*Fotoğraf: Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü
İklim krizinin, ekonomik sorunların ve son olarak COVID-19’un katmerleştirdiği gıda sorununu dünya ölçeğinde tartışmak üzere, Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Sistemleri Zirvesi, 23 Eylül’de New York’ta gerçekleşecek. Zirvenin ön toplantısı[1], toplantıda konuşulacak önceliklerin belirlenmesi amacıyla, 26-28 Temmuz’da Roma’da yapıldı.
Roma'da yapılan ön toplantı.
2021 Gıda Zirvesi, son yıllarda yaşanan krizlere cevap üretmek ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine (SKH) ulaşmak için 10 yıllık eylem planını oluşturmanın yanı sıra, dünyanın gıda üretme ve tüketme şeklini dönüştürmeye yönelik yeni bir yol haritası çizmeyi hedefliyor.
Zirve boykot ediliyor
Geçmişteki gıda zirvelerinde olduğu gibi, bu zirvenin de içinde bulunduğumuz beslenme krizini ele alış şekli ve önereceği çözümler açısından oldukça belirleyici olması bekleniyor. Ancak, zirve, yüzlerce üretici grubu, insan hakları aktivisti ve araştırmacı tarafından boykot ediliyor.
Zirvenin, bu grupların içinde yer aldığı küresel gıda yönetişim mekanizmalarının yerini şirketleşmiş tarım-gıda rejimini sürdüren mekanizmaların almasına hizmet edeceği ve bu sebeple içinde bulunduğumuz sağlık, beslenme ve ekolojik krizlere gerçek çözümler üretemeyeceği savunuluyor.
Boykot çağrısında bulunanlar, zirve çağrı metninde benimsenmiş “katılımcı ve kapsayıcı” olma söyleminin, paydaş kapitalizminin[2] kamu yararı pahasına öncelenmesinden ibaret olduğunu ifade ediyor. Roma’da gerçekleşen ön toplantı, 25-28 Temmuz tarihlerinde “Halkların Özerk Tepkisi”[3] başlıklı bir karşı organizasyon ile protesto edildi.
Zirve hazırlıkları, bu açıdan, var olan krizlere karşı radikal bir dönüşümün mü gerektiği yoksa bu sorunlara çözümü şirketleşmiş tarım-gıda rejiminin mi üreteceğine dair tartışmaları da canlandırdı.
Bu yazımızda, gıda zirvelerinin kısa tarihine ve 2021 Gıda Zirvesi etrafında dönen tartışmalara değineceğiz.
Gıda zirvelerinin kısa tarihi[4]
Bu sene olduğu gibi, geçmişteki BM gıda zirveleri de küresel anlamda gıda krizlerinin yaşandığı kritik zamanlarda, gıdaya dair sorunları ele almak ve gıda sistemlerine yeniden yön vermek için yapılmıştı. İlk Dünya Gıda Konferansı, kötü hava koşulları, düşük tahıl stokları, artan enerji fiyatları ve ihracat kontrollerinin Güney Asya’da kıtlığa yol açmasıyla birlikte 1974’te toplandı. Bu konferansta, on yıl içinde gıda güvencesizliğini ortadan kaldırma hedefi belirlendi. Konferans, düşük gelirli ülkelerde tarımsal üretimi arttırmak, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu’nu oluşturmak ve Uluslararası Tarımsal Araştırma Danışma Grubu (CGIAR) ağı aracılığıyla tarımsal araştırmalara desteği arttırmak için finansal kaynakların bu alanlara yönelmesi açısından önemli bir zirveydi.
Roma’daki 1996 Dünya Gıda Zirvesi'nde, ünlü kalkınma iktisatçısı Amartya Sen’in kıtlığın yalnızca yetersiz gıda üretiminden değil, aynı zamanda gıdaya erişimdeki eşitsizliklerden de kaynaklandığını[5] ifade etmesinin etkisiyle, gıda güvencesi anlayışının dönüşüme uğraması söz konusu oldu. Bu zirve ile birlikte, gıda güvencesi anlayışı, salt bir gıda üretimi ve arzı meselesi olmaktan çıktı ve yalnızca tarımsal verimliliği arttırmaya ve fiyat dalgalanmalarını azaltmaya yönelik politikalarla çözülebilecek bir sorun olarak görülmemeye başladı. Bu zirvede, gıda erişimini ve bulunabilirliğini iyileştirmeye yönelik politikalara, acil gıda yardımına ve kırılganlık, dayanıklılık ve risk yönetimi kavramlarına vurgu yapıldı.
Bu kritik zirveyi takiben, 2002 senesinde, Dünya Gıda Zirvesi: 5 Yıl Sonra toplantısında[6], gıda hakkının uygulanmasına ilişkin bir dizi kılavuzun hazırlanması için hükümetler-arası bir çalışma grubunun kurulması çağrısında bulunuldu ve Gıda Hakkı Rehberi’nin ön hazırlıkları yapıldı. Bu hak, 1999’da BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin[7] “Yeterli Beslenme Hakkı” başlıklı 12. Genel Yorumu’nun Uluslararası Yükümlülükler maddesinde “bireylerin beslenme ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli, zararlı maddelerden arındırılmış ve belirli bir kültür içinde kabul edilebilir miktarda ve kalitede gıdanın mevcudiyetini [ve] bu gıdaya sürdürülebilir ve diğer insan haklarından yararlanılmasına engel teşkil etmeyecek şekilde sağlıklı yollarla erişebilirliği” olarak tanımlandı. Bu bağlamda, Gıda Hakkı Rehberi, gıda için insan hakkı kavramını pekiştirdi ve gıda hakkını gerçekleştirmenin aşamalarını belirledi.
2007-08 küresel gıda fiyat krizinin ardından, 2009'da toplanan Dünya Gıda Zirvesi’nde[8] ise düşük gelirli ülkelere tarımsal kalkınma için daha fazla fon sağlanması vurgulandı. Bu zirvede, Sürdürülebilir Küresel Gıda Güvencesi için Roma İlkeleri[9] kabul edildi. Bu ilkeler, ülkelerin kendi tarım-gıda sistemlerine dair belirledikleri politikaları desteklemek, uzun vadeli planlar ve yatırımları teşvik etmek ve kronik açlığı gidermek gibi maddeleri içeriyordu. Bu kararlar, daha sonrasında atılan adımları belirlemede oldukça etkili oldu.
2021 BM Gıda Zirvesi ise[10], yalnızca tarıma ve özellikle üretime odaklanmaktan ziyade, küresel gıda sistemini bütünsel olarak daha üretken, dayanıklı, sürdürülebilir ve sağlıklı hale gelecek şekilde yeniden şekillendirmek adına yeni bir kavramsal çerçeve öneriyor ve 2030 SKH’ye ulaşabilmek için tarım-gıda sisteminin dönüşmesi gerektiği noktasından hareket ediyor.
Zirve nasıl bir dönemde gerçekleşiyor?[11]
Gıda zirvesi; tarım-gıda sisteminin küresel sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumlu olduğu, 811 milyon insanın aç, beş yaş altı 149 milyon çocuğun bodur ve 1,9 milyar insanın aşırı kilolu veya obez olduğu ve bu sayıların arttığı bir dönemde gerçekleşiyor.
BM Dünya Gıda Güvencesi ve Beslenme Durumuna İlişkin Raporu da (SOFI 2021[12]); çatışma ve iç savaş, tahmin edilemeyen hava koşulları gibi iklim değişikliğine bağlı sebepler, uzun/küreselleşmiş tedarik zincirlerinin COVID-19 pandemisi dolayısıyla aksaması, kayıt-dışı, özellikle günlük sokak ekonomisine bağlı insanların pandemi önlemlerine bağlı olarak daha da yoksullaşması gibi etkilerin birleşiminden dolayı açlıkta ve yetersiz beslenmede ortaya çıkan artışı belgeliyor. Rapora göre, sadece bir senede, 118 milyon insan daha açlık çekmeye başladı; yetersiz beslenen insan sayısı ise 320 milyon artarak 2,05’ten 2,37 milyara yükseldi.
Birçok aktivist ve akademisyen, büyüyen beslenme krizinin altında yatan yapısal zafiyetlerin altını çiziyor. COVID-19 pandemisinden önce bile, hem yetersiz beslenmenin hem de obezitenin aynı anda kronikleştiği; talebi aşan bir gıda arzına rağmen daha çok üretmeye odaklanılan, bu sırada üretilen gıdanın üçte birinin israf edildiği bir tarım-gıda sisteminden söz ediyoruz.
Bu sistemin üretim ayağında, 1950’lerden başlayarak, Yeşil Devrim ile birlikte, çok-uluslu şirketlerin tarım-gıda sistemi üzerinde hegemonyalarını kurma çabalarının parçası olarak yüksek verimli tahıl çeşitlerinin geliştirilmesi, sulama altyapısının genişletilmesi, en son teknolojik ve sermaye girdilerinin kullanılması, melez tohumların, sentetik gübrelerin ve pestisitlerin teşviki, arazilerin toplulaştırması gibi hamlelerle birçok dönüşüm gerçekleşti. Öte yandan, gıda, 1980’lerden itibaren, neoliberalizm ile birlikte, finansal spekülasyonlara açık, kâr odaklı piyasalar için üretilmeye başlandı.
Bu dönüşümün sonucunda, ekonomik, sosyal ve ekolojik birçok maliyet ortaya çıktı ve tüm bu maliyetler, doğal kaynaklara ve insanların yoksullaşması ile birlikte büyük ölçüde kırılgan kesimlere fatura edildi/ediliyor. Aynı zamanda, zengin ülkelerde daha çok görülmek üzere, sürdürülemez bir üretim ve uzun küresel tedarik zincirleri nedeniyle gıda israfına sebep oluyor. Pandemi, tüm bu yapısal sorunların daha görünür olmasına yol açan bir büyüteç görevi gördü.
Roma'daki "halk zirvesi"
Roma’daki ön toplantı, bu saydığımız yapısal sorunlara ve özellikle yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde artan gıda güvencesizliği sorununa dikkat çekmek için BM Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından bir “halk zirvesi” olarak duyuruldu. Guterres’in ve iki yıl önce bu yılki gıda sistemleri zirvesi için özel delegesi olarak atadığı Ruanda’nın eski tarım bakanı olan—zirvenin en tartışmalı ismi—Agnes Kalibata’nın açıklamalarına bakılacak olursa, ön zirvede temel vurgu, hükümetlerden sivil topluma, iş dünyasından üreticilere tüm paydaşlar tarafından gıda sisteminin dönüşümü için taahhütlerin ortaya konmasına ve 2030'a kadar yoksulluğu, açlığı, eşitsizliği ve diğer sorunları azaltmada kritik adımlar atmayı amaçlayan SKH’ye yapıldı. Bu bağlamda, BM Gıda Zirvesinin söyleminde, tarım-gıda sistemleri, Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşabilmenin odağı olarak belirleniyor. Ancak, bu hedeflere ulaşmada mevcut neoliberal yapının dışında bir patika tahayyülü bulunmuyor.
Ön toplantının bir amacı da zirveye katılımı arttırma ve gıda sistemlerinin paydaşları arasında bir bağ ve diyalog kurma idi. Ancak, en başta da belirttiğimiz gibi, küçük üreticileri, topraksız köylüleri, tarım işçilerini, göçebe toplulukları, küçük balıkçıları, kırdaki kadınları ve yerli halkları temsil eden yaklaşık 1.000 uluslararası ve yerel sivil toplum örgütünün zirveyi tamamen boykot etme yönündeki çağrısı ve geçtiğimiz Nisan ayında, tarım ve gıda alanında önde gelen birçok akademisyen ve araştırmacının bu boykota katılması[13] göz önüne alındığında, zirvenin bu amacının ne derece gerçekleşebileceği meçhul. Ayrıca, aralarında 2014-2020 arasında BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Hilal Elver’in de olduğu Birleşmiş Milletler’den üç hak savunucu, zirvenin bir halk zirvesi olması için, güç ilişkilerinin, katılımın ve hesap verilebilirlik konularının şimdikinden farklı bir dengeye oturtulması gerektiğini söylüyor.[14]
Her ne kadar gıda sistemlerini merkeze alan bir zirve herkes tarafından gerekli görülse de, tarım-gıda sistemlerinin dönüşümü derken neyin kastedildiği, nasıl bir dönüşümün kurgulanacağı, bu sürecin kimler ile şekillendirileceği çok daha kritik bir önem taşıyor. Zirveyi boykot edenler ve boykotu destekleyenler, beslenme krizini çözecek bir tarım-gıda sisteminin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerinin gündeme, daha da önemlisi 10 senelik yol haritasına dahil edilmeyeceğini; Gıda Zirvesinin, çok uluslu şirketleri ve dolayısıyla uzun küresel gıda tedarik zincirlerini güçlendirecek şekilde planlanacağını söylüyor.[15] Bu aktörler, zirvede “gıda sistemlerinin dönüşümü”ne vurgu yapılmasını, güç odaklarının, bu radikal söylemi yakalama ve kendi saflarına kazandırarak söylemin altını boşaltma çabası olarak görüyorlar.
Neden karşı çıkıyorlar?
Üretici örgütleri, yerli halkalar, aktivistler ve araştırmacıların bu zirveyi protesto etmesinin en temel sebeplerinden biri daha en başından zirveyi organize eden kurumlar. Zirve, BM Genel Sekreterliği tarafından organize ediliyor. Bu bağlamda, tarihsel olarak, devletlerin ve uluslararası şirketlerin zirvenin üzerinde doğrudan bir kontrolü söz konusu değil.
Roma'da yapılan toplantı protestolara neden oldu.
Ancak, 2021 Gıda Zirvesi'nin organizasyonuna, dünyanın en büyük 1.000 şirketini bir araya getiren Dünya Ekonomik Forumu (DEF) liderlik ediyor. Zirveyi boykot eden gruplar, Dünya Ekonomik Forumu’nun, zirvenin yapılacağının duyurulduğu iki sene öncesinden bugüne kadar, gıda zirvesinin içeriğini değiştirmesi ve gündemi yeniden yapılandırmasından rahatsız.
Üstelik, Dünya Ekonomik Forumu tek değil. Afrika’da Yeşil Devrim İttifakı (AGRA), Uluslararası Tarımsal Gıda Ağı (IAFN), Sürdürülebilir Kalkınma için İş Konseyi (WCBSD), İyileştirilmiş Beslenme için Küresel İttifak (GAIN), EAT Forumu, Ölçekli Beslenme (SUN) İş Ağı gibi şirketlerce kurulmuş/şirketlerin öncülük ettiği ağlar ve düşünce kuruluşları ile Rockefeller Vakfı, Bill & Melinda Gates Vakfı ve Stordalen Vakfı gibi fon dağıtma kapasiteleri olan kurumlar zirve sürecinde güçlü roller oynuyor.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu süreçte, Zirve için BM özel elçisi olarak atanan BM-DEF arasındaki ittifakın sembolik ismi Agnes Kalibata oldu. Kalibata’nın bu kadar eleştiri almasının sebebi, BM’in kurumsal yapısının tamamen dışından olmasına ek olarak, Afrika’daki açlık sorununu çözmek için 2006'da Rockefeller Vakfı ve Bill & Melinda Gates Vakfı tarafından monokültürün yaygınlaştırılması ve ihracat için tarımsal üretim ile sosyal etkilerin dikkate alınmadığı yeni teknolojilerin yerleştirilmesine öncülük eden AGRA’nın başkanlığını yapmış olması. Kalibata’nın bu pozisyona getirilmesi, insan hakları temelli bir yaklaşımdan uzaklaşılacağı ve büyük sermaye gruplarının menfaatlerinin önceliklendirileceğine, eşitlik ve yönetişim gibi temel sorunlar yerine kâr, pazar ve büyüme odaklı bir yaklaşımın benimseneceğine dair bir işaret olarak algılanıyor.
Öte yandan, resmi söylemde sürdürülebilirlik ve katılımcılık gibi kavramlar sık sık kullanılsa ve demokratik bir yapı ile 10 senelik bir planın hazırlıkları yapılıyormuş gibi görünse de, 2009’dan bu yana hak temelli bir yaklaşımın hakim olmaya başladığı Dünya Gıda Güvencesi Komitesi'nin (CFS) görece demokratik kurumsal yapısına zarar verecek birçok adım atıldı. En başta, karar alma mekanizmalarına üretici örgütlerini, yerel halkları ve tarım işçilerini katılımını garanti altına alan ve küresel gıda politikasıyla ilgili en kapsayıcı uluslararası kurum olan Dünya Gıda Güvencesi Komitesi (CFS) bu süreç içinde marjinalleştirildi. Dünya Gıda Güvencesi Komitesi’nin danışma kurulunda, Sivil Toplum ve Yerel Halklar Mekanizması (The Civil Society and Indigenous Peoples’ Mechanism-CSM) bulunuyor. Bu mekanizma, sivil toplum, çiftçiler, kadınlar, topraksızlar, tarım ve gıda işçileri, balıkçılar, kentte gıda güvencesizliği yaşayan kesimler gibi farklı grupların karar alma süreçlerine dahiliyetini garantileyen açık ve kapsayıcı bir alan olarak biliniyor.[16]
Ayrıca, CFS’nin marjinalleşmesinde rol oynayan unsurlardan biri, Üst Düzey Uzmanlar Paneli (HLPE) yerine, politika önerileri geliştirecek yeni bir bilimsel platform önerilmesi. Sivil toplum örgütleri, üreticiler ve araştırmacılar, “Politika yapıcılara açık mektup: Gıda sistemleri için yeni bir bilim-politika arayüzüne (science-policy interface) hayır” başlıklı yazıda, Üst Düzey Uzmanlar Paneli’nin, CFS içindeki müzakereleri temel alan, bağımsız ve kanıt temelli bilim yapan bir platform olduğunu, bu platformun üye devletlere ve bu organda temsil edilen sivil toplum gruplarına, yani Sivil Toplum ve Yerel Halklar Mekanizması'na (CSF) karşı sorumlu olduğunu, dolayısıyla yerel halkların, çiftçilerin, kadınların bilgisinin de bu platformda temsil edildiğini ifade ediyor. Önerilen yeni bilim-politika arayüzünün, hesap verilebilirlik mekanizmalarından yoksun göründüğü, güçlü ticari bağları olan seçkin bir hükümetler-araştırmacılar-vakıflar ağının ekonomik ve politik çıkarlarına hizmet eden bir bilimsel araç olabileceği, bu açıdan kamusal bilgiye sırtını dönen bu yeni bilim-politika arayüzünün reddedilmesi ve meşru bir platform olan CFS’ye bağlı Üst Düzey Uzmanlar Paneli’nin güçlendirilmesi gerektiği savunuluyor.[17]
Halkların Özerk Tepkisi’nde kaleme alınan, “BM Gıda Sistemleri Zirvesi 2021’e Katılmamak İçin 7 Neden” adlı metinde, ayrıca, zirvenin hak temelli bir yaklaşımdan yoksun olduğuna, sistematik insan hakları ihlalleri ve gıda güvencesizliğine sebep olan yapısal sorunların görmezden gelindiğine, yetersiz beslenme, açlık ve iklim krizi ile sahici bir mücadelenin, yani SKH’ye ulaşmak için tarım-gıda sisteminin ihtiyacı olan acil ve radikal dönüşümün engellendiğine dikkat çekiliyor.
Sonuç
2021 Gıda Sistemleri Zirvesi, gıda sistemlerinin hem müsebbibi olduğu hem de fazlasıyla etkilendiği ekolojik krizlerin yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşiyor. Önümüzdeki yıllarda uluslararası ve ulusal politikaların belirlenmesinde kritik bir rol oynaması beklenen zirvenin gıda sisteminin ekonomik, sosyal ve ekolojik sorunlarının müsebbibi olarak görülen büyük sermaye gruplarına bırakılmasından ve 2009’da CFS’nin kurulmasından beri demokratik katılım ve hak temelli yaklaşım konusunda katedilen sınırlı mesafenin de elden gideceğinden duyulan bir endişe var. Ancak, toplumsal hareketler bu zemini boş bırakmak niyetinde değil. Bu sebeple, ön toplantı sırasında olduğu gibi, New York’taki zirve sırasında da bir dizi karşı eylem planlıyorlar. Türkiye’de konuyla ilgili her kesimin de bu süreci yakından takip etmesi ve mümkünse müdahil olması, son derece önemli. Nihayet, bu yazının meramı da bu çağrıda yatıyor.
(FA/GY/DA/NÖ)
Kaynaklar
1] https://www.un.org/en/food-systems-summit/pre-summit
[2] 2021 yılında Davos’ta gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu, Covid-19 pandemisi ile yaşanan kırılmanın küresel dünya ekonomisini yeniden şekillendirecek bir fırsat olabileceğinden hareketle “büyük sıfırlama” teması ile toplandı. Forum sırasında, Dünya Ekonomik Forumu’nun direktörü Klaus Schwab, yeni kaleme aldığı Paydaş Kapitalizmi (Stakeholder Capitalism: A Global Economy that Works for Progress, People and Planet, Wiley yayınevi-2021) kitabını tanıtırken, sürdürülebilir, doğaya dost, adil ve kapsayıcı bir dünyanın paydaş kapitalizmi ile mümkün olduğunu söyledi. Gıda Zirvesi’ndeki katılımcılık söyleminin de bu yeni perspektifin bir yansıması olması söz konusu; ancak, gıda zirvesini protesto edenler, bu yeni söylemin, büyük sermaye gruplarının, pandemi ile birlikte itibar kaybetmesine karşı ekonomik ve politik güçlerini konsolide etmek adına yapılmakta olan bir safsatadan ibaret olduğu savını öne sürüyor.
[3]https://reliefweb.int/report/world/hundreds-grassroots-organisations-oppose-un-food-systems-summit; https://www.foodsystems4people.org/about-2/; https://www.csm4cfs.org/hundreds-of-grassroots-organizations-to-oppose-the-un-food-systems-summit/
[4]https://www.mfa.gov.tr/dunya-gida-zirvesi---gecmisten-bugune.tr.mfa; https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fsufs.2021.661552/full
https://en.wikipedia.org/wiki/World_Food_Summit
[5] http://www.fao.org/fileadmin/templates/faoitaly/documents/pdf/pdf_Food_Security_Cocept_Note.pdf
[6] http://www.fao.org/worldfoodsummit/english/newsroom/news/8580-en.html
[7] http://hrlibrary.umn.edu/gencomm/escgencom12.htm
[8] https://www.cambridge.org/core/services/aop-cambridge core/content/view/6576BF8553E9FEC3752236913053BFAF/S1368980009993090a.pdf/world-food-summits-what-for-and-what-value.pdf
[9] http://www.fao.org/3/MR173EN/mr173en.pdf
[10] https://www.un.org/en/food-systems-summit
[11] Bu bölümdeki bazı kısımlar daha önce bianet için kaleme alınmış yazımızda tartışılmıştır: https://bianet.org/bianet/iklim-krizi/248195-iklim-krizine-direncli-bir-gida-tarim-sistemi-nasil-mumkun
[12] http://www.fao.org/publications/sofi/2021/en/
[13] https://agroecologyresearchaction.org/scientists-boycott-the-2021-un-food-systems-summit/
[14] https://www.ipsnews.net/2021/03/un-food-systems-summit-not-respond-urgency-reform/
[15]https://reliefweb.int/report/world/thousands-mobilize-call-food-systems-empower-people-not-companies
[16] https://www.csm4cfs.org/what-is-the-csm/
[17] https://agroecologyresearchaction.org/open-letter-to-policy-makers-no-new-science-policy-interface-for-food-systems/