yaklaşık 15 gündür, ülkenin doğa ve yaşam olarak çok güzel coğrafya parçalarından birisinde karadeniz'in yeşil yaylaları ve dağlarında dolaşıyorum.
inanılmaz güzel ve keyifli bir yaşam var buralarda. yerleşik olan herkes işinde gücünde.
zamanı ve parası olanlar ise bu güzellikleri doya doya yaşamak için buraları geziyor, dolaşıyorlar. gerçekten de her yandan çağıldayan suların ve yeşilin her tonunu insana öğreten ağaçlarda öten kuşların sesinden başka bir şey yok buralarda.
yenilenen ya da yeniden yapılan yollardaki iş makinelerinin, ana yollardaki tatilci araçlarının, köy ve yayla yollarında giden minibüs sesleri yanında, bir de gece yaylalarda konaklayanların keyif için atılan silahların sesleri var.
insana doğal gelmeyen ve rahatsız eden bu sesler bile güzellikleri bozamıyor
"acıtan" sesler
ama başka sesleri gündüz şehir ve ilçe merkezlerinde eğer kulak verirseniz duyuyorsunuz.
o seslerde ise "acı"lar var. hemen her iki üç haneden birisinde mutlaka görülen kanserle boğuşanların, ya da onların acısına yakılan ağıtların sesleri.
bazen de bu sesleri hastanelerin kapısında "isyan" sesleri olarak duyuyorsunuz.
uzak köylerden ilçedeki "yeni" devlet hastanesine, araçların azlığı ya da yokluğu nedeniyle ancak öğlende erişebilen ve "numara" olmadığı için ertesi günü gelmesi söylenen ve can havliyle beddua eden ve "bu hastaneler hepten bitmiş" diyen "ana"lardan çıkan isyan sesleri.
cep telefonu çeksin diye aynı hastanelerin merdiven sahanlıklarında yüzlerindeki çaresizlik, kaygı ve tasa izleriyle sevgilileri ya da anne babalarıyla konuşmaya çalışan sağlık personelinin seslerini de duyabilirsiniz eğer görür ve kulak kabartırsanız.
çünkü onlar da bu akıldışılığa alet olmaktan utanırlar.
o analardan birisine yaklaşıp derdini sorduktan sonra, "sizin aile hekiminiz yok mu" dediğimde gördüğüm yalnızca "acaba aydan mı geldi, bu adam" diyen bir yüz ifadesi ve "o da ne ki" sorusu!
aynı ifadeyi uzaktaki bir köyün bir mahallesini biliyor mu diye sorduğum, ilçe merkezindeki "aile sağlığı merkezi"nde konuşlanmış aile hekiminde de gördüm.
ikisi de doğal ve "normal" geldi bana!
ilçe merkezlerine kuş uçuşu 15-20 km. mesafede yaşayan, aynı mesafeyi araçla ancak yarım günde alabilen insanlar ve doktorların birbirleri için anlamları şaşkınlıktan öteye olamaz ki!
"gelişmiş ve kentli toplumlar" için geçerli olan aile hekimliği modelini, sağlıksızlığı ve hastalıkları yaratan nedenlerin tümüyle çözümlenemediği uçtaki yerlerde de uygulama iddiasıyla yola çıkanların varacağı nokta ancak bu olabilir çünkü!
eskiden sağlık ocakları, evleri vardı
bu yöredeki o ilçe merkezlerinin hemen hepsine bundan yaklaşık "otuz" yıl önce de gittim.
üstelik de ildeki sağlık hizmetinden sorumlu en üst düzey bürokratın yardımcısı olarak.
hemen hepsinde 24 saat hizmet veren ya bir sağlık merkezi, ya da gerçekten uzman hekimlerin görev yaptığı büyük hastaneler vardı.
ama bundan daha önemlisi o ilde; hemen hepsinde bir hekimin bulunduğu, sayıları elliyi aşkın "sağlık ocağı", bu sağlık ocaklarına bağlı yüz elliye yakın, içinde bir ebenin yaşadığı ve sürekli hizmet verdiği "sağlık evleri" de vardı.
doktorlar ya da ebelerin verdiği bilgiye göre, gerektiğinde olabilecek en hızlı sürede oraya her türlü desteğin gittiği bir de sağlık hizmet organizasyonu.
daha fazlasını da söyleyebilirim:
görevde kaldığımız ve kuralına göre hizmet verebildiğimiz yaklaşık altı aylık sürenin en az yarısında, her sağlık ocağından merkeze sık görülen enfeksiyon hastalıklarının tanısı için gerekli olan "kültür tetkiklerini" haftanın iki gününde götürüp, halk sağlığı laboratuvarında yapılacak incelemelerin sonuçlarını da onlara ulaştıran bir sistem bile kurabilmiştik.
üstelik bu mutlak yapılması gereken, aşıyla önlenebilir hastalıkların kontrolü, ana ve çocuk sağlığı hizmetleri, gebe, bebek ve lohusa izlemeleri, bulaşıcı hastalıkların önlenmesi, yerel ölçekli çeşitli enfeksiyon salgınlarının kontrolü vb. çok sayıda hizmeti yerine getirirken halka sunulan hizmetlerdi.
söz ettiklerim bundan yaklaşık 25-30 yıl öncesine ait gerçekler.
geçen sürede ilçe merkezlerine gerçekten de öncekilerle kıyaslanmayacak devasa hastaneler yapılmış. ama o hastanelere telefonla randevu alamayan hastalar başvuramıyor.
başvurduklarında da muayene edilmiyor ne yazık ki.
bunlar "doğu" ya da "güneydoğu" anadolu'ya dair gözlemler değil.
oralarda nasıl olduğunu da yakından biliyor ve sıkça yazıyorum.
üstelik bu ülkede halkın sağlığı için harcanan para en az "on kat" artmış durumda.
il merkezinde, devlet hastanesinin karşısındaki eczanelerin cirolarının artışı ise belki de "yirmi kat".
harcanan para ise "uluslar üstü tekellere ve o tekellerin şirketlerine" gidiyor.
peki ya sonuç?
sonuç "sağlıklılık" sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
gerçek sonuç o ananın yürekten ettiği bedduaya eşlik eden o sözde gizli!
onun sözünü size şöyle çevirebilirim:
"eğer yeriniz yurdunuz metropoller ya da şehirler değilse bu sağlık sisteminden size fayda yok!" (MS/EKN)