“Dezenformasyon Yasası” ilk gündeme geldiğinde aklıma gelen ilk soru “Kime göre neye göre dezenformasyondan söz ediyoruz?” olmuştu.
Üzerine fazlaca düşündüğüm, kanun teklifi ilk gündeme geldiğinden beri her gazeteci gibi benimde fazlasıyla kafa yorduğum bir konu bu “Dezenformasyon Yasası” bir diğer deyişle “Sansür Yasası”. Bazen her şey konuşulmuş, tartışılmış gibi gelse de ben istiyorum ki yine konuşalım, yine tartışalım zira bu konu hepimizi ilgilendiriyor.
Bu pazartesi bir YouTube kanalına hazırladığım programda yine gündemimde “Sansür Yasası” vardı. Konuğum sevgili meslektaşım ve aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Sibel Hürtaş oldu ve tane tane Sansür Yasası’nda hepimizi neler beklediğini anlattı.
"Haberi yapan kadar yayan da cezalandırılıyor"
Gazetecilerin arasında en çok konuştuğu ve üzerinde en çok tartıştığı 29’uncu maddeye programda biz de değindik ve söz konusu maddenin aslında ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha teyit etmiş olduk.
Gelin o meşhur 29’uncu maddeyi tekrar hatırlayalım: "Halk arasında endişe, korku veya panik yaratan, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak.
Burada çok önemli olan iki nokta üzerinde durmamız gerektiğini vurguladı sevgili Sibel. Haberi yapan kadar yayan da yani sosyal medyada paylaşımda bulunan bir kullanıcı da bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilir.
Özetle 29’uncu madde sadece gazetecileri değil bütün sosyal medya kullanıcılarını ilgilendiriyor. Elbette Sansür Yasası’na yönelik kanun teklifinin Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmelerini yakından takip edenler konuya oldukça hakim ancak hepimizi nelerin beklediğini hatırlatmakta, altını çizmekte kendi adıma fayda görüyorum.
Macaristan Modeli
Sansür Yasası’na yönelik tek tartışma konusu 29’uncu madde ile sınırlı değil. Sibel aynı zamanda bu yasa tasarısının nereden alındığına dair de bilgiler verdi. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, parlamento muhabirlerine yaptığı açıklamada yasa tasarısının Macaristan’dan alındığını söylemiş.
2021 yılında söz konusu yasa güncellenmiş olsa da gelin Macaristan modeline yakından bakalım… Ülkede sosyal medya yasası ilk kez 2010 yılında Viktor Orbán’ın seçimle iktidara gelip başbakan olmasının ardından yürürlüğe giriyor. İlk olarak medyanın yaklaşık büyük bir bölümü kamu bankalarından alınan kredilerle başbakana yakın sermaye gruplarına satın aldırılıyor.
Muhalif medya ise kesilen finansal kaynaklar, Orbán ve hükümetinin hedef göstermeleri, lisanslarının iptal edilmesi sonucu büyük bir darbe yiyor. Çoğu muhalif medya kuruluşu kapanıyor.
Öyle ki son bağımsız haber radyosu Klubradio, yayın lisansının yenilenmemesi sonucu 2021’in Şubat ayında radyo kanalını kapatmak zorunda kalıyor. Bu arada Orbán’ın 2010 yılında iktidara gelmesinden son genel seçime kadar baktığımızda Türkiye, birçok noktada Macaristan gibi benzer süreçlerden geçiyor.
Buna en güzel örnek Macaristan’daki son genel seçim. 3 Nisan’da gerçekleşen genel seçimde Orbán, parlamentoya 135 milletvekili kazandırdı ve şimdiye kadar sahip olduğu parlamento çoğunluğunu korudu. Ülkede altı muhalefet partisinin kurduğu muhalefet ittifakı ise beklenen oy desteğini seçmenden alamadı. Böylece parlamentoya sadece 56 milletvekili kazandırmış oldu. Bilmem size ne kadar tanıdık geliyor?
Macaristan medyasına ve ülkede var olan basın özgürlüğüne yönelik araştırmaya başladığımda ilk olarak -programımda Sibel’in de belirttiği- Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun (EFJ) 2019’da aralarında Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Article19, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) gibi basın meslek örgütleriyle birlikte hazırladığı rapor karşıma çıktı.
İkinci olarak da Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) bu yıl Nisan ayında Macaristan’da gerçekleşen genel seçim öncesi yayınladığı “basın özgürlüğü misyon” raporu oldu. İkisini de kıyasladığımda benzer tespitlerle karşılaştım. İki raporun da ortaklaştığı bulguları altı ana başlıkta topladım:
- Medya çeşitliliği ve bağımsız medya kuruluşlarının ele geçirilmesi: Raporlara göre son on yıl içerisinde Macaristan’daki medya çeşitliliği giderek azalmış, bağımsız medya kuruluşları ya zorla kapatılmış ya da Orbán hükümetine yakın yandaş sermayedarların satın alması sonucu ele geçirilmiş.
- Medya reklam pazarında devlet kontrolü: Macaristan’da yandaş medyanın faydalandığı reklam payı dikkate alındığında, bağımsız medya kuruluşları bu reklam pastasından faydalanamamış. Örneğin, hükümet yanlısı bir basın kuruluşuna reklam pastasından neredeyse yüzde 70’e varacak bir pay verilirken, bağımsız kuruluşlar bu payın sadece yüzde 1’inden faydalanabilmiş. Öyle ki hem Macar hem çok uluslu şirketler, bağımsız medya kuruluşlarına hükümetin baskısı nedeniyle reklam bile veremez hale gelmiş.
- Medya yönetmeliği: Ulusal Medya ve Bilgi İletişim Kurumu (NMHH) ve Medya Konseyi -yani bizdeki Radyo ve Televizyon Üst Kurumu (RTÜK) gibi- aracılığıyla Macaristan’da var olan medya kuruluşları Orbán hükümetinin kontrolündeymiş. Söz konusu kurumların yönetim kadrosuna aday olanlar Orbán hükümeti tarafından atanıyor, yayın lisanslarının verilmesinden, kamu yayıncılığına ve medya ihalelerine kadar denetim bu kurumlarda yapılıyor.
- Pandemi döneminde ortaya çıkan “yalan haber” yasası: Koronavirüs salgının ardından Macar parlamentosu tarafından kabul edilen ve yetkililerin salgına karşı verdiği mücadeleyi “baltaladığı” öne sürülen, yanlış bilgilerin yayılmasını suç sayan yasa Mart 2020’de yürürlüğe giriyor.Yasaya göre “yalan haber” yapan gazeteciler beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılma riskiyle karşı karşıya.
- Bilgiye erişim: Macaristan'daki bağımsız gazeteciler, bilgiye erişim konusunda Orbán hükümeti tarafından büyük engeller ve sistematik bir ayrımcılığa maruz kalıyor. Bilgi akışının kısıtlanması, pandeminin ardından daha da kötüleşiyor. Zira salgının başlangıcından beri bağımsız gazetecilerin hastanelerde haber yapmaları veya görüntü almaları yasaklanıyor. Yalnızca devlet kanallarında çalışan muhabirlere izin veriliyor.
- Gazetecilerin itibarsızlaştırılması ve çevrimiçi tacizler: Macaristan’da hükümet yanlısı olmayan basın kuruluşları “yalan haber” yapan, yanlış bilgi aktaran kuruluşlar olarak hükümet tarafından hedef gösteriliyor. Ülkenin tanınmış bağımsız gazetecileri karalama kampanyalarıyla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Çevrimiçi saldırılar ise madalyonun diğer yüzü. Gazeteciler troller tarafından ölüm tehditlerine varacak kadar taciz ediliyor ancak söz konusu tehdit ve tacizlere yönelik herhangi bir yaptırım uygulanmıyor.
Raporları inceledikten sonra Macaristan’da söz konusu yasa kapsamında hapis cezasına çarptırılan gazeteci var mı diye araştırmaya başladım.
Avrupa Konseyi’nin “gazetecilerin güvenliği” üzerine hazırladığı veri tabanını incelediğimde son iki yıl içerisinde hapis cezasına çarptırılan herhangi bir gazeteciye rastlamadım. Benzer şekilde Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi’nin (ECPMF) gazetecilere yönelik tehdit, şiddet ve yargı tacizine dair oluşturduğu veri tabanında da böyle bir bilgi yer almıyor. Ancak yayın lisansları iptal edilen, yenilenmeyen bağımsız basın kuruluşları, hakkında suç duyurusu yapılan gazeteciler ve kınama cezaları mevcut.
Yargılanan Macaristanlı gazeteciler
Örneğin, 9 Mart 2022'de Macaristan Ulusal Veri Koruma ve Bilgi Edinme Özgürlüğü Kurumu (NAIH), gazeteci Szabolcs Panyi hakkında gizli bir istihbarat görevlisinin telefon numarasını yasa dışı olarak sakladığını ve bu nedenle yasa dışı veri yönetimi yaptığını iddia ederek gazeteci hakkında soruşturma açılmış.
Panyi, Macaristan hükümetinin Pegasus casus yazılım kullanımına yönelik kapsamlı bir habere imza atmış, bu nedenle devlet tarafından hedef gösterilmiş.
Macaristan'da da birçok yazar, akademisyen, gazetecinin Pegasus casus yazılımıyla gözetlenmesine yönelik skandalın açığa çıkmasının ardından NAIH, Ocak 2022'de Macar devletinin Panyi’ye karşı yazılımı kullanmasının yasal olduğunu açıklamış.
Bir başka örnekte, muhalif gazete Népszava, 28 Nisan 2020'de Ulusal Halk Sağlığı Merkezi Başhekimi ve Macar hükümetinin Koronavirüsle Mücadele Komisyonu üyesi Cecília Müller'i çizdiği bir karikatür nedeniyle para cezasına çarptırılmış. Gazete Müller'i bir basın toplantısında çarmıha gerilmiş İsa'yla karşı karşıya getirirken tasvir etmiş. Budapeşte Mahkemesi karikatürün Hıristiyan cemaatine yönelik insanlık onurunu ihlal ettiği kararına vararak basın kuruluşuna bin 140 Euro para cezası vermiş.
Mart 2021'de de Macaristan Yüksek Mahkemesi, gazeteci Árpád W. Tóta'yı 2018'de yazdığı ve Macaristan halkını “Macar eşkiyaları” olarak tanımladığı yazısından ötürü Macar ulusunun haysiyetini ihlal ettiği gerekçesiyle para cezası vermiş. Gazeteci yazısında, Macar savcılarını Orbán'ın ailesinden bir üyeye yönelik yolsuzluk iddiasını soruşturmadığı için eleştirmiş.
Macaristan’ın son iki yıllık “basın özgürlüğü” günlüğünde hapis cezasına çarptırılan bir gazeteci bulunmuyor ancak gazeteciler hapis cezasından daha ciddi bir baskıyla karşı karşıya. Türkiye ile kıyaslandığında Macaristan’da son iki yılda gazetecilere açılan dava dosyası neredeyse yirmiyi geçmiyor ancak Türkiye’de Sansür Yasası yürürlüğe girmeden önce de birçok gazeteci, gazetecilik faaliyeti ya da sosyal medya paylaşımları nedeniyle haber peşinde koşmak yerine adliye koridorlarında zaman kaybetti. Hakim karşısına çıktı. Mesleğini savunmak zorunda kaldı. Halen de devam ediyor.
Expression Interrupted’ın son yayınladığı Nisan-Mayıs-Haziran 2022, İfade ve Basın Özgürlüğü Gündemi raporuna göre, 2022 yılının ikinci üç ayında gazetecilerin sanık olarak yargılandığı toplam 116 dava görüldü. Söz konusu davalarda sekizi yabancı uyruklu 168 gazeteci hâkim karşısına çıktı. Karara bağlanan 22 davanın sekizinde toplam dokuz gazeteci hakkında 17 yıl 6 ay 12 gün hapis cezası, 210 bin TL tazminat ve 57 bin 980 lira adli para cezası verildi. 16 gazeteci beraat etti; bir gazeteci hakkında açılan tazminat davası reddedilirken bir gazeteciye açılan dava da zaman aşımından düşürüldü.
Türkiye’de Sansür Yasası yürürlüğe girmeden önce de gazeteciler sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek birçok suçlamaya maruz kaldı. Çoğu gazeteci “hakaret”, “örgüt propagandası”, “örgüt üyeliği”, “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” gibi suçlamalarla yargılandı.
İki gün önce Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Sansür Yasası’na dair Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Hande Fırat ve yargı muhabiri Oya Armutçu’ya konuştuğunda Sansür Yasası’nın Gezi gibi kitlesel hareketlere yönelik devreye gireceğini söyledi. Yasanın en çok 29’uncu maddesi üzerinde tartışma yaşandığını ifade eden Bozdağ, “Özel kasıt aranıyor. Ülkenin iç dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlıkla ilgili bir konu olacak. Gerçeğe aykırı, yalan, asılsız bir bilgiyi, ülkenin kamu barışını bozmaya elverişli şekilde, sokakları hareketlendirmek, halkı ayaklandırmak, kriz, kaos ortamları oluşturmak için yapacaksın ve aleni yapacaksın. Suçun oluşması için bu beş şartın bir araya gelmesi gerekecek. Biri bile olmazsa suç olmaz” dedi.
Bozdağ söyle devam etti: “ENAG’ın başındaki kişi, ‘Ben rakamları açıklayınca tutuklayacaklar’ diyor. Yalan söylüyor. ENAG’cılara kimse bir şey yapmayacak. Biz neyi sansürlemişiz. Yasa çıktı kaç gün oldu sansür haberi duydunuz mu? Gözaltına alınan, tutuklanan duyduk mu?”
12 gazeteci gözaltında
Nitekim Bozdağ’ın ifadelerinin ardından aklıma Salı günü düzenlenen operasyonla gözaltına alınan 12 gazeteci arkadaşım geldi. Henüz Sansür Yasası Resmi Gazete’de yayınlanalı sadece bir hafta olmuşken İstanbul, Ankara, Van, Diyarbakır, Mardin ve Urfa’da düzenlenen eş zamanlı operasyonlarda yedisi kadın 12 gazeteci darp edilerek ve ters kelepçe gözaltına alındı.
Gazeteciler hakkındaki suçlamalar henüz kesinlik kazanmasa da Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Twitter hesabından korku filmi müziklerini aratmayacak bir müzikle gazetecilerin gözaltına alınma anlarını paylaştığı video ve açıklamada gazetecilerin “halkı kin ve düşmanlığa sevk edici içerikte haber” yaptıkları iddia edildi.
Bozdağ’ın ve emniyetin açıklamalarını değerlendirdiğimde kaçınılmaz olarak gazetecilerin Sansür Yasası kapsamında gözaltına alınma ihtimal aklıma geldi. Keza sayın Bozdağ’ın yönelttiği soruya cevap olarak 12 arkadaşımızın gözaltına alındığını söyleyebiliriz o halde.
Anlaşılan o ki 2023 seçimlerine kadar gazeteciler bu yasa kapsamında daha çok kendilerini savunmak zorunda kalacak, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılanacak gibi görünüyor.
Dilerim Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı başvuru sonucu 29’uncu madde iptal edilir. Sadece 29’uncu madde de değil düzenleme tümüyle iptal edilir.
Zira, AYM’nin CHP başvurusunu ön incelemenin ardından hızlıca kabul etmesi ve 29’uncu maddeyi esastan görüşerek karara bağlayacak olması umut verici. Tabi her şeyin bu kadar hızlı gelişmesi hayra alamet olmayabilir de. İzleyip göreceğiz.
TIKLAYIN - Gazeteciler 'dezenformasyon yasasına' neden karşı çıkıyor?
TIKLAYIN - Gazeteciler yasa tasarısına karşı eylemde: Basın tarihinin en ağır sansürü
(Cİ/EMK)