Gazetenin patronu "kredi olarak" görüp aldığı bir bankayı geri ödeyemediği için Kartal Cezaevi'nde bulunuyor.
Vefa bozası
İş hayatında böyle iniş çıkışlar olabilir. Bu durum biraz "dibe vurmuşlar" dairesinin sorumluluk alanına girer ama önemli değil.
Geçer...
Yalnız izi kalır, o kadar.
Burada önemli olan konu vefa bozası ile mesleki dayanışma arasındaki "maddi" bağlardır.
Hapisteki patronla dayanışma kanusundaki en görkemli örneği Can Ataklı'nın yazıp, söyledikleri oluşturuyor.
Can Ataklı patronlar için son derece özgür yazılar yazmış değerli bir kalem olarak her zaman dikkat çekti.
Örneğin, 1995'te Milliyet'in patronu Aydın Doğan (o zamanlar Hürriyet'i henüz almamıştı) için son derece cesur yazılar yazdı. Ataklı, "Aydın Doğan Dışbank'ı nasıl aldı? Kaça aldı? Kaça sattı? Kaç milyon dolar götürdü?" gibi gazetecilik soruları soruyordu.
Keskin nişancı
Bunlar doğrudan Sabah'ın sahibi Dinç Bilgin'nin de merak ettiği ve üzerine gidilmesini istediği mevzulardı...
Can Ataklı bir tür "sniper" (keskin nişancı) gibiydi. Aydın Doğan'ı eklem yerlerinden vuruyordu.
Milliyet'den de karşı ateş geldi tabii...
Dinç Bilgin'in atı, katı, yatıyla birlikte Can Ataklı'nın "casino düşkünlüğü" de yazı halinde Sabah'a düşen havan mermileri oldu.
Yani yazarlar arasında "nezih" bir polemik gelişti. Tartışmanın özü "senin patronun kötüdür" eksenindeydi.
Ki, içeriğine kimsenin bir itirazı olamazdı, çünkü her iki tarafın yazdığı doğruydu!
Patronlar arasındaki bu savaştan ortak bir çocuk doğdu. Bimaş, Bilgin ve Doğan gruplarının reklamlarını toplayan havuz şirketiydi. Kurucular arasında Dinç Bilgin, Aydın Doğan olduğu yetmiyormuş gibi, her iki imparatorun eşleri, çocukları da bulunuyordu.
Büyük patronlar parasal konularda çok ilkelidirler !
Düşene vururum abi
Bol para kazanmalı dönemin sonuna gelindi. Öküz ölmedi ama ortaklık Bimaştı, pardon bitmişti.
Sabah Etibank'la bir balon gibi yükseldi, yükseldi, yükseldi... Ve "güm" sesi duyuldu. Borsa'da tavan yapan şirket, gerçekte dibe vurmuştu.
Dinç Bilgin, çeketiyle birlikte medya dünyasına "veda" etti.
İşte o zaman Can Ataklı atağa kalktı . Maaşını istiyordu. Şirketin krizde olması onu ilgilendirmiyordu.
Derken, Dinç Bilgin bir sabah, Sabah'a döndü. Çeketini giymişti, cebinde de Aydın Doğan'ın çeki vardı. Gazetesine çeki - düzen vermeye Can Ataklı'yı kovarak başladı.
İşte Can Ataklı bu tarihten itibaren "medyada etik" meselesini gündemine aldı. Sabah'ta dönen bütün "fırıldakları" birinci ağız olarak anlatmaya başladı.
Bunlara da inanmak gerekiyordu. Çünkü Ataklı, "Sabah'ın kreması" içinde yer alıyordu.
Etik kaç dolar usta?
Usta gazeteci Can Ataklı'nın bütün röportajlarında dönüp dolaşıp geldiği yer, "etik" konusunda düğümleniyordu. Sabah'ın işlediği "etik cinayetleri" sıraladıktan sonra yaptığı vurguyu şöyle özetlemek mümkündü:
"Paraları yediler, bana vermediler!"
Burada Can Ataklı'yı, -parlak ismine karşın- bu konuda gösterdiği beceriksizlik nedeniyle kınamak gerekiyor.
Serkan Seymen'in yazdığı "Amiral Battı" adlı kitapta Ataklı, "etik" konusunda Zafer Mutlu'yu şöyle eleştiriyor:
"Yavuz Donat'a 22 bin dolar verirken, bunun yarısını bile bana vermeyen bir Zafer!"
Ataklı haklı olarak Donat'la arasındaki "11 bin dolarlık etik" farkını kabul etmiyor. Ki, bunda da haklı. Çünkü Medya Plaza'da etik dolara endekslendiğinden, maaş azaldı mı, etik de belini doğrultamıyor.
Kirli tarihin temiz çocuğu
Ataklı basında "bütün zamanların en etik gazetecisi" olarak tarihe geçebilir.
Amiral Battı kitabının Milliyet'te haber olmasından sonra, "internethaber.com"a yazdığı makalesinde kitap hakkındaki "etik" görüşlerini de şöyle açıklıyor:
"Hemen söyliyeyim ki kitapla ilgili hiçbir maddi çıkarım yok!"
Kitapta Sabah yönetimi hakkında çok ince ayrıntılı bilgiler veren Can Ataklı'nın yazısında "kitapta hiçbir maddi hata yok" diyeceğini bekleyenler havasını alıyor tabii...
İlerde, örneğin 50 yıl sonra bu kitabı okuyanlar Can Ataklı'ya bakarak Sabah'ın son derece "kirli" bir gazete olduğunu düşünebilirler. Durmadan kötülükler yapan bu "kaka" gazetede, tek "cici çocuk" da Can Ataklı'ymış sanabilirler.
Ataklı kendi yazdığı "kişilel temiz tarih" külliyatının yara almaması için Sabah'ın o tarihlerdeki künyesini de bir "etik torna"dan geçirmeli...
Teslim etmek lazım: "Cici Can" son cümledeki fiilin hakkını veriyor. Özellikle yakın çalışma arkadaşlarına attığı mükemmel bel-altı yumrukları yadsınamaz.
Şimdi okurları ondan Sabah künyesinde bulunan "Yayın Koordinatörü: Can Ataklı" ibaresinin de bir "etik" hikayesini yazmasını bekliyorlar.
(NU)