Bu mektubu okuduğumda 11 Şubat Cumartesi'ydi. Elime uzatan kadının ne zaman yazdığını bilmiyorum, sormayı da akıl edemedim o yüksek sesle bağıramadığımız ah'lar ve vah'lar hepimizin içinde patlarken...
Biz; İstanbul'dan, Van'dan, Diyarbakır'dan ve Şırnak'tan Uludere (Roboski) yollarına düşmüş, fakat ancak o kahır yüklü caminin kapısına vardığımızda nereye, kimlere, nasıl da kocaman bir feryadın figanın kapısına geldiğimizi ayırt edebilmiş 21 kadın...
O biçare ölülerin parçalanmış, tanınmaz hale gelmiş bedenlerini taşıyan tabutların yan yana yan yana, hiç bitmeyecekmişçesine dizildiği salon, kalp kopartan fotoğraflarından anımsıyorum. Salon, kocaman salon, camilerinin bir minaresi bile yok zira...
"34" ne kolay çıkıveriyor ağızdan, değil mi? Ama işte o kapının önünde duruverdiğimde ve onlarca onlarca kadını, ellerinde sarıp sarmaladıkları fotoğraflarla dizilmiş taziye için bekler vaziyette görüverdiğimde, o 34'ün hakikî manasını kavrayabilmeye biraz olsun yaklaşıyorum.
45 gün sonrası. Acı, hafifleyeceğine kuntlaşmış. Öfke, azalacağına katmerlenmiş. Küskünlük, dineceğine almış karlı dağların başına yürümüş.
Aşağıdaki mektup tam beş gündür bilgisayara çekilmeyi bekliyor. O caminin kapısına varana kadar ne'ye gittiğimin fikrinden kaçtığım gibi, beş gündür mektuptan da kaçıyorum kendimi türlü biçimlerde kandırarak.
Elimi uzattığımda elim, elimden doğru bütün insaniyetim yanıyor. Hâlbuki bu mektup, sizlere iletilmek üzere bana emanetti. Bu mektup, bir annenin, daha 17 daha 17 daha 17 yaşındayken, yurttaşı olduğu ülkenin savaş uçakları tarafından bombalanarak katledilen bir oğlun ardından yazdığı mektup...
Ben, kurşunkalemin islerinden başka hiçbir noktasına dokunmuyorum. Keşke, Cemal'in annesi Hazal, bu kahrı yaşamasın diye yapabileceklerimizi yapabilseydik. Hepimiz. Yapabileceklerimizden hep daha azını yaptık.
Ve yaşanabilecek en büyük acılar yaşandı.
Ben Cemal ENCÜ'nün annesiyim...
Benim oğlum 17 yaşındaydı. Lise son sınıf öğrencisiydi. Hayatının en güzel baharında gençliğinin en güzel yıllarında, ben ona doyamadan oğlum da hayata doğamadan acımadan vicdansızca katledildi.
Ey zalim erdoğan 34 çocuğu bombalarınızla küçücük bedenlerini paramparça ederek hangi amaca ulaştınız. Yaşı küçüktü cemalimin okul harçlığı çıkarmak için gitmişti. Onu benden alarak yüreğime acının en büyüğünü, kıyametin en şiddetlisini yaşatmaya ne hakkınız vardı.
Okuyacaktı benim oğlum Öğretmen olmak istiyordu. Bizi bu hayattan kurtarmak istiyordu. Sırasını boş bıraktınız oğlumun. Hem katlettiniz hemde vicdansızca zulmettiniz. Azda olsa Allah korkusu olsaydı, vicdanınız olsaydı gencecik insanlara böyle bir vahşette bulunmazdınız.
Oğlum yaralıydı o gece küçücük bedeni karlar üstünde can çekişiyordu. Gücünüz o gece öldürmeye yettide oğlumun imdadına gitmeye yetmedimi ey zalimler. Bumu adaletiniz öldürmekmi katletmekmi.
Cemalimin geleceği hayalleri vardı. O bombalarınızla bir tek bedenini değil hayatını hayallerini katlettiniz. O gece o katliamı bizlere yaşatarak acının en büyüğünü yaşattınız. işte oğlumun hayatı, işte bizim acımız.
Hakkı, hukuku, adaleti bizden daha iyi bilirsiniz. Paranızıda tazminatınızıda oğlumun acısını bana unutturamazsınız. Aksine daha fazla acıtırsınız. Ben sizden paranızı değil bize bu acıyı yaşatan oğlumun katillerini istiyorum. Ama üzerinden 44 gün geçmesine rağmen 34 canın katilleri halen dışarıda hiçbir şey olmamış gibi geziyorlar. Ama unutmasınlar ki Bu acıyı ne unutucaz ne unutturucaz. (AA/IC)
Cemal'in Annesi Hazal Encü