İngiltere'de aynı üniversitede aynı sıralarda doktora yaptığım ve dahası bir süre aynı evi paylaştığım, halen Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan dostumla bir Beyoğlu akşamında hasret giderdim -epeydir görüşemiyorduk.
Ocakbaşından gece yarısına doğru çıktık, neden sonra şeytan dürttü ve vedalaşmak yerine Asmalımescit'e yollandık. Hem salı gecesi olması hasebiyle, hem de havanın soğukluğundan olacak, görece sakin bir Beyoğlu akşamıydı.
Pek çok mekân son müşterilerini uğurlamaya hazırlanıyor yahut giden son müşterinin ardından ortalık toplanıyordu. Canlı mekân sayısı azdı.
İçerisi renkli görünen yerlerden biri, Asmalımescit müdavimlerince iyi bilinen Otto adlı restoran/bar idi. Önünde durduk, ancak kapıdaki görevli vatandaş tarafından içeri alınmadık çünkü "damsız" girilmiyordu.
Oradan söylene söylene uzaklaştık, başka bir yere girdik ama pek beğenmeyip çıktık, akabinde Faces adlı barın önünde durduk. Yanımızda bir "bağyan" olmadığı için gene içeri alınmadık.
Artık enikonu sinirlenmiştim. "Hâlâ 80'lerdesiniz, 2011'e gelemediniz bir türlü" dedim kapıdaki görevliye. Kendisi, sağolsun, "biz 80'leri severiz" diyerek aynı anda hem potansiyel bağyan tacizcilerini mekândan uzak tutma hem de espri yapma yeteneğine sahip olduğunu gösterdi.
Onur kırıcı ve aşağılayıcı bir şey olduğuna pek az insanın itiraz edeceğini sandığım "damsız girilmez" kuralı, bu niteliğine ek olarak, bir dünya şehri olma iddiasına sahip olan ve gerçekten de git gide daha uluslararası ve kozmopolit bir görünüme bürünen İstanbul'un bu en popüler eğlence bölgesinde iğreti duruyor.
İğreti, çünkü kenti/ülkeyi yönetenlerin New York'un, Paris'in, Londra'nın, Tokyo'nun muadili olarak tasavvur etmek istedikleri İstanbul, tıpkı toplu ulaşım sisteminin sefaleti ve yeşil alanların yokluğuyla olduğu gibi, gece hayatının bu ve buna benzer gariplikleriyle de adı geçen kentlerden ayrılıyor.
Şu ana kadar İstanbul özelinde konuyu ele aldım ama bu esasen binlerce milli garipliğimizden biri. Bizim dün gece muhatap olmak zorunda kaldığımız ilkel tedbircilik tutumuna Bodrum, Ölüdeniz veya Alanya'da da pekâlâ rastlayabilirsiniz.
En iyi bildiğim örnek olduğu için İngiltere'den söz edeyim, bu ülkede "damsız girilmez" tarzı bir yasaklamayla karşılaşmak asla söz konusu olamaz. Kimsenin aklına gelmez böyle bir şey, ve gelmemiştir.
Orada bir kulübün kapısından ya kıyafetiniz uygun olmadığı için ya da listede isminiz olmadığı geri çevrilebilirsiniz, ki bu gibi durumlar da burjuva mekanlarında başınıza gelebilir ancak.
Gel de İngiliz'e anlat
Dün gece dam üstünde olmadığı için geri çevrilen diğer saksağan, yani arkadaşım, kendisiyle beraber İstanbul'da yaşayan İngiliz sevgilisine uzunca bir süre "damsız girilmez" kuralını izah edemediğini anlattı bana, gecenin sonunda bizi kabul etme yüce gönüllülüğünü gösteren "İrlanda" pub'ında.
Tabii kız en sonunda idrak etmeyi başarmış bu yasağı, ama nasıl olup da böylesi bir kuralın olabileceğini havsalası almamış en başta. Arkadaşımı dinlerken çağrışım yaptı; ben de ABD'li tez danışmanıma 12 Eylül'den sonra 30 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığını söylediğimde "vatandaşlıktan çıkarma" mefhumunun nasıl bir şey olduğunu birkaç dakika boyunca izah etmek zorunda kalmıştım. Çünkü, basitçe, kafası almamıştı.
Burada tabii asıl mesele damsızların püskürtülmesinin, öykündüğümüz ülkelerde benzeri olmayan bir abukluk olmasından ziyade, onur kırıcı bir davranış olması. Yanında kadın olmayan erkeklerin potansiyel kadın tacizcisi olarak görülmesi, hiç de abartılı bir teşbih olarak değerlendirmeyin, bütün Kürtlerin potansiyel PKK'li olarak görülmesinden farksız. Ölçek ve içerik olarak iki örnek arasında devasa fark var, ama yaklaşım aynı.
Birinde içeri almıyorsunuz, diğerinde "kız vermiyor" veya ev kiralamıyorsunuz.
Himayeye muhtaç kadın
İşin bir diğer ilginç tarafı, bu kural güya kadınları koruma amaçlı gibi görünürken, aslında onları atipik, erkekten (normalden diye de okuyabilirsiniz) farklı varlıklar olarak kavramsallaştırıp himaye edilmeye muhtaç olarak algılıyor. Yani erkek-egemen kültürü yeniden-üretiyor.
Doğası gereği karşı cinse her an musallat olabilecek varlıktan (erkekten), kırılgan ve saldırıya açık olan varlığı (kadını) koruyor. Kadını normal ve eşit kabul etmeyen bir yaklaşım bu.
Şayet normal ve eşit olsa idi hem kendisine sulanan erkeği püskürtür, hem de bu sulanma eylemine öfkelenen yanındaki erkeği dizginler, sakinleştirirdi. Yani böylesi bir kurala gerek kalmazdı.
Orman kibarı
Ben "damsız girilmez" şeysiyle, erkeğe erkek diyebilirken kadına kadın diyemeyen, onun yerine bayan diyen "orman kibarı" tavır arasında bir paralellik görüyorum.
Bu hassasiyet, bu himayecilik, esasen erkeğin kadından güçlü ve üstün olduğu ön-kabulünü içinde barındırıyor. Bu ön-kabulün kaba çıktısı kadına yönelik şiddet, kız çocuğu baskı altına alma, okumasına izin vermeme vs. ise, ince çıktısı da kadınlara yönelik böylesi bir hassasiyet, himaye ve yüceltme tavrı.
Konsolosluk kapılarında ve yabancı ülkelere girişte yeterince horlanan, aşağılanan bir ırkın ahfadıyız. Bir de Misak-ı Milli sınırları içindeki gece mekânlarının girişinde onur kırıcı muameleye maruz kalmayalım.
Bu işler mücadele ister tabii, örgütlü toplum ve topluluklar istediklerini elde etme konusunda koyun gibi toplum ve topluluklara nazaran daha başarılıdır.
Bu yazım olası bir kolektif harekete bir tuğla koyarsa kendimi başarılı addedeceğim. Ancak bu olmasa da, damperest eğlence yerlerine buradan sesleniyorum, sizlerle bireysel kapasitem elverdiğince uğraşacağım. (BC/EÜ)