*Fotoğraf: Pexels.
Uzmanlara göre iletişim tarihi kadar eski, hatta iletişimin gelişmesine sebep olan etkenlerden biri: Dedikodu.
1993 yılında yapılan gözlemsel bir çalışma, erkek katılımcıların konuşma süresinin yüzde 55'ini ve kadın katılımcılarınyüzde 67'sini "sosyal olarak ilgili konuların tartışılması" üzerine konuştuğunu ortaya koymuş.
Aile içi iletişimin sağlanmasından, en basit konulara, hatta aslında başka birinin söylediğini paylaştığımız Twitter paylaşımları bile dedikodunun kapsama alanına girebilir.
Dedikodunun kötü niyetli söylentiler, küçümsemelerle eşanlamlı olduğunu düşünme eğilimindeyiz -ki çoğu kez haksız da değiliz.
"Dedikoducu insanların torunlarıyız"
TIME dergisinde yer alan bir habere göre Kaliforniya Üniversitesi'nde psikoloji profesörü Megan Robbins, dedikoduyu "orada olmayan insanlardan bahsetmek" diye tanımlıyor.
Bazı araştırmacılar, dedikodunun ilk insanların hayatta kalmasına yardımcı olduğunu iddia ediyor. Evrimsel psikolog Robin Dunbar, dedikoduyu, bir bağlanma aracı olarak kullanan primatlarla karşılaştırarak ilk önce bu fikre öncülük edenlerden.
Illinois, Galesburg'daki Knox'ta psikoloji profesörü olan Frank McAndrew ise bu teoriye "Bunda iyi olan insanların torunlarıyız" sözleriyle arka çıkıyor.
"Kim, kiminle yatıyor? Para kimde?"
İnsanların sosyal davranışları ve dedikoduları konusunda uzman olan McAndrew, mağara insanları zamanında gelişmek için çevremizdeki insanlara neler olduğunu bilmemiz gerektiğini açıklıyor.
"Kim kiminle yatıyor? Kimin gücü var? Kimin kaynaklara erişimi var?" sorularını hayatta kalmakla eş değer gören uzman "Ve bunda iyi değilseniz, çok başarılı değildiniz" diyor.
Araya şarkı alalım...
Scissor Sisters'ın 2011 yılında çıkardığı "Magic Hour" albümünden gelsin: "Let's Have a Kiki."
- NOT: Özellikle ABD'de yaşayan LGBTİ+ bireyler arasında 'kiki', 'laflama' ya da 'dedikodu yapma' anlamında kullanılıyor.
İlla yapacaklara öneriler...
Manchester Metropolitan Üniversitesi'nden Sosyal Psikoloji uzmanı Jenny Cole ise conversation.com'a yaptığı değerlendirmede dedikodu yapmanın "toksik olmayan" dört yolunu sunuyor. Bakalım...
1. Aranızda kalsın
Dedikodunun hedefi olduğunuzu öğrenirseniz, bunun olumsuz sonuçları olur. Örneğin, işte dedikodu yapıldığını bilenler, fiziksel ve psikolojik açından daha az güvende hisseder.
Dedikodu yoluyla sosyal kuralları öğrendiğimizde, hangi kurallara uymamız gerektiğini, aynı zamanda grubumuzun değerli bir üyesi olmak istiyorsak hangi eylemlerden kaçınmamız gerektiğini öğreniyoruz.
Grup ihlallerini bu şekilde öğrenmenin avantajı, ihlal eden kişiyle garip bir yüzleşmeye gerek kalmaması. Dedikodunun sosyal etkileşimin çarklarını yağlamasını istiyor, ancak çatışmaya ve üzüntüye neden olmamak istiyorsak, bunu iyi ayırmamız gerekiyor.
2. Kullanışlı hale getirin
Sık sık dedikodu yapanlardan hoşlanmadığımıza dair pek çok kanıt olmasına rağmen bu, dedikodunun algılanan nedenine bağlı.
Dinleyici, dedikoduyu paylaştığınızda gruba yardım etmeye çalıştığınızı hissederse, çok daha bağışlayıcı olabilir.
Dedikodunun yararlı olmasını sağlamak, dedikodu yapanların dedikoduyu paylaşırken sahip oldukları olumsuz duyguları hafifletmeye de yardımcı olabilir.
3. Yalan söylemeyin
Doğru olmayan dedikodu, doğru olanla aynı sosyal öğrenme faydalarını sunmaz.
Dedikoducu aynı zamanda dinleyicileri tarafından "ortaya çıkma" riskini de taşıyor.
İnsanlar kendilerini kötü niyetli dedikodulardan etkilenmekten korumak için - kazandıkları bilgileri mevcut bilgilerle karşılaştırmak da dahil olmak üzere - karmaşık stratejiler uygulayabilirler.
4. Dinleyicinizle bağlantı kurun
Etkili dedikodu sadece ne söylediğiniz veya kiminle ilgili değil. Aynı zamanda nasıl söylediğinizle de ilgili. Elbette bilgiyi neden paylaştığınızı net bir şekilde açıklayarak dedikodunun faydalarını dinleyicinize netleştirebilirsiniz.
Bu bilgilere özellikle duygusal tepkiler vermek, dinleyicinizle bağlantı kurmanıza ve olumsuz tepkilerden kaçınmanıza yardımcı olabilir.
Sona da 8 Mart vesilesiyle bir şarkı alalım: "Sen sar kendi kendine, sana ne sana ne!"
(PT/AÖ)