Gupse Gamze Tokgöz'ün Çingeneler üzerine yaptığı uzun soluklu çalışmayı Dünya Çingene Günü dolayısıyla beş bölüm halinde yayınlıyoruz.
Dünyanın farklı yerlerinde benzer söyleyiş biçimleri olduğu gibi Türkiye'de de kullanılan bir ifade olan "yarım insan" deyişi ile bin yıllık bir tarihe sahip olan Çingenelerin "tam insan" yerine konmadığı vurgulanır. Yasa önünde eşit ve "tam"; ancak sivil alanda "yarım" olarak görülen bir toplum olan Çingeneler, gün geldi insan yerine konulmadı, gün geldi ağızlarda küfür olarak dolaştı; ancak daha da önemlisi var ki o da çoğu zaman bir toplum ya da bir alt kültür olarak bile algılanmadıkları...
Günümüze kadar süregelmiş "Çingene kalıpları"nın dışında yaşayan biri olan Mustafa Bilen, uluslararası bir firmada pazarlama iletişim uzmanı olarak çalışıyor ve aynı zamanda "Takım elbiseli Çingene" adlı bloğunda yazarlık yapıyor.
Kendisinin bir Çingene olduğunu insanlara inandırmasının zor olduğunu belirten Mustafa Bilen, bunun sebebini ise düzenli bir iş hayatı olmasına, belli bir sosyal statü kazanmış olmasına ve insanların bu tür özelliklerini Çingenelikle bağdaştıramamasına bağlıyor. Bilen'e göre aslında bunun kökünde yatan sebep ise Çingeneliğin insanların gözünde bir toplum olarak değil, bir meslekler grubu olarak var olması.
Bilen; "İnsanlar Çingeneleri fasıllara giden, keman ve darbuka çalan, sokakta çiçek satan ya da falcılık yapan kişiler olarak görüyorlar," diyor. Kendisi bu meslek gruplarının dışında kaldığı için halkın gözünde Çingenelerin arasına dahil edilmediğini belirten Mutafa Bilen; "Türkiye'de Çingeneler bırakın bir toplum olarak algılanmayı, bir alt kültür olarak bile görülmüyorlar" diyor.
Büyükbabaları İber Yarımadası'ndan Balkanlar'a ve ardından da Anadolu'ya göç eden Mustafa Bilen, aslında içinde tam bir Çingene ruhu taşıdığına; ancak bunu günlük rutin hayatı sebebiyle dışa vuramadığına dikkat çekiyor.
Eğitim bursu alarak çok iyi okullarda okuduğunu ve mevkii olarak iyi bir yere geldiğini ifade eden Bilen, yaşadığı sosyal kesimden ötürü kendi kültürünü korumasının güç olduğunu belirtiyor ve bunu şöyle dile getiriyor: "Ben bir Çingene çocuğuyum, kendi kimliğimi bırakmadım, işim var, takım elbisem var, bundan altı ay sonra da diyelim ki bir yerin müdürü oldum... Benim artık bir şekilde o yüksek mertebenin yemeklerine katılmam, onlarla operalara gitmem, onları evime davet etmem gerekecek; ancak ben o insanları kendi evime davet ettiğim zaman tutup iki tane darbukacı bir tane kemancı çağırırsam o insanların bana karşı kötü bakışlarına maruz kalırım."
Mustafa Bilen, bunun sebebini insanların gözünde kendi kültürünün eğitimsiz görülmesine ve yapılmaması gereken birçok davranışı barındırmasına bağlıyor.
"Yahudilerin azimine hayranım, Çingenelerde bu yoktur"
Mustafa Bilen'e göre soy ağacının bireye yüklediği olumsuz sıfatları kişinin üzerinden atabilmesinin ve sınıf atlamasının iki yolu var: Birincisi eğitimli olup kariyer yapmak, ikincisi ise bir şekilde paraya ulaşmak ve paranın verdiği gücü kullanmak.
Bilen, Yahudi toplumunu ikinci seçeneğe örnek olarak göstererek; "Tarihte hangi toplum Yahudileri kabul ediyordu? Neredeyse hiç. Kapital toplayıp iş sahibi olarak farklı toplumlar tarafından kabullenildi Yahudiler. Azimlerine hayranım, Çingenelerde bu özellik yoktur mesela" diyor.
Mustafa Bilen bir anlık tereddüde düşüyor ve adeta sesli düşünüyor: "Çingenelere biraz azim aşılanması gerektiğini düşünüyorum; ama bir yandan da bu duyguyu kazandıkları anda ortada Çingene kültürüne bağlı bir toplumun kalmayacağı gerçeği aklımı kurcalıyor. Ben hem iyi bir yaşam standardı, hem de kültürümü istiyorum; ama Çingenelere ait olmayan bir hissi de özümde var ederek aslında kendimle çelişiyorum."
Kültür ve azmin çelişkisi işte böyle yaşanıyor. Bu çelişki ise kuşkusuz ki hayatını sürdürebilme ve toplum içinde var olabilme güdüsünden ileri geliyor. Bu süreç içerisinde ise bilindiği üzere birçok sorunla karşılaşılabiliyor...
Özbayraktar: "İstifaya Zorlandım"
Örneğin Türkiye Romanlar Derneği Başkanı Serdar Özbayraktar, bir Roman için toplum tarafından kabul edilmenin her zaman çok önemli olduğunu vurguluyor; çünkü Özbayraktar, 1985 senesinde bir vergi dairesinde memur olmuş, ancak iki yıl sonra Çingene olduğunun öğrenilmesi üzerine aktif olan bir görevden pasif bir göreve alınmış. Özbayraktar; "Görevimin değişimi üzerine istifa etmek durumunda bırakıldım" diyor.
Özbayraktar ekliyor; "Bu zamana kadar Türkiye'de yapılan her şey Çingenelere mal edilmiştir; Çingeneler fuhuş yapar, eroin satar, hırsızlık yapar gibi... Aslında bilmezler ki Çingeneler Türkiye vatandaşlarının en verimli insanlarıdır; ama Çingenelere işini yaparken paşam deniyor; öteki türlü de maşam."
Geleceğimizi öğretmenlerin önyargıları belirliyor
Özbayraktar, aynı zamanda tüm Çingenelerin bir şekilde yerleşik hayata geçmesi ve yaşanılan yere entegre olması gerektiğini savunuyor. Toplum tarafından kabullenilmenin en önemli unsur olduğununu belirten Özbayraktar, bunun da öncelikle eğitimden geçtiğini belirtiyor.
Özbayraktar'la aynı fikirde olan Mustafa Bilen ise eğitim konusundaki yetersizliği şöyle dile getiriyor: "Bir öğretmenin ataması Çingene mahallesine çıktığı zaman öğretmen kendini sürgüne gönderilmiş gibi hissediyor. Mesleğine böyle bir zihniyetle yaklaşan bir öğretmenin öğrencileriyle arasında iyi bir ilişki kurmasını bekleyemezsiniz. Bunun yanında Çingeneler genelde teknik okullara, oradan çıkınca da sanayi mahallelerine gidiyor, yani çok bir değişim olmuyor çevre yaşantılarında... O zaman nasıl Çingenelerin gelişmesini beklersiniz?"
Çingenelerin eğitimine giden yol öğretmenlerden, öğretmenlerin verimli eğitim vermelerine giden yol ise negatif algılardan kurtulmalarından geçiyor. Bunun için de öncelikli olarak toplumdaki "Çingene algısı"nın değişmesi ve halkın önyargılardan soyutlandırılması gerekiyor. Yani bu aşamada sadece Çingenelerin değil, onların yanında Gacoların* da eğitilmesi gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor.
Önyargıların kökeni
Çingenelik yüzyıllar boyu çeşitli hurafelere konu oldu. Bunun sebebi halkın Çingenelerle aralarına mesafe koymak istemesiydi.
"Çingeneyiz Biz" adlı kitabın yazarı ve "Çingeneyiz.org" adlı sitenin editörü Ali Mezarcıoğlu "Neden onların da bizler gibi toprakları ve hayvan sürüleri yok, neden onlar sürekli hareket halindeler?" gibi sorulara verilen yanıtlarla bu mesafelerin oluşturulmaya çalışıldığına dikkat çekiyor.
Mezarcıoğlu; "Ne yazık ki ülkemizde de bu tip efsaneler fazlasıyla bulunuyor ve bu efsanelerin etkisi altındaki bireyler ise Çingenelere karşı negatif bir tavır içerisinde olabiliyorlar" diyor. Mezarcıoğlu'na göre, Çingeneler şimdiki durumları hakkında geçmişlerinden ötürü suçlu gösteriyorlar.
"Çarmıha Gerilme Efsanesi" dünyada Çingeneler hakkındaki sayısız örnekten sadece biri. Bu efsaneye göre Çingeneler, Hz. İsa çarmıha gerilirken kullanılan çivileri yaptıkları için, Tanrı tarafından lanetlenmişler ve bitmeyecek bir göçebelikle cezalandırılmışlardır. Görülen o ki, Çingenelerin yaşayışları toplumlar tarafından bir ceza olarak algılanıyor böylece olumsuz algılara sebep açan hurafeler de geçmişten günümüze taşınıyor.
Günümüzde halen daha Çingene dendiğinde akla gelen birçok yargılayıcı sıfatın kaynağı olan bu hurafeler ve yarattığı imajdan kaçınmak isteyen kişiler ise son yıllarda Roman kelimesine sığınıyor, böylece hakaret etmek yerine bir kültüre atıf yaptığını düşünülüyor.
Peki ya hangisi doğru; Çingene mi, Roman mı?
* Gacolar tarım ve hayvancılıkla uğraşırlar.