Görsel: csgorselarsiv.org/Hale Güzin Kızılaslan
“Adalet nedir?” sorusu insanlık tarihinin en eski sorunlarından biriyse de ne yazık ki hala herkes tarafından üzerinde hemfikir olunan bir yanıtın bulunamadığını söylemek, adalet arayışının güçlüğüne de işaret eder sanırız.
Burada adaletin gerçekleşmesi için toplumsal düzenin öneminin altını çizmek gerekir. Bentham adil bir toplumsal düzeni, “bireysel mutluluğu değil de mümkün olan en fazla sayıda bireyin mutluluğunu sağlamaya çalışan düzen” olarak tanımlar (1).
Peki, bu bağlamdan bakıldığında, cinskırıma doğru giden bir kadın katliamına dair her gün yeni haberler alınan ülkemizde daha çok kadının mutlu olacağı bir adil düzenlemenin varlığından söz etmek, hele de cinsel şiddet söz konusu olduğunda adaletin sağlanmasından bahsetmek mümkün mü? Bu sorunun yanıtı henüz tatmin edici seviyede olmasa da kuşkusuz adalet mücadelesini yılmadan sürdürmenin gerekliliği ortada.
Beyan esastır ne demek?
Unutulmamalıdır ki umutsuzluğa kapılmadan yola devam eden kadın hareketinin “erkek adalet” alanında bile büyük kazanımları oldu. Bunların en önemlilerinden biri de hukuki olarak, “Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddete maruz kalan öznenin beyanı esastır” ibaresinin yaygın olarak kabülünün sağlanmasıdır.
Bu ilkede faillerin öne sürdüğü gibi, “maruz kalanın her söylediğinin doğru kabul edilmesinden” bahsedilmiyor. Şiddete maruz kaldığını ifade eden bir insanın beyanının dikkate alınarak soruşturmanın başlatılması gerektiği vurgulanıyor. Ancak failler, bu durumu saptırmak amacıyla soruşturma yapılmadan karar veriliyormuş gibi bir izlenim uyandırarak kamuoyunu yanlış yönlendiriyor. Burada sözü edilen şiddete maruz kalan öznenin beyanı;
1- Yargılama sırasında hayatın olağan akışına uygunsa,
2- Samimi, tutarlı, istikrarlı ve herhangi bir husumetten kaynaklanmıyorsa,
3- Olay ertesinde hemen tanıklarla paylaşılmışsa,
4- Doktor raporları ile belgelenmişse
5- Sanık da tüm bunları çürütemediyse hükme esastır (2).
Adalet ve travma
Adalet ve travma niye bu kadar yan yana ilerler diye baktığımızda, ruh sağlığı çalışanlarının her türlü travmayla çalışırken tanıklık ettiği çok önemli bir koşulu vurgulamak gerekir.
Travmatik yaşantıların onarılabilmesi için tedavi süreçlerine adaletin eşlik etmesi vazgeçilmez bir koşuldur. Çünkü faillerin cezasız kalması yaraların kapanmasını önler, tedavileri zorlaştırır. Hele de söz konusu cinsel şiddet beyanı olduğunda, şiddete maruz kalanlar için bunu bildirmek/ifşa etmek kendilerine inanılmayacağını düşündükleri için zaten oldukça güç bir süreçtir. Bir de failin toplumsal konumuna bağlı avantajlarının yüksek olduğu durumlarda adaletin tesisi daha da zor hale gelebilir.
Konumu ne olursa olsun herkes fail olabilir. Toplumsal düzenin sağlanmasında failin hiçbir etiketi, şiddete maruz kalanlara karşı işlenen suçların üzerine kapatacak kadar büyük ve ışıltılı değildir.
Cinsel şiddet konusunda alandaki en önemli eksikliklerden biri neyin cinsel şiddet olduğu konusundaki bilgilerin yetersizliğidir. Kadına/çocuğa ya da LGBTİ+'ya yönelik cinsel şiddetin çoğu zaman üzeri kapatılır, tanıkları varsa susturulur ya da olan biten zaten şiddet olarak görülmez. Başkasının bedeni üzerinde hak iddia etmek zaten ataerkil yapının bir sonucudur. Bu yüzden yaşananların ne olduğunu tanımlamak, bu konudaki söz hakkının şiddete maruz kalan kişilerde olduğunu savunmak önemlidir.
2008 yılında yapılan bir araştırmada Türkiye’de evlenmiş kadınların en az yüzde 15’inin cinsel şiddet içeren davranışlardan en az birini yaşadığı, yarısının yaşadıkları şiddeti daha önce hiç kimseye söylemedikleri belirtilmiştir (3).
Evli kadınların yüzde 30’u evlilik içi cinsel şiddetin yasa dışı olduğunu bilmediğini ifade etmiştir (4). TÜİK verilerine göre Cumhuriyet Başsavcılıklarında sonuçlanan soruşturmalarda cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suç (TCK 102-105) sayısının 2010 yılında 79.708, 2011 yılında 87.392, 2012 yılında da 91.979 olduğu belirtilmiştir. 2012 yılında cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda açılan davaların yüzde 44’ünde mahkûmiyete hükmedildiği, yüzde 23’ünde beraat kararı verildiği belirtilmiştir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda 2005-2012 yılları arasında yüzde 41 artış meydana geldiği belirtilse de bu sayının 100 katından fazla sayıda insan erken yaşta evlendirilmek suretiyle cinsel açıdan örselenmektedir. 15–19 yaş grubunda 259 bin evli kadın bulunuyor (5).
Cinsel saldırı ne değildir?
Cinsel şiddeti tanımlarken cinsel saldırının ne olmadığını söylemek de önemlidir: Çünkü cinsel saldırı, indirgenmeye çalışıldığı gibi, salt cinsel organları hedef alan bir şiddet türü değildir. Cinsel şiddeti besleyen, cinsel istek ya da şehvet de değildir. Saldırganın asıl amacı güç göstermek, saldırdığı kişi üzerinde mutlak bir kontrol sağlamaktır. Örf, adet, namus, gelenek, dinsel inanış vb. hiçbir şey şiddetin gerekçesi olamaz (6,7).
Cinsel Haklar Bildirgesi’nin (2014) 16. maddesi “Herkesin, cinsel haklarının ihlaline yönelik adalet, sağaltım ve tazmin edilme hakkı vardır” der. Verilen zararın karşılanması, rehabilitasyon, kefalet ödemesi ve tekrarlanmazlığın hukuken garantilenmesi gerektiği bildirgede açıkça ifade edilir (8).
Türk Ceza Kanunu’nda cinsel taciz, cinsel saldırı ve aile içi cinsel saldırı suç olarak tanımlanan cinsel şiddet biçimleridir. Ancak cinsel şiddet söz konusu olduğunda yasaların uygulanmasında, çoğunlukla tanığı olmayan eylemler için direnme koşulu aranması ve yasal ispat yükümlüğünün şiddete maruz kalanda olması, halen önemli bir sorundur (9).
Bir başka önemli eksiklik de cinsel şiddetin sağlık çalışanları tarafından yeterince sorgulanmamasıdır. Bu durum tanı, tedavi ve rehabilitasyon süreçlerini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Ruh sağlığı
Sınırlı zaman, mahremiyetin sağlanmasına uygun olmayan ortam, cinsiyetçi/ayrımcı tutum ve uygulamaların varlığı nedeniyle kadınlar/çocuklar ve LGBTİ+'lar kendilerini rahatça ifade edemiyor. Diğer yandan sigortasızlık da daha çok göçmen ve mülteciler için sağlık alanında karşılaşılan ve adaletin sağlanmasına engel yaratan önemli faktörlerdendir.
Ruh sağlığı çalışanlarına dair cinsel şiddet konusundaki bilgi ve deneyim eksiklikleri arasında; şiddeti olağanlaştırma, saldırganla özdeşim, kadının sözünü kesme gibi duyarsız tutumlar sayılabilir. Bu durumlar yaşanan travmatik sürecin tedavisi, ifşa ve adaletin sağlanmasında yol açtığı sıkıntılar nedeniyle ruh sağlığı cephesinde daha özel bir yer kaplar. Nitekim ruhsal tedavi alan hastaların üçte biri yakın partner şiddetine ya da cinsel şiddete maruz kalmasına karşın, psikiyatristlerin yüzde 60’ının konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını ve eğitime ihtiyaç duyduğunu söyleyen araştırmalar mevcuttur (10).
KAMER Vakfı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’nın ortak çalışmasında cinsel saldırı nedeniyle 51 kişiye düzenlenen adli raporlar incelenmiş ve sonuçta kadınların yaşadıkları cinsel saldırı olayı ile ilgili hızlıca yasal şikayette bulunamadıkları, ilk başvuru süresinin olayın hemen sonrası ile beş yıl ve üzeri arasında dağılım gösterdiği belirlenmiştir. Olguların yüzde 65’inde fiziksel delil bulunmadığı ancak yüzde 68’inde travma sonrası stres bozukluğu, yüzde 73’ünde depresyon, yüzde 33’ünde intihar girişimi olduğu kaydedilmiştir. Bir başka önemli saptama da, yasal başvuruda bulunmuş olguların adli muayeneleri yapılmış olsa da hiçbirinin ruhsal değerlendirilmesinin yapılmamış olduğudur.
Olayın ruhsal etkilerinin değerlendirilmesinin ihmal edilmesi, cinsel şiddete maruz kalanların bir kez daha hak ihlali yaşaması anlamına gelir. Mahkemelerin karar alırken cinsel saldırı olaylarında yeterli olmayan fiziksel deliller karşısında ruhsal delillerden yararlanmayı seçmemeleri veya bu alanın uzmanlarına ulaşmamaları; medyada sıklıkla rastladığımız örneklerde de görüldüğü üzere, failin maddi veya konumsal gücünü ön plana çıkararak taraflı uzmanların devreye sokulmaya çalışılması da diğer acı gerçeklerdir. Hele de tecavüz gibi bir durum yoksa, cinsel şiddet soruşturmalarında türlü gerekçelerle kadının yaşadığı şiddetin üstünü örtmesi, utanması beklenir. Bazen failin kendisini savunmasına bile gerek kalmadan yakınları, arkadaşları, ailesi kadını suçlayıp faili savunmaya, yaptıklarını anlamlandırmaya çalışır.
Çoğu kişi, “Ne olduğunu kim bilebilir?” diyerek şiddetin üzerini örtmeyi daha kolay bulur (11). Tam da bu sebeplerle, sağlıklı adli tıbbi değerlendirme mutlaka ruhsal değerlendirmeyi de içine almak zorundadır. Ruhsal travmaların raporlanması, kişinin yaşadığı şiddetin boyutlarının anlaşılması bakımından çok önemlidir. Aksi koşulda adaletin sağlanması mümkün olamaz (7,11).
Öte yandan, cinsel şiddet olayları bu konuda sağlık çalışanlarının yasal bildirim sorumluluğuna rağmen her zaman belgelenmiyor. Bunun önemli nedenlerinden birinin sağlık çalışanlarının kendilerinin ve/veya maruz kalanların bildirim sonrası yeterince korunacağından endişe duymaları olarak ifade ediliyor (7,12).
Kadına Yönelik Şiddet İtalya, İspanya ve Türkiye Karşılaştırmalı Raporu’nda (11) ve Avrupa Komisyonu’nun 2012, 2013 ve 2014 Türkiye İlerleme Raporları’nda, Türkiye’de cinsel suçlara verilen ceza indirimlerini meşru göstermek için “rıza”, “haksız tahrik” ve “şiddete maruz kalanın yaşının daha büyük görünmesi” kavramlarının kullanıldığı örneklerin halen sıklıkla gözlenebildiği belirtiliyor (13). Kararlarda kadına ve bazen de çocuklara uygulanan şiddetin, maruz kalanın aile geçmişine ve tutumuna değinilerek meşru gösterilmeye çalışıldığı bazı mahkeme kararları olduğu da rapor ediliyor.
Kolluk ve hukuk
Bazı durumlarda kolluk kuvvetlerinin, aile içi şiddete maruz kalanların şikâyetlerini sonuçlandırmalarına yardımcı olmak yerine, kendilerine kötü muamelede bulunduğunu iddia ettikleri kişilerin yanına dönmeye ikna etmeye çalıştığı belirtiliyor. Şiddete maruz kalanların ilgili mercilerden yardım istemelerine rağmen, bunun karşılıksız bırakıldığı ve bu durumun maruz kalanın ölümüyle sonuçlandığı vakalar olduğu ifade ediliyor.
2015'te yayımlanan “Kadın ve Kız Çocuklarına Karşı İşlenen Cinsel Şiddet Suçlarında Cezasızlık Raporu”nda 2006-2013 arası gerçekleşen cinsel şiddet vakaları arasından Ankara ve İstanbul’da yerel mahkemeler tarafından karara bağlanmış olan 10 dava dosyası seçildi. 10 dosyadan sadece ikisinde faillere ceza verildiği görüldü.
Savcılıkların ve mahkemelerin çoğunlukla cinsel saldırının ispatında fiziksel bulguları içeren doktor raporlarını delil olarak kabul ettikleri, ruhsal bulgulara işaret eden doktor raporlarına ise itibar etmedikleri rapor edilmiştir. Dosyaların tümünde soruşturma evresindeki ifadelerin “erkek” polis memurları ve/veya savcılar tarafından alındığı belirtilmiştir (14).
Gebeliklerin sonlandırılamaması
Tecavüz sonrası gebeliklerin sonlandırılması/sonlandırılmaması da bir başka kanayan yara olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de yasal olarak gebeliğin sonlandırılma sınırı 10 hafta iken, tecavüz sonucu gelişen gebeliklerde bu sınır 20 haftadır.
Bu duruma ilişkin TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun 2012 tarihli raporunda yasal sınırların bile mevcut sağlık politikaları sonucu dikkate alınmadığı ve hekimlerin kürtaj yapmaktan çekindikleri bildiriliyor. Tecavüze uğrayan kadınlar arasında başvuru yapabilenlerin, dava açılana kadar en az 17 kere; polis, savcılık, adli tıp ve diğer doktorlar arasında gidip gelmek zorunda oldukları ve bu sürede gebeliğin 20. haftasına sıklıkla ulaşıldığına dikkat çekiliyor. Aynı raporda doğum yapmaya zorlanan kadının hem beden hem de ruh sağlığına yapılan müdahalenin travmatik etkileri de ifade ediliyor. Doğuma zorlanan kadın ve bebeklerin ileriki yaşamlarındaki zorlukların göz önünde bulundurulmasının önemi vurgulanıyor. Bu durum Bosna Savaşı’nda tecavüze maruz kalan kadınlar üzerinden kavramlaştırılarak kadının doğurmama, bebeğin bakımını üstlenmeme hakkının altı çiziliyor (15). Bu da yine cinsel şiddet sonrası travma yaşayan kadınlarla çalışırken ruh sağlığı çalışanlarının üzerinde dikkatle durması gereken bir başka alan olarak karşımıza çıkıyor.
Haklarımızı biz alacağız
Sözün özü, cinsel şiddet ve yakın partner şiddeti kadın ruh sağlığı için yaşamsal öneme sahip olmasına rağmen, kadınların sadece onda biri resmi bildirimde bulunuyor/ adalet talep ediyor. Bu nedenlerle alanda çalışan ruh sağlığı uzmanlarının profesyonel tanıklık görevlerini yaparken vazgeçilmezi; cinsel şiddeti görünür kılmak ve hak savunuculuğudur. Bildirim/ifşa, adaletin sağlanmasına katkı, hak arayışı ve sağaltımda sağlık çalışanlarının özellikle de ruh sağlığı çalışanlarının ayrı ayrı, ihmal edilemez sorumlulukları olduğu unutulmamalıdır.
Yol ne kadar zor olursa olsun, umutsuzluğa kapılmadan ilerlemek kadın mücadelesinin mottosu olmaya devam edecektir. Nezihe Muhiddin’in dediği gibi ‘’Haklarımızı vermeseler de biz onları alacağız."
Adalet özlemimiz ve mücadelemiz sürecek. (BRE/ÇÇK/EMK/NÖ)
DİZİ: Cinsel şiddet ve beyanı
1- Cinsel şiddet nedir, ne değildir?/ Ebru Toprak
2- Cinsel şiddete ilişkin yanlış inançlar/ Özlem Altuntaş
3- Cinsel şiddete dair suskunluğun sosyal, kültürel, psikolojik boyutları/ Arzu Erkan Yüce
Kaynaklar
1) Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2013. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-107-130 Erişim Tarihi: 20.01.2021
2) Av. Hülya Gülbahar, 2019. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47129398 Erişim Tarihi: 12.12.2020
3) Altınay AG, Arat Y., 2008. Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet. İstanbul, Punto Baskı Çözümleri.
4) Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, 2015 verileri.
5) TÜİK Hane Halkı İş gücü verileri 2009 - Aktaran Paker H., Uysal G., Güner D. Erken Evlilik Kadına Şiddetin Başka Bir Yüzü https://betam.bahcesehir.edu.tr/wp-content/uploads/2011/03/ArastirmaNotu107.pdf Erişim Tarihi : 20.01.2021
6) Dünya Sağlık Örgütü 2014 www.who.org Erişim Tarihi: 12.12.2020
7) 5.Psikiyatri Kış Okulu, 2019 Yüksel Ş., Saner S. www.kisokulu.com
8) Dünya Cinsel Sağlık Birliği, Cinsel Haklar Deklarasyonu, 2014. https://worldsexualhealth.net/wp-content/uploads/2013/08/declaration_of_sexual_rights_sep03_2014.pdf Erişim Tarihi: 12.12.2020
9) Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, 2017 raporu.
10) 55. Ulusal Psikiyatri Kongresi Konuşma Özetleri : Başterzi AD., Oğlağu Z., Saner S., Yüksel Ş. Ekim 2019 İstanbul
11) Cinsel Şiddeti Açıklamak- Açıklamayı Geri Çekmek, Hak Aramak Ve Bariyerler. Yüksel Ş, Saner S., Erişim tarihi : 19.01.2021 https://m.bianet.org/biamag/bianet/209422-cinsel-siddeti-aciklamak-aciklamayi-geri-cekmek-hak-aramak-ve-bariyerler
12) Kadına Yönelik Şiddet İtalya, İspanya ve Türkiye Karşılaştırmalı Raporu, 2016. https://notus-asr.org/wp content /uploads /2016/05 /WAVE _CR _TR_ FINAL _7March 2016-2-2.pdf, Erişim Tarihi: 12.12.2020
13) European Commission, Turkey 2012-2013-2014 Progress Reports, Brussels. Erişim Tarihi: 26.12.2020
14) Kadın ve Kız Çocuklarına Karşı İşlenen Cinsel Şiddet Suçlarında Cezasızlık Raporu, 2015 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/398477 Ankara Barosu Dergisi 2015/4 . Erişim Tarihi : 19.01.2021
15) TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, Kürtaj Çalıştayı, 2012. https://ttb.org.tr/yazisma_goster.php?Guid=f0b0b9b6-8840-11e7-8318-948af52f0cac&1534-D83A_1933715A=c8d408460dd19e3f866b3eb2a7bf580ea3266004 Erişim Tarihi: 18.01.2021