Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde 6-20 Kasım 2022 tarihlerinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Taraflar Konferansı’nın 27.’sinde (COP 27) tarım ve gıda konusu temel bir gündem maddesi olarak ilk kez yer aldı.
Endüstriyel tarım-gıda sistemi küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birinden sorumlu olduğu halde uluslararası iklim müzakerelerinde görece ihmal edilen bir konu olageldi.
Bu emisyonların temel kaynakları yoğun bitkisel üretim (özellikle pirinç) ve hayvancılık (özellikle büyükbaş), aşırı suni gübre kullanımı, tarım arazisi olarak kullanılmak üzere ormanların kesilmesi, toprak bozulumu, gıda işleme, soğutma ve taşıma süreçleri ve gıda atığı.[i]
Resmi müzakereler
İklim müzakereleri kapsamında tarım ve gıdanın iklim değişikliği ile mücadele açısından önemi ilk olarak, Almanya’nın Bonn kentinde 2017’de yapılan 23. Taraflar Konferansı’nda Koronivia Ortak Tarım Çalışma (Koronivia Joint Work on Agriculture-KJWA) programının başlatılması kararıyla tescil edilmişti.
KJWA 2018'de iklim değişikliği müzakerelerinde iklim değişikliğinin ve buna yönelik alınacak önlemlerin tarıma etkilerinin değerlendirilmesi ve konu ile ilgili politika önerilerinin geliştirilmesi yönünde yapılacak çalışmalara ilişkin bir yol haritası belirledi. Geçtiğimiz yıl Glasgow’da yapılan 26. Taraflar Konferansı’nda KJWA bazı etkinlikler düzenlemişse de, tarım ve gıda konusu bu seneki Konferansa kadar müzakere gündemin kıyısında kalmıştı.
COP 27 öncesi diğer bir önemli gelişme de yine Glasgow’daki COP 26’da farklı düzeylerde yerel yönetimlerin (küçük kentler, mega şehirler, bölgesel yönetimler) Glasgow Gıda ve İklim Deklarasyonu’nu[ii] yayınlamaları oldu.
Deklarasyonu imzalayan 113 yerel yönetim sürdürülebilir gıda politikaları geliştirme, ortak eylem için işbirliği mekanizmaları kurma ve ulusal hükümetleri tarım ve gıdayı iklim değişikliği eyleminin merkezine almaya çağırma sözü verdi.
Şimdiye kadar atılan küçük adımlar dışında, tarım-gıda sisteminin COP zirvelerinde ikinci planda tutulduğu göz önüne alındığında, bu gündemin COP27'de kendine ciddi bir yer bulması kayda değer bir gelişme.
COP 27’de resmi müzakerelerde bir tam gün özel olarak tarıma ayrılırken, farklı uluslararası kurumlar, sivil toplum örgütleri, çiftçi örgütleri, yardım kuruluşları, özel sektör ve araştırma kuruluşları ortaklığında tarım ve gıdaya ayrılmış 300’den fazla etkinlik düzenlendi.[iii] Tarım-gıda sisteminin çok boyutluluğunu yansıtacak şekilde, gündeme alınan konular da oldukça çeşitliydi.
Bunlar arasında tarım-gıda sistemlerinde iklim değişikliğine dayanıklılık ve uyum, iklim değişikliği bağlamında gıda güvencesi, sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme, toprak sağlığı, balıkçılık ve hayvancılık, tarım-gıda sistemi içerisinde gençler, kadınlar, yerli halkların rolü ve eşitsiz kırılganlıkları, gıda atığı ve israfı, gıda sisteminin dönüşümü ve buna yönelik olarak finansman ihtiyacı, işbirliği ve ortaklıklar, yerel eylem, araştırma ve inovasyon yer aldı.
Konferansa ev sahipliği yapan Afrika kıtasının tarım-gıda sistemi ve iklim değişikliği ekseninde yaşadığı sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin özel oturumlar da yapıldı.
Uluslararası çevre örgütü WWF’nin yaptığı güncel bir çalışma[iv], iklim müzakerelerinde tarım-gıda konusunun artan öneminin ulusal katkı beyanları için de geçerli olduğunu gösteriyor. Çalışma, Paris Anlaşmasını onaylayan 194 taraf içerisinden Eylül 2022 itibarıyla ulusal katkı beyanlarını güncelleyen 134’ünün[v] ilk ve ikinci beyanını tarım ve gıda konusuna ne ölçüde yer verdikleri bakımından karşılaştırıyor. Bu karşılaştırmaya göre, incelenen 134 katkı beyanı arasında tarım ve gıda konusunda en az bir önleme yer verenlerin oranı %76’dan %93’e çıkmış durumda.
Güncellenen katkı beyanlarının 106’sında tarım ve gıda konusuna verilen önem artarken, 17’sinde bir değişiklik olmayıp, 11 tanesinde bir azalış söz konusu.
Çalışma, her ne kadar tarım ve gıda konusuna verilen önem genel olarak artsa da, gıda sisteminin üretimden tüketime kadar henüz bütüncül olarak ele alınmadığını, özellikle sağlıklı beslenme ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi (özellikle zengin ülkelerde et tüketiminin azalması) ile gıda atığı ve israfının azaltılmasına yönelik önlemlerin yetersiz kaldığına dikkat çekiyor.
Çalışma ayrıca katkı beyanlarının yalnızca 50’sinde küçük üreticilere ve 64’ünde yerel topluluklar ve yerli halklara yer verildiğini gösteriyor. Gıda güvencesinden ise ancak 85 katkı beyanında bahsediliyor.
Tarım - gıda krizi
Tarım ve gıda konusunun hem uluslararası hem ulusal ölçekte politik ve toplumsal düzlemlerde artan önemi elbette sadece iklim değişikliği müzakereleri ile sınırlı değil.
Esasen 2007-2008 gıda fiyatları krizinden beri, uzun dönemdir ihmal edilen tarım-gıda konusuna ilgi giderek arttı.
İklim değişikliğine bağlı olarak tarımsal üretimde yaşanan kayıplar, endüstriyel tarım ve hayvancılık kaynaklı çevresel tahribatın derinleşmesi, gıda piyasalarında yaşanan önemli ölçüde spekülasyon kaynaklı istikrarsızlık, artan biyoyakıt talebi nedeniyle tarım arazilerinin gıda üretiminden biyoyakıt üretimine kaydırılması, küresel Güney’de toprak gasplarında yaşanan artışlar, farklı bölgelerde yaşanan gıda isyanları, yükselen çiftçi, köylü ve yerli hareketleri, değişen tüketici talepleri gibi farklı ekolojik, ekonomik, politik ve toplumsal süreçlerin etkisinde tarım-gıda sistemi zaten derin bir krizin içindeydi.
COVID-19 salgınının yanı sıra Rusya’nın Ukrayna’yı işgali küresel ölçekte tarımsal üretimde ve gıda tedarik zincirlerindeki sorunları daha da pekiştirirken, mevcut tarım-gıda sisteminin kırılganlıklarını da iyice ortaya çıkardı.
Tüm bu süreçler bağlamında tarım-gıda sisteminin sorunları ve bunların çözümüne ilişkin konularda bilimsel çalışmalar, teknolojik gelişmeler, politika yapım ve uygulama, sivil toplum ve toplumsal hareketler, özel sektör girişimleri düzlemlerinde kayda değer gelişmeler yaşandı.
Vurgulanması gereken önemli bir nokta, konuyla ilgili tartışmalar ve uygulamalarda, yaşanan sorunların tanımı ve niteliği, nedenleri ve çözümlerine ilişkin farklı aktörler arasında ciddi ayrışma ve çatışmaların olduğu. Bu ayrışma ve çatışmaları tüm boyutlarıyla bu yazıda tartışmamız mümkün değil.
Ancak, buradaki temel çatışmanın büyük küresel şirketler kontrolündeki endüstriyel tarım-gıda sisteminde kökten bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu savunanlar ile iklim değişikliği tehdidine karşı belirli önlemler almakla birlikte bu sistemi korumaya çalışanlar arasında olduğu söylenebilir.
Bu çatışma Eylül 2021’de yapılan BM Gıda Zirvesi’ne de damgasını vurmuştu, zira tarım ve gıda sistemindeki sorunlara çözüm üretmek ve sistemin iyileştirilmesine yönelik bir yol haritası belirlemek üzere toplanan Zirve, küresel şirketler ve bağlantılı düşünce ve fon kuruluşlarının ağırlığı altında gerçekleşmiş ve bu nedenle pek çok üretici örgütü, sivil toplum örgütü, bilim insanı ve aktivist Zirve’yi boykot etmişti.[vi]
COP27’ye de durum farklı değildi: Konferans’ta aralarında 200 milyondan fazla küçük ölçekli çiftçiyi temsil eden Afrika Gıda Egemenliği İttifakı’nın da bulunduğu, tarım-gıda sistemindeki eşitsizliklere ve endüstriyel tarıma açıktan karşı çıkan ve çözüm olarak agroekolojiyi savunanlarla, gündemini tarım-gıda zincirinde yapılacak teknik ve teknolojik iyileştirmelerle sınırlı tutanlar karşı karşıya geldi.
İklim değişikliği müzakerelerinin küresel ısınmayı sınırlandırabilecek; iklim değişikliği ile bağlantılı ülkeler arası adaletsizlikleri giderebilecek; iklim değişikliğine karşı en kırılgan toplumsal grupların ihtiyaçlarına cevap verebilecek bağlayıcı kararlar almak ve bunları uygulamaya taşımak konusunda yetersiz kaldığı bir gerçek. Müzakerelere yeni eklenen tarım ve gıda konusunda farklı bir durum yaşanmaması şaşırtıcı değil.
Daha ziyade burayı da yeni bir mücadele alanı olarak görmek gerekli. Mücadele sadece burada alınacak kararlara etki etmekle ilgili de değil; mesele aynı zamanda küresel alanda hangi aktörlerin, fikirlerin ve söylemlerin görünür ve duyulur hale geldiği.
Bu alandaki tartışmaları hem tarım-gıda sistemi krizinin, hem iklim krizinin müsebbibi olan büyük şirketlerin kendi çıkarlarını tehdit etmeyen çözümlere sıkıştırmalarına karşı durmak gerekiyor.
Bu nedenle, ısrarla ve inatla küçük çiftçilerin, yerel toplulukların, yerli halkların, kadınların ve gençlerin haklarını; gıda güvencesini, gıdayı üretenlerin geçim kaynaklarını, biyolojik çeşitliliği ve ekosistemleri koruyan agroekolojik çözümleri savunanların COP27’de varlık göstermiş olmaları önemli.
Onların seslerinin daha geniş kesimlere ulaşmasına destek olmak da. O seslerekulak verdiğimizde[vii] duyduğumuz ana fikirlerle bitirelim:
· Sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumlu olan tarım-gıda sisteminde yapısal dönüşümleri acil olarak gerçekleştirmeden küresel ısınmayı sınırlamamız mümkün değil.
· Tüm toplumsal kesimlerin sağlıklı ve besleyici gıdaya ulaşabildiği, gıdayı üretenlerin geçimlerini sağlayabildiği, yerel toplulukların ve yerli halkların yaşam alanlarını koruyabildiği, toprağa, suya, hayvanlara ve biyoçeşitliliğe zarar vermeyen, dayanıklı ve çeşitli gıda sistemleri inşa etmek için zaman kaybetmeden eyleme geçmek zorundayız. Dünyanın farklı bölgelerinde halihazırda bu yönde çaba harcayan, çözüm üreten pek çok girişim var. Bu girişimlerin çoğalması ve ölçeklerinin büyümesi için uluslararası ve ulusal politikalarla desteklenmesi gerekli.
· Bu amaçlara ulaşmak için tarım-gıda sistemindeki güç eşitsizliklerini gidermek ve endüstriyel tarımdan uzaklaşmak zorundayız.
· Agroekoloji, sürdürülebilirliğin çevresel ve toplumsal boyutlarını birbirine bağlar ve tarım-gıda sisteminin dönüşümüne yönelik kapsayıcı ve kapsamlı bir patika sunar. Agroekoloji, çiftçiler, toplumsal hareketler ve bilim insanlarının ortak çabalarıyla geliştirilmiştir ve temel ilkeleri BM Gıda ve Tarım Örgütü bünyesinde müzakere ve kabul edilmiştir. Agroekolojik sistemlerin sera gazı salımları çok düşüktür. Agroekoloji aynı zamanda biyoçeşitliliği, toprak sağlığını ve verimliliğini destekler, gıda üretimi açısından verimlidir ve çiftçilere güvenli bir geçim kaynağı sağlar.
· Tarım-gıda-iklim ekseninde toplumsal güç eşitsizliklerini gidermeyi gündemine almayan ve endüstriyel tarımdan kopmayan çözüm önerileri bizi ne gıda, ne iklim krizinden çıkarmayacağı gibi bu krizleri daha da derinleştirme riski taşır.
(FA/DA/GY/EMK)
TIKLAYIN - Endüstriyel balıkçılık: Avlanma, emek ve hayvan hakları ihlalleri
TIKLAYIN - Olta balıkçılığı sürdürülebilir mi?
[i] Crippa, M., Solazzo, E., Guizzardi, D., Monforti-Ferrario, F., Tubiello, F. N., & Leip, A. J. N. F. (2021). Food systems are responsible for a third of global anthropogenic GHG emissions. Nature Food, 2(3), 198-209.
[ii] https://www.glasgowdeclaration.org/the-glasgow-declaration
[iii] Daha İyi Beslenme için Küresel İttifak (Global Alliance for Improved Nutrition-GAIN) tarafından hazırlanan etkinlik listesi; WWF ve Sürdürülebilir Tüketim ve Beslenme için Küresel Eylem Platformu tarafından hazırlanan etkinlik listesi.
[iv] WWF (2022). Unlocking and Scaling Climate Solutions in Food Systems: An Assessment of Nationally Determined Contributions. WWF. https://wwfint.awsassets.panda.org/downloads/unlocking_and_scaling_climate_solutions_in_food_systems___wwf_analysis_of_ndcs_2022.pdf
[v] Çalışmanın yapıldığı tarihte Türkiye katkı beyanının henüz güncellemediğinden bu ülkeler arasında yer almıyor.
[vi] Adaman, F., Yeniev G. & Avcı, D. (2021, 9 Eylül) Birleşmiş Milletler Gıda Sistemleri Zirvesi Yaklaşırken. Bianet. https://m.bianet.org/english/saglik/249967-birlesmis-milletler-gida-sistemleri-zirvesi-yaklasirken
[vii] COP 27 İklim için Gıda (Food4Climate) youtube kanalından takip ettiğimiz tartışmalar ve Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Uzmanları Uluslararası Paneli’nin (IPES-Food) COP 27 için hazırladığı bilgi notundan faydalanılmıştır. IPES-Food (2022). Smoke and Mirrors: Examining competing framings of food system sustainability: agroecology, regenerative agriculture, and nature- based solutions. https://ipes-food.org/_img/upload/files/SmokeAndMirrors.pdf