Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) tarafından geçtiğimiz günlerde “Cinsellik, Cinsiyet ve Sınırlar” temasıyla yapılan ulusal kongrede konuşan Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Cem İncesu, depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların cinsel işlev bozukluklarına yol açabildiğini, çoğu zaman doktorla konuşulmayan bu etkilerin depresyon hastalarının tedavilerini bırakmalarında önemli bir neden olduğunu söyledi.
Depresyon ve cinsel işlev bozuklukları arasında çok güçlü ve çift yönlü bir ilişki olduğunu belirten Dr. İncesu; “Depresyon olgularının yarısından çoğunda başta cinsel isteksizlik olmak üzere çeşitli cinsel işlev bozuklukları tabloya eşlik ediyor. Öte yandan antidepresif ilaçların da yüksek oranda cinsel işlev bozukluğuna yol açması bir kısırdöngü oluşturuyor. Cinsel yan etkilerle ilgili soruları hastalara bırakmadan mutlaka hekimler sormalı ve önce onlar gündeme getirmeliler. Çünkü hastalar utanıyor ve soramıyorlar. Ama hekim sorduğunda çok daha rahat cinsel sorunlarını konuşabiliyorlar” dedi.
Serotonin ve prolaktin artıyor, cinsel istek azalıyor
Majör depresyon özsaygıda azalma, zevk alamama, psikomotor aktivitede azalma gibi klinik belirtiler aracılığıyla doğrudan cinsel işlev bozukluklarına etki ediyor. İlişki sorunları, içe kapanma, kişiler arası ilişkilerde bozulma gibi depresyona bağlı olarak ortaya çıkan ya da eşlik eden sorunlar cinsel işlevleri olumsuz etkiliyor. Psikiyatrik ilaçların yan etkileri; alkol, madde kullanımı; eşlik eden diğer psikiyatrik hastalıklar da cinsel işlev bozukluklarına yol açan nedenlerden.
Her üç kişiden biri yaşamının herhangi bir döneminde en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşıyor. Bu oran psikiyatrik sorunlarda iki katına çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen cinsel işlev bozuklukları istek azlığı, uyarılma ve orgazm bozuklukları. Erkeklerde ise erken boşalmanın, en sık görülen cinsel işlev bozukluğu olduğu belirtiliyor.
Depresyon tedavisinde kullanılan “trisiklik” grubu antidepresanların cinsel işlevler üzerindeki olumsuz etkilerinin; kolinerjik ve beta adrenerjik aktivite ile histamin ve oksitosun düzeylerinde yol açtıkları azalma, prolaktin ve serotonin düzeylerinde yol açtıkları artış nedeniyle olduğu belirtiliyor. “SSRI” (geçici serotonin geri alım önleyicileri) grubu antidepresanlar cinsel işlevin bütün aşamalarını etkiliyor. Kadınlarda orgazm olamama ya da daha zor olma, erkeklerde ejakülasyonda gecikme gibi yakınmalara yol açıyor. SSRI’lara bağlı cinsel işlev bozuklukları erkeklerde daha sık, kadınlarda daha şiddetli görülüyor. Cinselliğin özellikle orgazm ve istek aşamalarını etkiliyor. İlaçlar ilk haftadan itibaren etki göstermeye başlayıp, tolerans az gelişiyor.
Baş etme stratejileri
Antidepresanlara bağlı cinsel işlev bozuklukları konusunda doktorların aktif davranmasını ve bu konuda hastalarla mutlaka konuşulması gerektiğini belirten Prof. Dr. Cem İncesu; yaşam kalitesinde bozulma, partner tepkisi ve partner ilişkisinde bozulma, cinsel özgüvende azalma, özsaygıda azalma, performans anksiyetesi geliştirme, depresyon tedavi seyrinin etkilenmesi, tedavi terki gibi sonuçları olan bu etkilerle doktorların baş etme stratejilerini ise şöyle sıraladı:
İlaç toleransı için bir süre bekleme: Hafif olgularda tercih ediliyor. Orta düzeyde olgularda 6 ayda yüzde 19 oranında etkisi var. Ağır olgularda, daha önce ilaca bağlı cinsel işlev bozukluğu ya da bu nedenle tedavi terki olanlarda beklenmesi önerilmiyor.
İlaca ara verme (hafta sonları, tatiller vb.): Genellikle etkisiz olan bu yöntem, belirtilerde alevlenme yaratabildiği için sık kullanılmıyor.
Antidot tedavisi: Etki düzeyi düşük. Seçilmiş olgularda kullanılabiliyor.
Doz azaltımı, antidepresanı değiştirme gibi baş etme stratejilerinin de diğerleri gibi mutlaka doktor kontrolünde ve detaylı değerlendirme ile yapılabileceğini, aksi durumda depresyon belirtilerinin alevlenebileceğini söyleyen Dr. İncesu konu hakkında hastaların dikkat etmesi gereken bir başka unsur daha olduğunu belirtiyor:
“Cinsel işlev bozukluklarını (psikolojik kökenli olanları) cinsel işlev bozuklukları konusunda ek eğitim ve süpervizyon almış psikiyatrist ya da klinik psikologların tedavi etmesinin çok daha uygun olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu alan spesifik bir alan ve ülkemizde de dünyada da klasik uzmanlık eğitimlerinde genellikle öğretilmiyor.” (AT/AS)