Ben bu evin düzenini anlayamadım bir türlü. Başım dönüyor evin trafiğinden. İlişkiler bir tuhaf olmuş. Kocası yorgun argın kapıdan içeri giriyor; benim kız değil kalkmak, oturduğu yerden 'hoş geldin' bile demiyor.
Adamcağız çoğu kez yiyeceğini bile kendi hazırlayıp yiyor. Canı isteyen kendine özel yemek yapıyor. Kız maydanoz var diye salata yemiyor, babası sarımsak var diye çorba içmiyor.
Bizimkilerde bir adet yok olmuş...
Eline tepsi alan, televizyonun karşısına geçip yemek yiyor. Bu evin bereketi olur mu? Gün boyu herkes bir yerlerde, bir şeylerle meşgul ya. Oturun masaya akşam hep beraber. Sohbetle yenilen yemeğin tadı katlanır. Bizimkilerde bu adet yok olmuş.
Gerçi bu evde insanlar ha, hı, evet, hayır diye konuşur olmuş. Anne kızının, kızı babasının, koca karısını dinler gibi yapıyor sadece.
Ben olsam boşarım vallahi
Sibel gündüzün giyinip süsleniyor. Eve gelip, üstüne eşofmanı çekip, saçını öylesine bir topluyor. Sanırsın ki; kül kedisi prenses. Ben olsam kocasının yerine boşarım vallahi. Kadın dediğin kocasını elinde tutmak için çaba harcar, derli toplu olur.
Bir rahatlık, bir rahatlık sarmış herkesi. Elmayı yiyen sapını sehpaya koyuyor, gidip çöpe atacağına. Susayan boş sürahiyi doldurmayıp, kendine bir bardak su doldurmakla yetiniyor. Kirli bardağı da tezgaha bırakıyor tabii.
Bir evde bu kadar çok çamaşır yıkanır mı? Selin'in odası çamaşır üretme fabrikası. Altı-yedi tane tişört giyiyor üst üste. Bir kez giyilen şey kirliye atılıyor. Dahası sabah dolabında aldığı ütülü tertemiz giysiyi üzerine geçirip, giymekten vazgeçince o yerine konmayıp, hoooop kirli sepetine atılıyor.
Bir markettir tutturmuşlar
Günah, vallahi günah. Su, elektrik, deterjan, ütü dediğin dünyanın parası. Ya emek... Bir markettir tutturmuşlar. Oradan alınanla ev dolar mı? Toptan alacaksın her şeyini. Bir kilo pirinçle kaç kez pilav yapılır. Al beş-on kilo dursun kenarda.
Geçen gün market torbasını boşaltırken üç salatalık, iki kırmızı biber görünce Sibel'e "Bu kadar az şey almaya utanmadın mı?" dediğimde kızım "Niye utanayım. Herkes öyle yapıyor" deyince tepem attı.
Paraları olmadığından değil; asortik olduklarından. Evde tuz mu bitti: hemen "Alo" deniyor. Getiren çırağa tuz parasından fazla bahşiş. Olur mu al'lasen?
Ha bir de telefon meselesi var. Sanki Amerikan devlet başkanı bizim torun. O alet hiç elinden düşmüyor. Ya otuz parmakla mesaj yazıyor ya da saçma sapan şeyler konuşuyor. Herkesin ikişer telefonu var. Selin'in tuvalette bile konuşuyor. Pes vallahi. Kanser olacaklar diye korkuyorum.
Şimdikiler öyle değil
Ya o bilgisayar... Bir defa ödev için, beş yüz defa çat çut yapmak için kullanılıyor. Ben de çocuk büyüttüm; dört tane. Okudular, evlendiler, anne-baba oldular. Sorun yaşamadık değil; yaşadık. Ama babaları 'höttt' dediğinde pısarlardı. Şimdikiler öyle değil.
Selin kimseyi takmıyor. Bu evde çocuk 'höttt' diyor ana-babasına. Tersine dönmüş dünya. Kız kısmının ne işi var; sabaha kadar sokaklarda. Barlarda ne işi var kız çocuğunun. Haftanın üç günü o dışarıda, diğer günlerde de arkadaşları burada.
"Sibel teyze; niye soda yok?"
Eve gelenler de bir rahat ki sorma gitsin. Ben kızımın evinde bile mecbur olmadıkça buz dolabını açmam. Ama misafir kızlar "Sibel teyze; niye soda yok" diye hesap soruyor. Selin de gittiği yerlerde böyle yapıyorsa... Çok ayıp vallahi.
Ya bu plastik para dedikleri kredi kartı... Kağıt olanını kullan da hesabını bil. Ön ödemeliymiş, taksitmiş. Dünyanın borcu birikmiş, faiz katlamalı gidiyormuş.
Damat kart borcunu ödemek için başka kredi çekmiş. Bu aralar çok düşünceli olması belki de bu yüzden. Cebinde olmayan parayı, bankaya ait parayı harcarsan böyle olur.
Selin'in zapt-u rapt altına alınması lazım. Anne-babası bu konuda çok rahat. Ya da zamanında söz dinletemeyince pes dediler. "Genç kızın ne işi var; elalemin oğlunun evinde. Ateşle barut bir arada olur mu?" dediğimde "Anne-babası da evde. Bir şey olmaz" deniyor. Atalarımız ne demiş: Kadının yüz kiri, erkeğin el kiri. Kim dinliyor...
Sibel..Gözlerinin feri yok, dalgın
Sibel, bir alem bu aralar. Her şeyi boş vermiş gibi. Gözlerinin feri yok. Dalgın. Bir sigara içişi var ki. Yandan çarklı vapurlar gibi tütüyor resmen. Üzülmeyeyim diye bana sıkıntılarını anlatmıyor. Benim içimin yandığından habersiz.
Kız özel üniversitede okuyor. Altına da araba çektiler çok lazımmış gibi. Şimdi benzin yetiştiremiyorlar. Bu evi zamanında iyi ki almışlar; yoksa...
Söylemeseler de; kızın okul parasının ağır geldiği belli. Sibel güya emekli oldu. Süremedi keyfini. Yok parasına, özelde çalışıp; devlette çalıştığından daha çok yoruluyor.
Damat iyidir aslında. Bana saygılıdır. İçkiyi sevse de; zararı kendine. Sibel kocasının hiç bir şeyine karışmıyor, hiç bir şeyiyle de ilgilenmiyor. Eskiden böyle değildi tabii ki... Adamcağız evin içinde, bir garip adem.
Torun; başka bir dünyanın insanı. Kendine hayrı yok, başkasına hiç olmaz. Kızım mı? O bir çemberin üzerinde dolanıp duruyor, şimdilik. Merak ediyorum nerede duracağını. (ŞD/EÖ)
*Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı.