Meğer Bülent Ersoy'la iki ortak noktamız varmış... Benim de onun gibi çocuğum yok. Ben de onun gibi çocuğumu (olursa/olsaydı) bir savaş uğruna ya da hiçbirşey uğruna toprağa vermek istemem... Hiçbir şey onun yaşamından daha kıymetli olmaz. Hiçbir şey kimsenin yaşamından daha kıymetli olamaz.
"Kendimi" öne süren bir ilk cümle kurmaktan ve "ben merkezci" görünmekten ilk kez çekinmiyorum çünkü, Bülent Ersoy'a yönelen ve "çığ gibi büyüdüğünü" hissettiğim milliyetçi tepkiye karşı "kendimi" koyuyorum ortaya...
Bugün bütün gün Bülent Ersoy'a ulaşmaya çalıştıysam da başaramadım... Belki yardımcı olabilirler diye Popstar Alaturka'nın yapımcısı STR'yi aradım, ancak orada çalışanlar çok nazik bir dille "Bugün gazetecilerin 'kendisini' çokça aradıklarını, 'kendisi'nin de bir basın toplantısı düzenleyeceğini" söylediler.
Bülent Ersoy "yalnız" değil...
Bülent Ersoy'a soru da sormak istiyordum elbette, ama eğer ulaşabilseydim, "Bu şimdiden başlatılan 'linç dalgası'nda aman 'yalnızım' hissine kapılmayasınız, siz insan hakları açısından en hakiki cümleyi kurdunuz" diyecektim...
Linçten "kastımın" ne olduğunu sorarsanız, Ersoy hakkında sözlerinin "halkı askerlikten soğutma" kapsamına girip girmediğinin araştırılması için soruşturma başlatıldı. Soruşturma açılması yetmiyormuş gibi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da (RTÜK) sözlerini 28 Şubat günü yapacağı toplantıda değerlendirme kararı almış. Büyük medya da "davranmakta" hiç gecikmedi, hiç şaşırtmadı da.
Demokratik Toplum Partisi (DTP) Grup Başkanı Ahmet Türk partisinin grup toplantısında "Bir sanatçı, bu tavrı gösteriyor ama hiçbir siyasetçi ve aydın Bülent Ersoy'un tavrını koymaya cesaret edemiyor" demiş, hurriyet.com.tr de bu haberi anında "Ersoy'a DTP'den destek" diye "en kinayeli" şekilde vermiş. Hürriyet'in DTP hakkındaki fikirleri malum... Ersoy'u da DTP gibi "hedef" haline getirmek bu büyük gazete için bir "paragraflık" iş... Ne olacak?
Her şeyden önce RTÜK bu işten elini çekmeli. Bütün bu olup bitenler toplumsal hareketlenmeler olarak kalsa bile insani açıdan, demokrasi, ifade özgürlüğü açısından karlı çıkmış oluruz... RTÜK televizyonda kurulan cümleleri denetleyecek, gerek duyduğunda, parmağını sallayacak bir "üst kurum" değil ki... RTÜK kendi kurumsal kimliğine dair aynı yanlış algısı nedeniyle Huysuz Virjin'le aramıza girmeye çalışmıştı da Seyfi Dursunoğlu'nun mücadeleci kişiliği sağolsun, başarılı olamamıştı.
Ersoy hep mücadele etti
Bülent Ersoy'un sıkı bir mücadeleci olduğunu hatırlayınca içim rahatlıyor. 12 Eylül darbesinden hemen önce cinsiyet değiştirme ameliyatı oldu, darbeden sonra sahne yasağı getirildi, dışlandı, baskıya uğratıldı... Bugün bir "tür" iktidar sahibi olmuş, rahata ermiş, kendisine hürmet ediliyor gibi görünse de en ufak bir boşlukta Ersoy'u "kabullenemeyen" transfobik anlayış hemen hortlayıverir... Ya biri çıkar " O benim için Bülent Bey'dir" der, beriki genç sevgilisini dile dolar, medyada eşiyle "karı-koca ilişkisi" içine girip girmediği sorgulanır, bir yığın tahammülsüzlük işte... Şükür, o hep direndi, direniyor.
Bülen Ersoy ne tam olarak ne demişti peki?
"Eğer çocuk doğurmuş olsaydım; birileri masa başında 'Sen bunu yapacaksın, o da bunu yapacak' diyecek, ben de doğurduğum çocuğu toprağa vereceğim. Var mı böyle bir şey? Bir çocuğun ne demek olduğunu ben sizler gibi bilemem. Ben anne değilim, hiçbir zaman da olamayacağım. Ama insanım; insan olarak onları toprağa vermek... O anaların yüreğinin nasıl alev alev, cayır cayır yandığını ben anlayamam, ama anneler anlar. Bu normal şartlar altında bir savaş değil. Orası yazıyor, herkes de onu oynamak mecburiyetinde kalıyor. Entrika var bunun ucunda, entrikalarla başa çıkamaz"
Bu sözlerin neresi soruşturulacak? İnsanların, kadınların doğurdukları çocukları hiç düşünmeden ve sorgulamadan bir savaşa vermesinin belki de makul olmayabileceğini düşünmek nasıl bir suç teşkil ediyor?
Bu arada değinmeden edemeyeceğim, Bülent Ersoy'a soruşturmayı başlatan Bağcılar Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır. Bu isim bize yabancı değil.
Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı "Latife Hanım" kitabının yazarı gazeteci İpek Çalışlar hakkında 2006'da "Atatürk'ü Koruma Kanunu"na muhalefet ettiği iddiasıyla, 2005'te gazeteci-yazar Ertuğrul Kürkçü hakkında Radikal 2'deki "Mustafa Kemal: İmge ve Gerçek" başlıklı yazısından ötürü Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun uyarınca soruşturma açmıştı.
Bülent Ersoy'un yapacağı söylenen basın açıklamasını merakla bekliyorum. Umuyorum ki Bülent Ersoy üzerinde kurulan baskı ve tacizden yılmayacak ve "yanlış birşey söylediği" hissine kapılarak insan yaşamından ve barıştan yana olmak dışında bir kusuru olmayan sözlerinden caymayacak.. Kaldı ki cayarsa bile, onu anlayacağım ve bir kere kurulmuş o değerli cümlelerin değerinden şüphe etmeyeceğim... Zira ben de olsam (ben de derken, bir insan olarak ben de yani) bu dört koldan baskıya dayanamayabilirdim... (NZ/TK)