* Fotoğraf: Aleksandar Pasaric, Pexels
Vaporwave’le ilgili bir kanaat geliştirmek gerçekten zor. Tam anlamıyla yayılamamışken, şimdi de unutulup gitmesi konuşuluyor. Aslında anaakımı 80’ler ve 90’lar nostaljisiyle etkilemiş olsa da espritüelliğini ve gücünü geniş kitleler içinde ne kadar yaygınlaştırabildiği gerçekten sorulması gereken bir soru...
Öncelikle tanımla başlamakta fayda var. Vaporwave adını Karl Marx’ın ünlü “Katı olan her şey buharlaşıyor”[1] lafından feyz alan, 80’ler 90’lar nostaljisini, video oyunu estetiği ve tüketim çılgınlığı eleştirisiyle harmanlayan, 2010-2011 yılları arasında bazı internet mimleri aracılığıyla yayılmaya başlayan internet üzerinde dünyaya gelmiş bir elektronik müzik türü.
Müzik türü dediğimize bakmayın; Vaporwave sadece bir müzikten ibaret değil. Aynı zamanda 80’ler etkili görsel imgelerle ve kendine özgü montaj video kliplerle ciddi bir ilişki kuruyor. Genelde Youtube üzerinden yayın yapan kanallar üzerinden yaygınlaşıyor ve sıkça başka şarkıların bir kesiminin kesilerek mikslenmesinden, genelde yavaşlatılmasından elde edilen loop’lar aracılığıyla oluşturuluyor. Son kertede aşırı efekt katılmış, kopyala yapıştır mantığıyla işleyen ve içerdiği şarkıların DNA’sıyla oynayan bir estetik yaklaşım olduğu söylenebilir. Vaporwave hem bir çeşit güzelleme hem de bir eleştiri... 80’ler ve 90’ların tüketim kültürünü alıp, başkalaştırıp; bu görselliği ve imgeleri tiye alıyor.
Vaporwave’i bir çeşit asansör müziği veya alışveriş müziği gibi düşünmek de mümkün[2]. Özellikle son yıllarda oldukça popüler olan ve yine Youtube’da pek çok örneğini görebileceğiniz low-fi müzik tarzlarıyla da benzerlikler taşıyor. Arkaya koyup dinlemelik, rüyalara dalmalık, melankolik ve tabii ki nostaljik.
80’leri ve 90’ları yaşamış olan bizler için bile o günlerin karanlığı zamanımızın karanlığı yüzünden solmaya başlamış, o yıllar anılarımızda gerçekdışı şekilde güneş açmaya yüz tutmuşken; bahsi geçen dönemleri estetik ürünler üzerinden değerlendiren ve içinde bulunduğumuz onyıllarda geleceğe yönelik projeksiyonları olamayan genç insanlar tarafından etkileyici bulunması işten bile değil. Öyle ki Vaporwave’in betimlediği 80’ler ve 90’lar bir çeşit gerçek olmayan, huzurlu olduğu varsayılan bir “ana rahmi” etkisi yaratıyor. Ana rahmine geri dönememenin doğal karşılığı ise tabii ki hüzün oluyor. Bu anlamda Vaporwave’in olmayan bir geçmiş yaratıp, buna hasret duyduğu söylenebilir.
Vaporwave estetiğinin görsel karşılığını anime ve mangalarda, Blade Runner’da, Miami Vice’ta, Nintendo ve Arcade oyunlarında; belki bu saydıklarım üzerine yeni referanslarla katlanarak gelen güncel referanslar olarak GTA Vice City, Hotline Miami gibi oyunlarda ve Drive gibi filmlerde bulabiliriz.
Peki Vaporwave’i bu kadar çekici kılan ne? Ben bu çekiciliği mevcut ütopyasızlığımıza bağlıyorum. 21. Yüzyılın başında kapitalizm karşısında güçlü bir çıkış yakalayamayan sosyal hareketler ve tüm muhalif kesimlerin üzerine atılan ölü toprağı ve yenilgi hissi kuşkusuz bu ütopyasızlığın en büyük kaynağı. Reel sosyalizmin de yıkılmasıyla birlikte kamusal alanların piyasa güçlerinin etkisine girmesiyle kapitalizm dışı bir geçekliği tahayyül edemez olduk. 11 Eylül’ün ardından gelen savaşların başarısız sonuçlarıyla da yeni dünya düzeninin demokrasi söyleminin de ne kadar samimiyetten uzak ve geçersiz olduğu ortaya çıkmış oldu. Eskiden Doğu bloku karşısında bir ideal sunmak zorunda olan kapitalizmin “ideal”i ortadan kalktı ve sönümlenen küreselleşme söyleminin de etkisiyle artık kapitalist gerçekliğin bir çeşit liberal ütopya değil de; acı ve çekilmek durumunda olan bir gerçeklik olduğu denklemle karşı karşıya kaldık. Ütopyanın, kurtuluş umudunun yokluğu bireylerin de umutsuzluk içinde debelenmelerine, anksiyete seviyelerin artmasına vesile oldu. İşte Vaporwave tam olarak bu konjonktürün bir ürünü... Geçmişte kalmış bir kapitalizm ütopyasının, tam da onun geçersizliğiyle dalga geçen hali. Bu anlamda kaçış üzerine kurulu bir tüketimcilik özlemi duyuyor ve bu özlemi yansıtıyor. Vaporwave, bir tüketim kültürü eleştirisi olsa da üretim kısmını es geçiyor. Kapitalizmin geç dönemindeki hızlı tüketimle, keyif peşinde koşmayla dalga geçse de bunun karşısında bir üretim ütopyası koymak gibi bir derdi yok.
Vaporwave; “Outrun” oyununa özlem duyarken aslında lüks bir araçla, sıra sıra palmiyeler dizilmiş California veya Miami sahillerinde saçları dalgalandırarak gezmek, yanında sarışın bir kadınla dolaşarak hayattan keyif almak; Miami Vice stili pastel renkli, vatkalı ceketler giymek istiyor. Benzer şekilde neonlarla dolu bir Tokyo manzarasında VHS kasetten manga izlemek veya Windows 95’in sadeliği içinde çocukluğunun kaygısızlığına dönmek istiyor. 96 yılında asılı kalmış şekilde pembe ve mor tonlarla donatılmış bir günbatımında bir şeyler içip nostaljiye ve melankoliye dalmayı seviyor. Bu üretilmiş ve yapılandırılmış nostaljinin ve melankolinin ne gerçek 80’ler, 90’larla; ne de geleceği ele geçirmek için kapitalizm dışı bir üretim modeli kurmakla ilgisi var. Tükenmiş, arada kalmış bir kuşaklar serisinin kalan son imgelem gücünü geçmişin hayaletleriyle bezeyip, yapay bir geçmişe dalıp gitmesi gibi... Pek bir beklentisi yok, sadece rahat bırakılmak istiyor...
Vaporwave’in üretim şekli de bu tavrı yansıtıyor. Geçmişten kalan bir şarkının bir bölümünün alınması ve ağır ses efektleri katılarak mikslenmesi ve internet ortamına koyulmasıyla birlikte üretim gerçekleştirilmiş olunuyor. Vaporwave kendi şarkılarını sıfırdan üretmekle ilgilenmiyor. Beğendiği şeyleri geçmişin tozlu raflarından alıp editlemeyi tercih ediyor. Bunu yaparken de kaynak göstermek gibi bir dertlerinin olmamasının haricinde pek çok sanatçı ne adlarını duyurmakla ilgileniyor ne de ürünü satmakla... Sadece bir hissin, bir modun takibi bu...
Bu noktada Vaporwave’in “çalma” etiğiyle sanatçının anonimleşmesinin ve ürünün genelde satılmak için ortaya koyulmamasının uyumlu bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişin bir metası, telifli bir şarkısı, bu kurallar hiçe sayılarak samplelanıyor, piyasa alanının dışına çıkarılıyor ve belki de kamuya malediliyor. Vaporwave sanatçılarının adları genelde telaffuzu ve yazılışı zor isimler. Kişiler ve gruplar olabildiğince anonimler ve internetin ilk dönemlerine uygun şekilde isimlerin değil nicklerin önemli olduğu bir tür bu.
Tabii her şey bu kadar güllük güllüstanlık değil. Kapitalizmin dünyasında pek çok hikayede olduğu gibi bu hikayenin de sonu ticarileşme çabasıyla bitti. Aradan geçen sürede Home, Saint Pepsi, Windows 96 gibi Vaporwave sanatçıları isimlerini bir şekilde duyurmaya başladıklarında ister istemez ticarileşme fırsatı kapıyı çalınca türün gediklileri soğumaya başladılar ve ilginin yavaş yavaş solmasıyla zaten pek çok alt türe ayrışmış olan[3] Vaporwave’in resmi olmayan ölümü ilan edildi. Kimine göre vefat edeli çok oluyor, kimine göre ise hala dip akıntılarında yaşıyor.
Her ne olursa olsun kaçışçı tüketimcilik ve geçmişi yeniden kurma eğilimindeki Vaporwave keyifli zamanlar geçirmek, VHS kasetlerin, arcade makinelerinin, güzel günbatımlarının olduğu, derdin ve tasanın belki de çocukluktan kaynaklı olarak daha az algılandığı günlere dönebilmek için iyi işleyen bir müzik...
Kimbilir belki ben de bir şekilde 96 senesinin yazına geri dönerim. Mahalledeki arkadaşlarımı Arcade salonunun loş ışıklı ve gürültülü ortamında bırakıp eve geldikten sonra keyifle Capri-Sun’ımı yudumlarken, VHS kasetten veya Interstar’dan bir aksiyon filmi izlerim. Belki de bu esnada televizyondan çıkan pembe ve mor ışıklar jaluzinin arasından süzülür ve o Temmuz akşamında gökyüzünden bizlere gülümseyen Aydede’nin gözlerini kamaştırır... (MDY/AS)
[1]“Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve sonunda insanlar kendi hayatlarının gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyorlar." [Komünist Manifesto, Karl Marx-Friedrich Engels, 1848]
[2] Hatta Vaporwave’in alt türlerinden birisinin adı “Mall Soft”…
[3] Bu tarz müzik türleri “mikro tür” olarak çok fazla kol barındırıyorlar. Mesela Vaporwave’in alt türlerinden birisi üreticileri ve dinleyicileri faşistlerden ve ırkçılardan oluşan “FashWave”…