Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı özgürlük vaadinin bir adresi olarak tasavvur etmek, medyaya karşı içine attığı duyguları son aylarda olur olmaz yerlerde dışa vurması nedeniyle, imkansız hale geliyor.
Türkiye medyasının bir bölümü başbakanın kabusu olmuş; bunu dünyanın bir ucu, Anadoluya da İstanbul'un sermaye toplantılarında fark etmiyor, diline dolamış...
Medyaya sataşma, seçim havasından mı?
Başörtüsü oylaması sırasında karşı karşıya geldiği Doğan Grubu ile, Almanya'daki Deniz Feneri Davası'nın gündeme getirilmesiyle yeniden çatışmayı seçti. Kendince yalan yanlış yazılmasına öfkeleniyor, çaresini de anlatıyor: "Okunmasın, satın alınmasın, kapatılsın"...
Anlaşılıyor ki Başbakan, diline doladığı söylemi bir türlü bırakamıyor. Çaresi yok. Erdoğan "İşgalci Türk askeri Kıbrıs'tan ne zaman çekilecek?" diyen Avrupa Parlamentosu'nun Güney Kıbrıslı üyesi Mario Matsakis'e sert yanıt verirken bile, "Başını istediğin kadar salla. Bizim ülkemizde güzel bir laf var da buraya uymaz" diyebildi.
"Tam bir gazeteci gibi konuşuyorsun"
Belçika'da Avrupa Dostları adındaki düşünce kuruluşunun verdiği yemekte Başbakan, tartıştığı Matsakis'in, "Siz hep 2004'ten bahsediyorsunuz. Referandumdan bahsediyorsunuz... Artık 2009'un gerçekleriyle konuşun" sözlerine bakın nasıl cevap veriyor:
"Ne kadar güzel. Tam bir gazeteci gibi konuşuyorsun, ben bir gazeteci gibi konuşmuyorum. Ben olayın içerisinde, olayı yaşayan birisi olarak konuşuyorum."
Avrupa Politikaları Merkezi'ndeki konuşmasında da Erdoğan, basın özgürlüğüne vurgu yapmaktan geri durmadı:
"Medya denince benim aklıma hür düşünce geliyor, özgür düşünce geliyor. Sipariş üzerine çalışan bir anlayışı düşünemiyorum."
Erdoğan, bazı gazeteler için boykot çağrısı yaptığı hatırlatılınca da "Tayyip Erdoğan medyaya sansür uygulamamıştır. Teşkilatıma 'yalan yanlış haber yapan gazeteleri evinize sokmayın' dedim. Medyanın yalan yanlış haber yapma yetkisi olduğunu düşünüyorsanız bu anlayışınıza saygı duyamam. Bizim basın ahlakıyla ilgili bildiğimiz şey, doğru haberciliktir" dedi.
Üsluba bir bakar mısınız?
2009 eğer Başkanın dediği gibi bir sıçrama yılı olacaksa, bu vesileyle dilerim ki birazcık da Erdoğan sıçrasın...
Başbakan bir süredir, işçileri azarlayan, göçmen çocuklarına kafa tutan, sosyal politikaları pervasızca eriten Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, tekeliyle medyanın canını çıkaran İtalyan Silvio Berlusconi gibi "yeni nesil başbakanları" ayarında yaşıyor.
Erdoğan'ın Mayıs 2008'de Ceza Yasası'nın 301. maddesinde yapılan değişikliği de Avrupa Birliği işini o kadar sermediklerine kanıt olarak anlatması da, AB takvimi kadar reform ruhunun da ne kadar geri bırakıldığını göstermiyor mu?
Üç buçuk yıl önce hükümetin, kendini bildiğini okuyarak yürürlüğe koyduğu 301. maddede ta dokuz ay önce yapılan bir rötuş Erdoğan'ın bugünkü demecine reklam olarak yansıyabiliyor.
2009 sahiden bir sıçrama yılı olamazsa, vay halimize! (EÖ)