Myanmar’ın etnik azınlıklarından olan Müslüman Rohingyalar (Arakanlılar) 40 sene önce vatandaşlıktan atılmışlardı.
Haklarından ve herhangi bir korumadan mahrum kalmalarıyla Budist çoğunluğun hedefi haline gelmiş, trajedileri dünya çapında gündeme geldikten sonra bile telafi edilmekten uzak kalmıştı.
Zaten gün geçmiyor ki uğradıkları yeni saldırılardan, maruz bırakıldıkları zulümden, tutuldukları mülteci kamplarının kabul edilemez şartlarından bahsedilmesin.
Dünya gündeminin vahşet dozu mütemadiyen artarken Arakanlı kadınların sığındıkları diyarlarda fuhuşa zorlanmaları veya kurtuluş ümidiyle denizlere açılıp ölmeyi sürdürmeleri de medya organlarının kıyısında köşesinde yer almaya devam eden haberlerden.
Estetik harikası
"Denizde kaybolmuş (Lost at sea)" adlı belgesel Rohingya etnik grubuna mensup Muhib’in anlattıklarından yola çıkılarak çekilmiş kısa bir animasyon filmi.
Evlerinin, hatta tüm köylerinin yakılıp yıkılması, köy ahalisinin saldırganların hunhar muamelesine tabi tutulması sonrasında annesinin ona verdirttiği memleketten kaçma sözünü yerine getiriyor ve Muhib kurtuluşu deniz yoluyla arıyor.
Küçücük bir teknede kalabalık mülteci grubu günlerce, hatta haftalarca Andaman denizinde sürükleniyor; insanlık dışı şartlarda yapılan yolculuk sırasında annelerinin kucağındaki bebekler canhıraş çığlıklar atarken ağır şartlara dayanamayıp ölenler ağır atmosferi katmerliyor.
Kâbusun içinden bize seslenen Muhib çocukluğuna dönüp sınıf arkadaşlarının mobingine maruz kaldığı günleri hatırlıyor; “kabahati” koyu tenli olmaktan başka bir şey değil!
Yönetmenliğini Andrés Bartos Amory ile Lucija Stojevic’in paylaştığı 2023 İspanya-Birleşik Krallık ortak yapımı belgesel Haziran ayında Uluslararası Annecy Animasyon Film Festivalinde gösterilmişti.
Richard Swarbrik’in imzasını taşıyan gayet estetik rotoskop dokunuşu bir yana, montajı, temposu, şair ve aktivist Mayyu Ali tarafından yazılmış, şarkıcı ve aktivist eşi Thida Shania tarafından okunan metni, "Lost at sea" filmini mevzu hakkında mutlaka görülmesi gereken bir eser haline getiriyor.
Flamenkonun gücü
Çocukluk travmalarının ne kadar tesirli olabildiğine eğilen, gene Lucija Stojevic imzalı "Pepi fandango" adlı belgesel ise Ekim ayında Varşova Film Festivali'nde gösterilmişti.
Belgeselin kahramanı çocukluğunda Franco diktatörlüğünden ailesiyle kaçarken Fransa’daki mülteci kamplarına kapatılmış, annelerle çocukları ayrı bölümlere konulduğunda İspanya’nın Roman ahalisi fertlerinin birbirleriyle uzaktan iletişim kurmaya çalışırken haykırdıkları fandango tarzı şarkılar ruhuna derinden nüfuz etmişti.
Pepi Fandango Trailer from Noon Films SL on Vimeo.
Filmde Pepi lakaplı Peter Perez’i müzisyen arkadaşı Alfred ile Fransa’daki mülteci kampına yolculukları sırasında izliyor, fazlasıyla duygusal bir profil çizen kahramanımızı hayatı boyunca tesiri altında tutan
kâbustan kurtulabilmek üzere yazmaya koyulduğu fandango şarkısını yaratmaya çalışırken yakından takip ediyoruz.
2016 yılının IDFA’sında belgeselseverlerin gönlünde that kuran ve seyirci ödülüne layık görülmüş flamenko dansçısı Antonia Santiago Amador hakkındaki La Chana da Lucija Stojevic’in imzasını taşıyordu.
(MT/EMK)