Kendini tanımanın başladığı yerde “öteki” kavramının olumlu–olumsuz ruhu ile karşılaşır insan. Kültürlerin sömürülmesi, yağmalanması, inkar edilmesi göç olgusunun temel dinamiğini oluşturur. Ötekileştirme ruhu bizi “diaspora”nın ruhunu düşünmeye sevk ediyor. Toplumsal acılar daha gerçekçi ve içtenlikli olarak edebiyatta yansıyor.
Diasporanın dile gelmeyen acılarını ve zorluklarını “Varoluşsal bir edime” dönüştürenlere ulaşmaya çalıştık. Şüphesiz diasporanın dili, dini, ırkı ve rengi yoktur. Uzun yıllardır diasporada yaşayan Rohat Alakom, Fırat Ceweri, Ali Husein Kerim ve Orhan Çelik’e ulaştık.
İlk olarak uzun yıllardır Romanya’da yaşayan Ali Husein Kerim’le “diaspora”yı nasıl tanımladığını konuştuk.
“Kendini nerede yabancı hissediyorsan orası diasporandır”
“Diaspora”nın sizin için anlamı nedir? Diaspora ve edebiyatın yolculuğu nerede kesişir ve sonlanır?
"Bugüne kadar yalnızca, 'Sen kimsin?' diye sorana ne cevap vereceğimi bilemedim" diyor Halil Cibran.
İnsan kendisini nerede yabancı hissediyorsa, orası onun diasporasıdır (anavatanı dahil).
Her ne kadar anlamı “dağılma ve saçılma” olsa da, diasporanın tanımı hakkında şimdiye kadar kesin bir belirleme yapılmamış. Bu deyim ilk olarak MÖ 587 yılında Babiller tarafından sürgün edilen Yahudiler için kullanılıyor. Ancak diasporanın tarihi insanlık tarihi kadar eski. Sıradan herhangi bir göç diaspora sayılmaz. Diaspora, başka bir halka ait olan ülkeye tarihi travmalar sonucu yerleşen topluluklar için söylenir.
Bir topluluğu diaspora olarak adlandırmak için önemli bazı kriterler var. Bunların en başta geleni kendi aralarında örgütlü, anavatanla iletişim ve etkileşim içerisinde olmaları gerekiyor. Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse, kendi anavatanından kopmuş ve siyasal güçleri olan topluluklara diaspora deniyor. Ortak dil ve kültüre sahip olmak diasporadaki bir toplumun en belirgin özelliği. Bunun süreğenleştirilmesi için ise örgütlü olmaları gerekiyor. Bir toplum kültürel bir çerçevede örgütlenmiş olsa bile bunun siyasal amaçları var.
Dünya genelinde hemen hemen her halktan insan, göçmen olarak başka ülkelerde yaşıyor. Ancak diaspora olarak şekillenenlerin sayısı azdır, ki bunlardan birisi de Kürtlerdir. Bu yüzden Kürt diasporası diye bir gerçeklikten bahsedebiliriz.
Diasporada yaşayan Kürtlerin iki vatanı vardır: Bunlardan birisi ev sahibi ülkeler, diğeri ise kendi anavatanlarıdır. Günümüzde ev sahibi ülkelerden bir kısmı Kürtleri asimile ederken bir kısmı ise entegrasyon veya kısmen de olsa etnik olarak geliştirmeye çalışıyor. Kürtler ise oralarda anavatana yönelik, siyasal ve ekonomik destek, lobicilik vb. faaliyetlerde bulunurlar.
Yukarda da belirttiğim gibi diaspora toplulukları örgütlüdür. Örgütlü olan diaspora toplulukları içerisinde işçiden edebiyatçıya kadar her türlü meslek grubu ortaya çıkar. Diaspora edebiyatının iki ana rolü var: Edebiyatçı kesimler bir yandan kendi toplumunun sorunlarını irdeleyip eserlerini toplumun anavatanla olan bağlarının güçlendirilmesi temelinde hazırlarken diğer yandan mensubu oldukları halkın lehine uluslararası destek sağlamaya çalışırlar.
“Edebiyatın halklar arasında etkin bir birleştirici rolü vardır”
Toplumsal parçalanmışlık, zulmün ve eşitsizliğin tahakkümünde ezilme söz konusuyken edebiyatın farklı uluslardan insanlar üzerinde birleştirici gücü olabilir mi?
Edebiyatın halklar arasında etkin bir birleştirici rolü vardır. Ancak bu durum edebi eserlerin ne derecede topluma yansıdığına bağlıdır. Kürtçe bir edebiyat eseri kendi toplumuna yansıdığı oranda farklı uluslara yansır. Kürt toplumunu göz önüne getirdiğimizde dramatik bir olguyla karşılaşırız. Kürtlerin bir devleti ve anadilde eğitim yapan kurumları bulunmuyor. Güneyde bu sorun aşılmış olsa bile henüz değişen bir şey olmamıştır. Çünkü farklı alfabelerden dolayı diğer parçalarda veya diasporada yaşayanlar bundan yararlanamıyor. Bu yüzden Kürtçe edebi eserler çok sınırlı bir kesime ulaşıyor. Mesela ben eserlerimi Kürtçe ve Türkçe yazıyorum. Kürtçe eserlerimi Kürt edebiyatına hizmet amacıyla yazıyorum. Bunlar, daha kaliteli ve daha içten yazılmış olsalar bile, bilinen nedenlerden dolayı Türkçe yazılanlar kadar topluma ulaşmıyor.
İkinci bir sorun ise, ülkede veya diasporadaki parçalı siyasi ve örgütsel duruşun Kürt edebiyatçılarına da yansımasıdır. Bu yüzden edebiyatçılar da sınırlı girişimler dışında kendi aralarında henüz birleşmeyi sağlayamadılar. Kürt aydın ve entelektüel kesimlerinin örgütlenme konusunda sıradan insanlardan bile daha geri olmaları çok kötü hatta trajikomik bir durumdur. Doğal olarak kendi aralarındaki ortak temellerde bile birleşemeyen sanat ve edebiyat çalışanlarının başka ulusları etkilemelerini düşünemezsiniz.
“Avrupa ülkelerinde sanatsal ve edebi açıdan sorunlar var”
Diasporada yaşamanın sanatsal açıdan en büyük sorunları nelerdir?
Söz konusu ülkelerde, hatta tüm Avrupa ülkelerinde sanatsal ve edebi açıdan sorunlar var. Ancak bunların hepsi de gelişme sorunlarıdır.
Avrupa ülkeleri, sanat ve edebiyatta zirveyi temsil etmeye çalışır. Avrupa Birliği edebiyatı geliştirmek, birliğe bağlı ya da ona yakın duran ülkelerin dillerindeki edebi, sanatsal vb. eserlerin tercüme edilmesi ve basılması için her yıl geriye dönüşümsüz fonlar ayırıyor. Bu da her yıl binlerce kitabın yeni okuyuculara ulaşması anlamına geliyor. Ne yazık ki Türkiye bu yıl sistemin dışına alındı. Yani Türkçe’den tercümeler yapılmıyor. Kürtçe resmi dil olarak ele alınmadığı için Kürtçe eserlerin tercüme edilmesi de düşünülmüyor.
“Edebiyatçılar halkın seçkin evlatlarıdır”
Dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşayan birçok Kürt yazar, araştırmacı ve sanatçı direnmeye ve en iyisini yapmaya götüren güç nedir?
Edebiyatçılar da devrimciler gibi halkın seçkin evlatlarıdır. Hatta düşünen ve bunu topluma nesiller boyu aktarmayı hedefleyen vicdanıdır desek yeridir. Onların sanatsal ve edebi eserleri toplumun dil, kültür ve tarih hafızasını geliştirmektedir. Yazar ve sanatçıların bu rolü başlı başına bir direniştir. Direnişi seçen bir sanatçı veya edebiyatçı sadece kendisini değil bir bütün olarak toplumu yaşatır.
“Vatana uzak yaşamaya mahkumum ben”
Edward Sait "yersizlik ve yurtsuzluk” kavramını çok iyi işler, ona göre: “Sürgün varoluşsal bir edime dönüştüğü an varoluş başlar.” Diasporadaki "hiç"liğin edebiyata yeterince yansıdığından söz edebilir miyiz Diaspora ruhunun edebiyatınızda ya da yarattığınız karakterlere yansımaları nelerdir?
Sürgün, diasporanın belirgin nedenlerinden biridir. Diasporadaki birçok insan yaşadıkları yerde yabancılık çeker ve hep geldikleri yeri düşünürler. Ancak uzun süre sonra ülkelerine döndüklerinde orada da yabancılık hissederler. Çünkü artık o hayallerindeki ülke fotoğrafı yoktur, her yer ve herkes gibi ülkesi de değişmiştir.
Diasporaya gitmeden önce yazmaya başladım ama diasporada bunu profesyonelliğe dönüştürdüm. Evet, “hiçlik” denilen boşluğu hissettim ve bu boşluğu doldurmak için sürekli arayış içerisinde oldum. Sonuçta, bana ait yenilikler olsun istedim. Bu yüzden birikim ve tecrübelerimi “yazmak” yoluyla aktarabileceğimi düşündüm ve öyle de devam ediyorum. Sonuçta yaşamın kendisi hareket, değişim, keşfetme, acı ve birkaç mutluluk anından başka bir şey değildir. Önemli olan bütün bunları iyice bilince çıkarmak ve pratiğe yansıtmaktır.
Romanya’nın Köstece şehrinde yaşıyorum. Orası Romalı şair OvidiusNasso’nun sürgün yeridir. Sık sık onun bir heykelinin dikili olduğu alana gider ve onunla empati kurarım. O da hiçlikten rahatsız ve bundan kurtulmak için arayış içerisinde olmuştur. Bir şiirinde şöyle der Ovidius:
“Yıkıktır kaderim benim
Vatana uzak yaşamaya mahkûmum ben
Tıpkı yaşayan bir ölüyüm
Yalnız ve terk edilmişim ben.”
Ovidius, daha sonraları, “barbarlar” olarak değerlendirdiği Getlerin dilinde şiirler yazmaya başlar ve onların sempatisini kazanır, hatta Getler onu kendilerinden sayarlar.
Edward Said, ülkesine döndüğünde “hiçliği” anlamıştır. Ama onun hiçliği İngilizce veya Arapça yazmak arasındaki tercihe bağlanmıştır. Oysa o, artık bir dünya yurttaşı olmuştur. Hangi dilde yazarsa yazsın insanlığa hizmet ettiği açıktır.
Benim kitaplarımda da diaspora işleniyor. “Balkan Yarımadasında Kürtler” kitabını diasporada yazdım. Orada elde ettiğim ve birebir şahit olduğum gerçeklerden yola çıkarak yazdım. Eğer orada sürgünde olmasaydım, böyle bir şeyi hazırlamam mümkün değildi. Belki de böyle bir araştırma hiç olmayacaktı. Örneğin “Rêwiyên Azadiyê – Özgürlük Yolcuları” adlı tiyatro eserim tamamen diaspora üzerinedir, farklı ülke ve baskı rejimlerinden sürgünde olanların farklı “özgürlük” zihniyetini irdelemektedir.
“Delil Serisi” adında dizi romanlarım var. Bu çalışmanın dördüncü serisi “Balkan Muamması” ile altıncı serisi “Kara Mushaf Peşinde” kitaplarının içeriğinde de diasporadan bahsediliyor.
Kitaplarımdaki vatan teması oldukça dokunaklı bir ilişkinin yansıması. Orası benim sadece doğduğum yer değil, kültürel ve edebi vatanımdır.
“İnsan çamurda sürünmek için değil, kanatlanıp uçmak için yaratıldı.”
Diasporada yaşarken sanatla uğraşmak bulunduğunuz ülkeye daha çabuk uyum sağlamak mıdır? Ayrıca farklı dillere çeviri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Diasporada edebiyatla uğraşmamın nedeni yaşadığım ülkeye uyum sağlama amacını taşımıyor. Ancak edebiyatın önemli bir uyum aracı olduğunun da bilincindeyim. Uyum sağlamak mutlaka edebiyatla uğraşmayı gerektirmiyor. Bunu sıradan her insan yapabilir. Ben, edebiyatı bir varoluş nedeni olarak ele alırım. Victor Hugo’nun dediği gibi, “İnsan çamurda sürünmek için değil, kanatlanıp uçmak için yaratıldı.” Edebiyat, zorlu bir süreci gerektirse de, “kanatlanmak” edebiyatçının hakkıdır. Çeviri konusunda bazı çalışmalarım var ve önümüzdeki dönemde bunu daha da geliştirmeyi düşünüyorum. Şimdiye kadar bazı kitaplarım Romence ve Almancaya çevrildi. Bu geleneğin daha da yaygınlaşmasını diliyorum.
“Dûr Nûr e”
Yazınsal yolculuğun gerçekliğini bulunduğun ülkeye hatta dünyaya ulaştırabilme arzusu edebiyatın doğuşuna zemin hazırlar. Şu an edebiyat dünyanızda neler var ve gelecekteki planlarınız/beklentileriniz neler?
Şu anda elimde “Boynumuzdaki İp” adlı bir roman, “Bazos – Sipahsalarê Medan” adlı çizgi romanımın dördüncü kitabı ile “Vulpes Vulpes Rovikos” adlı iki tane çizgi roman, “Kolay Kürtçe Öğrenme” kitabı, “Romence-Kürtçe Konuşma Kılavuzu” basıma hazır. Ayrıca şu anda “Urartular Kürt mü” adlı bir kitap yazıyorum. Eğer bir aksilik çıkmazsa 2018 yılında en az 10 adet kitap yayımlamayı düşünüyorum.
Gelecekte iyi şeyler olacağı inancındayım ve sözlerimi Kürtçe bir atasözü ile bitirmek istiyorum: “Dûr Nûr e.” (Uzak Aydınlıktır)
Ali Husein Kerim kimdir?
Yazar, senarist ve tiyatro oyuncusu. Yazdığı onlarca tiyatro eseri sahnelenmiş ve yine onlarca güftesi bestelenerek türkü olarak söylendi. Şu anda diasporada yaşıyor. Kırkı aşkın kitap yazdı. Aslen Ardahan’a bağlı Hoçvan nahiyesinden. (DM/BK)
DİASPORADA YAZMAK SÖYLEŞİ DİZİSİ
2- Rohat Alakom
3- Fırat Cewerî