Türkiye'deki hapishanelerde psikologların ve sosyal çalışmacıların görevli olduğu Psiko-Sosyal Servisler bulunmaktadır. Bu servisin asli görevi hapishanelerdeki "iyileştirme", "rehabilitasyon" faaliyetlerini yürütmektir. Hapishanelerin sitelerine bakıldığında bazılarında "Psiko-Sosyal Servisin Görev ve Sorumlulukları" başlıklı, maddelerden oluşan bir metni görebilmek mümkün. Bu metinde, bu servisin görevleri arasında bir madde özellikle dikkat çekiyor. "Kurum Sürecindeki Hizmetler" başlıklı bölümün 14. maddesini okuduğunuzda LGBT'lerin "seksüel problemli kişiler" olarak nitelendirildiğini görüyorsunuz. Madde aynen şöyle:
"Eşcinseller ve diğer seksüel problemli kişilerin genel durumları değerlendirilerek, uzman görüşleri alınır uygun yerlerde barınmaları sağlanarak takipleri yapılır."
LGBT kelimesi hapishanelere dair yasalarda yer almıyor olsa da bu tür metinler hapishane idarelerinin LGBT mahpuslara yaklaşımını ortaya koymaktadır. Bu metinden yola çıkılırsa hapishane idarelerinin eşcinselliği, LGBT olma halini bir "seksüel problem" olarak gördüğü ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki Aliye Kavaf'ın Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olduğu 2010 yılında yapmış olduğu "Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence” sözleri de akıllardadır.
Hapishaneler, akıl hastaneleri, yurtlar gibi "total kurumlar"da bir durum, bir özellik "problem", "hastalık" olarak nitelendirildiğinde otoriteyi elinde tutan kişilere "problemli", "hastalıklı" kişiler üzerinde tasarruf hakkı tanırsınız. Üstelik de bu hak, "problemli", "hastalıklı" kişilerin iradelerine rağmen tanınır. Bir kişiyi, bir grubu "problemli", "hastalıklı" olarak nitelendirmek, etiketlemek o kişi veya grubun iradesini elinden almak sonucunu doğurur. Bir sonraki adım ise o "problemin", o "hastalığın" çözülmesidir. Asıl önemli olan aşama da budur. Otorite, etiketlediği kişinin iradesine rağmen o kişinin bedenini, yaşamını yeniden programlama işine girişir. Bir kişiyi "hastalıklı" olarak nitelendirdiysen şimdi o kişiyi, sterilize etmeli, ayrıştırmalı, iyileştirmeli, normalleştirmelisin. LGBT mahpusların hapishanelerde yaşadıklarına dair anlatımlar bu yaklaşımı örneklemektedir.
Yeni Anayasa tartışmaları da bir kez daha göstermiştir ki devlet nezdinde LGBT'lere yönelik etiketleyici, damgalayıcı yaklaşımın değişmesi zordur ancak devletin direncine karşı LGBT alanında faaliyet yürüten sivil toplum örgütleri de göstermiştir ki kendi kimlikleriyle yaşayabilmek ve hayatta kalabilmek konusunda da kararlılıkla mücadele edilmektedir.
LGBT'lerin kendi kimlikleriyle var olabilmeleri bir insan hakkıdır ve desteklenmelidir. (ME/HK)