktür. Özellikle gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitimdeki eşitsizlik ve sosyal adaletin zayıflığı, bireyleri daha savunmasız hale getirmektedir. Ayrıca, otoriter rejimlerin veya popülist siyasetçilerin dini değerleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanması, toplumda istismarın sistematik hale gelmesine neden olmaktadır.
Çözüm önerileri
Dini istismar gibi derin bir toplumsal sorunun çözümü, bireysel ve kurumsal düzeyde atılacak adımlarla mümkündür:
Eleştirel düşünme becerilerini teşvik eden bir eğitim sistemi, bireylerin manipülasyona karşı daha dirençli olmasını sağlar.
Dini kurumların şeffaf bir şekilde denetlenmesi ve hesap verebilirlik mekanizmalarının oluşturulması önemlidir.
Medyanın, dini istismara karşı farkındalık yaratıcı yayınlar yapması ve bireyleri bilinçlendirmesi gerekmektedir.
Aidiyet ihtiyacını karşılamak için bireylere sağlıklı sosyal ortamlar sunulmalıdır.
Dini istismar, yalnızca istismar edenin değil, istismara açık bir zemin oluşturan toplumsal koşulların da bir sonucudur. Hem istismar eden hem de edilen, bu sürecin bir parçasıdır ve her iki tarafın da sorumluluğu bulunmaktadır. Ancak bu sorunun üstesinden gelmek için bireylerin eğitimi, toplumsal bilinçlenme ve güçlü denetim mekanizmalarının hayata geçirilmesi şarttır. Toplumun her bireyi, dini istismara karşı bilinçli bir duruş sergileyerek bu sorunun çözümüne katkıda bulunabilir.
(AÖ/HA)