18 Şubat 2015’te Kadıköy Yeldeğirmeni’nde bir laf ve kartopu atma iddiası üzerine bıçaklanan ve hayatını kaybeden Nuh Köklü bir nefret cinayetine kurban gitmişti. Sadece birkaç ay sonra, 8 Mayıs 2015’te ise bu kez Bahadır Grammeşin, arkadaşlarıyla gittiği bir kafede kadın arkadaşlarına laf atan bir grubun bıçaklı saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Gazeteci Nuh Köklü Yeldeğirmeni Dayanışması çalışmalarına katılmıştı, Bahadır Grammeşin ise ÖDP üyesi bir öğretmendi. Her ikisi de demokratik toplumsal mücadelede aktif olan iki değerli insan, nefret cinayetleri sonucu aramızdan ayrıldı.
Kadıköy, ’80 darbesinden sonra özellikle 90’lı yıllardan başlayarak devrimci, sol, sosyalist kesimlere ev sahipliği yapan, en ağır siyasi baskı yıllarında bile derneklerin, sendikaların, kültür merkezlerinin, kafelerin açık olduğu ve bu yanıyla demokratik kültürün simgesi haline gelmiş bir semttir. Kadıköy’ün tarihi dokusundan da kaynaklanan bu özellikleri nedeniyle hep “bizim” Kadıköy’ümüzdür.
Son olaylarla “bizim” semtin iki çocuğuna vahşice kıyıldığını gördük. Oysa kentte yaşayanlar, kenti her adımlayışlarında, kenti yeniden üretirler. Bu da mekânın hafızasını oluşturur. Kadıköy’ün hafızası birlikte yaşama kültürüyle, hak arayışlarıyla, eylemlerle, anmalarla dopdoluyken, Nuh Köklü ve Bahadır Grammeşin’e yönelik iki nefret cinayeti nasıl işlendi? Bir başka deyişle, “Bizim” Kadıköy’e son yıllarda ne oldu?
“Bizim” Kadıköy’de ne değişti?
Kadıköy ilçesi, Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile bağlantılı D-100 Karayolu, Anadolu Demiryolunun ve kent ölçeğinde banliyö hattının başlangıcı olan Haydarpaşa İstasyonu ve Marmara Denizine kıyısı olması nedeniyle Avrupa Yakası ile ulaşımının deniz yolu ile sağlandığı Kadıköy ve Bostancı Deniz Otobüsleri ve Şehir Hatları iskeleleri ile İstanbul Metropolü ve Marmara Bölgesi içinde önemli ulaşım bağlantılarının da odak noktasında yer almaktadır.
Bu konumu ile Kadıköy uzun yıllardır Anadolu Yakası için merkez ilçe işlevini yürütmektedir. İstanbul’un Kocaeli sınırından gelen ulaşım aksları ve çevresinde yer alan ilçelerin Avrupa Yakasına bağlantısı büyük oranda Kadıköy’den geçerek sağlanmaktadır. Bu yönüyle de Kadıköy bir geçiş ve göç hattında bulunmaktadır. Ayrıca Kadıköy Merkez bölgesi eski eserlerin yoğun olduğu bir bölge olup, geleneksel çarşı alanında 1995 yılına ait Koruma Kurulunca onaylı bir sit planı ve Yeldeğirmeni bölgesindeki yoğun eski eserlerin bulunduğu bölge için yapılan ve yine koruma kurulunca onaylı 1998 yılına ait Rasimpaşa Koruma Planı bulunmaktadır.
Kadıköy’deki değişimin başlıca kaynakları, Fikirtepe’nin ‘Özel Proje Alanı’ kapsamına alınması ve Yeldeğirmeni’ndeki Canlandırma Projesi’dir. Bunlar, mekânın hafızasına direkt müdahalelerdir. Kadıköy’ün hafızasına yönelik bu iki sert müdahale, sakinlerinin yaşama kültüründe köklü değişikliklere neden olmuştur. Köklü değişikliklerin bu kadar hızlı yapılması, Kadıköylüleri fiziksel depremin ardından sosyal bir depremle karşı karşıya bırakmıştır. Kadıköylülerin yaşadığı sosyal depremin nedenleri ve sonuçları üzerinde durmak istiyorum.
Fikirtepe’den Fikircity’ye bir yılan hikâyesi
2005 yılında Fikirtepe-Eğitim-Dumlupınar Mahalleleri ‘Özel Proje Alanı’na alınmış ve bu bölgede plan çalışmasının İlçe Belediyesi ile Büyükşehir Belediye Başkanlığınca koordineli biçimde yapılacağı açıklanmıştı ve emsal olarak 2.07 verilmiştir. Fikirtepe’de mülkiyet sorunları çözülmüş ancak Kadıköy Konseyi’nin incelemelerine göre sağlıklı kent dokusunun çözümü oluşturulamamıştır; ulaşım sistemi, donatılar, yapı adaları v.b. kentsel dağılımlar yapılmadan hepsi ikinci plana bırakılmıştı. Kadıköy genelinde ortalama aile büyüklüğü 2,5 kişi iken Fikirtepe bölgesinde ortalama 3.15 olması da kâğıt üzerindeki analizlerin uygulamada sorun yaşanacağının habercisiydi. Fikirtepe’de, ayrıca, hisseler parçacıldı ve parseller tek başına dönüşürlerse bunun gerçek bir dönüşüm olmayacağı ve kalkınma yaramayacağı belirtilmekteydi. Bunun için parsellerin birlikte hareket etmesi gerektiği söylenmekteydi. Bu da pek olası görünmüyordu.[1]
Fikirtepe’nin 10 yıl önce başlayan ‘Özel Proje Alanı’ olma hikâyesi, kâğıt üzerinde, hisseler, parçalı parseller, imar planları, emsal değerlerle yürüyen rakamlardan ibaretken, yerel bir gazete olan Kadıköy Life’ın haber başlıklarıyla izlendiğinde durumun ne kadar çok boyutlu olduğu görülmektedir. İhtiyaç sahiplerine ‘koşulları kabul edilir olmayan konutlardan kabul edilebilir’ konuta geçiş sağlayan, sosyal bir hamleymiş gibi gösterilen Fikirtepe’deki dönüştürmenin yaşayanların yaşamına doğrudan etkilerini sıralamaya çalıştım. Bu sıralama, aslında İstanbul’un kentsel dönüşümün asıl hikâyesidir.
İstanbul'un kentsel dönüşüm alanlarında öykünün başlangıcı hep aynıdır:
“Fikirtepe Bölgesi'nde Çözüm'e Doğru...”
“Fikirtepe’de ana su borusu patladı...”
“Fikirtepe’de planlı yerleşim ve yaşama az kaldı...”
“İstanbul’daki riskli binalar yenilenecek…”
“Binanızın deprem riskini öğrenin…”
Ve beklenen haber mahalleye gelir:
“Fikirtepe’ye büyük piyango…”
“Kentsel dönüşüm projesi 100 milyar doları aşacak…”
“Fikirtepe, Manhattan gibi olacak”…
Hayaller Manhattan'sa da, gerçekler pek öyle değildir:
“Fikirtepe’de bir garip dönüşüm hikâyesi…”
“Türkiye’de kentsel dönüşüm denilince ilk akla gelen ve dönüşümün merkezi konumundaki Fikirtepe’de, kafalar iyiden iyiye karıştı. Geçtiğimiz haftalarda ilk kazmaların vurulduğu binaların tozuyla kaplanan Fikirtepe’yi, şimdilerde belirsizlik bulutları sardı.”
“Fikirtepe İmar Planı askıda…”
80 metre
“Arka sokaklarda neler oluyor?”
“Yıkım alanı ve şantiye görevlilerini aşarak hafriyata ulaşması gereken düşük gelirli vatandaşların, çok kısa sürede fark edilmeden atıkları toplayıp uzaklaşması gerekiyor. Aksi takdirde ekmek paraları, yakalandıkları anda bir çırpıda ellerinden kayıp gidiyor.”
Uzun süre sakinlerinin uzak kaldığı Fikirtepe'de ‘Camlar teorisi’ işlemeye başlar. Camlar teorisine göre, kentin bir semtinde bulunan bir işyerinin kırık penceresi, oradan geçen kişiler üzerinde o işyerinin başında kimse olmadığı ya da orayla kimsenin ilgilenmediği izlenimi yaratacak, çocuklar birkaç pencereyi daha kıracak, çok geçmeden o sokak çetelerin, uyuşturucu satıcılarının, karanlık işler yapanların kullandığı bir yer haline gelecektir:[2]
“Kadıköy’de kanlı hesaplaşma…
Edinilen bilgiye göre olay, Fikirtepe Gür Sokak’ta meydana geldi. Uyuşturucu satıcısı olduğu iddia edilen iki grup arasındaki kanlı hesaplaşma, güvenlik kameraları tarafından görüntülendi. Uyuşturucu satıcısı olduğu iddia edilen Şakir E., sokak ortasında karşı grup üyesi iki kişinin saldırına uğradı.”
Fikirtepe'de işler iyice sarpa sarar:
“Fikirtepe’de tüm projeler durduruldu…”
“Fikirtepelilerden Bakanlığa sert tepki...”
“Fikirtepe’de mevcut inşaatlara dokunulmayacak…”
“Fikirtepe'de vatandaşın istediği olmadı!..
180 metre
“Fikirtepe’de düğüm çözülüyor!..”
“Fikirtepe’de ses var, görüntü yok!..”
“Kaç bayram geçti aradan ayrı ayrı...”
“Fikirtepe’de çözüm müteahhitin elinde...”
“Fikirtepe tinercilere ve suç örgütlerine teslim!..”
“Fikirtepelilerin yeni kâbusu “kiralık ev”...”
“Fikirtepe’nin yeni yüzü Brooklyn Park görücüye çıktı...”
“Fikirtepe’de Teknik Yapı’nın Concord rüzgarı esti...”
“Fikirtepe’de “şantaj ve komisyonculuk” hortladı!..”
“Fikirtepe’de 43 inatçı daha!..”
Son olarak Fikirtepe'de kentsel dönüşümün yarattığı sorunlara öngörülemeyen bir boyut eklenir:
“Fikirtepe’de yıkıma Suriyeli sığınmacılar engeli!..
Fikirtepe kentsel dönüşüm alanlarının yıkımı, Suriyeli sığınmacıların durumunun netlik kazanmaması nedeniyle ertelendi.”
“Suriye, Fikirtepe'ye girdi!..
Uzun zamandır Suriyelilerin yoğun göçünün Kadıköy’e yansımaları tartışılırken, göçmen çocuklar iyiden iyiye Fikirtepe’ye alıştı. Kadıköylü ve Suriyeliler arasında komşuluk ilişkileri başladı.”
“Vah Kadıköy vah, ne oldu sana böyle!..
Binaları eski de olsa huzurlu komşuların yerini Suriyeli göçmen dramı, çiçekli kaldırımları hastalıklarla pençeleşen çocuklar, arka sokakları korku ve panik esir aldı.” [3]
Kadıköy’ün yerel bir gazetesinin başlıklarından Fikritepe’nin 10 yıllık kentsel dönüşüm serüvenini takip etmek, sosyal devlet olmanın gerektirdiklerini yerine getirmek gerekçesiyle başlayan, ancak iyi planlanmamış ve iyi yönetilmemiş bir dönüşüm hikâyesinin nasıl sorunlar yarattığını açıkça göstermektedir. Fikirtepe’deki dönüşüm ‘hamlesi’ ekonomik ve toplumsal sorunların beraberinde ekolojik ve psikolojik sorunları da getirmiştir. Prof. Dr. Neşe Özgen, bir söyleşide, ekolojik sorunlara dikkat çekmekte, İstanbul’un ekolojik koridorlarından birinin Göztepe-Fikirtepe aksı olduğunu söyleyerek, bu alanlarda yapılacak yüksek binaların İstanbul’un bacalarından birini tıkamak demek olacağını hatırlatıyordu.
Merkezi Kadıköy’de bulunan Psikolojik Eğitim, Terapi ve Araştırma Derneği’nin kurucusu Yrd. Doç. Dr. Mert Akcanbaş’sa, “Kentsel Dönüşüm Projesi” sürecinin bir aile için üç fazdan oluşmakta olduğunu söylüyor:
i) Çevredeki yıkımlara tanıklık etme süreci, ii) Yeni bir bölgeye taşınmak ve iii) Geri dönüş veya yeni bir yaşam kurma. Bu süreçlerdeki sorunlar sonucunda insanların sürekli endişe, güvensizlik ve korku hissetmekte olduğunu ekliyor.[4]
Yeldeğirmeni Canlandırma Projesi
Uzmanlar, kentsel dönüşüme terminolojik olarak da değinerek, kentsel dönüşüm ifadesinin şehircilik bağlamında kullanılan bir terim olmadığını, kentsel dönüşümün yerine şehircilikte “kentsel yenileme” ya da “kentsel canlandırma”nin tercih edildiğini belirtmektedir.
Prof. Dr. Neşe Özgen, sanayi üretimindeki mekâna bağlılık ortadan kaldırılıp, dünyada kapitalizmin neoliberal aşamasına gelindiğinde, sermaye, maliyeti minimize, kârı maksimize edebilmek için bütün üretim alanlarını, ucuz iş gücü olan coğrafyalara kaydırınca, eskinin endüstri kentlerinde bir sürü alanın boşaldığını belirtiyor. Boşalan alanların yoksulların yaşadığı mekânlar haline geldiğini, bu eski sanayi alanlarını yeni ekonominin gerektirdiği biçimde, yeniden fonksiyonlandırarak daha çok hizmet ağırlıklı bir yeni sosyo-ekonomik yerleşme biçimi ortaya çıktığını söylüyor. Böylelikle de kentsel mekân bir tüketim nesnesine dönüşüyor. Aslında birçok ülkede benzer biçimde yenileme ya da canlandırma süreçleri yaşanırken, Türkiye’deki ‘kentsel dönüşüm’ sürecinin başlıca sorunlarından biri bu değişimin benzerlerinden çok daha hızlı, dolayısıyla da toplumsal ve psikolojik altyapısı hazırlanmadan yürüyor olması.
Kadıköy Belediyesi’nin Yeldeğirmeni Canlandırma Projesi ile ilgili internet sayfasında, Yeldeğirmeni’nin alt yapısının yenilenmesi, tarihi eserlerin korunması ve işlevlendirilmesi, kamusal alanlar yaratılması, cephe düzenlemelerinin yapılması gibi fiziki projelerin yanı sıra; mahalle halkının mahalle için sorumluluk alacağı mahalle örgütlenmesinin kurulması, esnaf birliğinin oluşturulması, etkinlik ve atölye çalışmaları yapılması gibi sosyal projeler canlandırma kapsamında hayata geçirileceğini belirtmiş. [5]
Yeldeğirmeni, Canlandırma Projesi’nden önce ‘doğal’ değişimler ve hareketlenmeler yaşamış bir semtti. Bir sanatçı, Yeldeğirmeni ile ilişkisini şöyle anlatıyor: “Yeldeğirmeni’ndeki atölyemi beş sene önce açtım. Uzun yıllardır burada çalışan sanatçı arkadaşlarım var. Bu bölgede hepimizin emeği var. Yeldeğirmeni’ne taşındığım dönemde atölyemin kapısı ve perdeleri hep açıktı. Mahalleliye kendimi anlatmam ve tanıtmam gerektiğini düşünürdüm. Komşularım atölyeme çat kapı girerdi, ben de onlara yaptığım işi anlatırdım. Bunu bir alışveriş olarak görüyorum. Zamanla esnafa anahtarımı dahi bırakabileceğim bir güven ortamı oluştu. Sanatçı atölyeleri birer ticarethane değil. Biz o bölgeyle kaynaşmaya çalışan ve bunu küstahça yapmayan kültür emekçileriyiz.”[6]
Yeldeğirmeni, kültür sanatı odağa alan atölyelerle, galerilerle dolup, bir cazibe merkezine dönüşürken, yeme-içme mekânları da artıyordu.
Semtin kaderini değiştiren bir diğer olgu da, Gezi’ydi. Gezi ruhu, 2013 Haziranından sonra yoğun olarak Beşiktaş ve Kadıköy’de mahalle forumlarında yaşamaya devam etti. Kadıköy’de Beşiktaş’tan farklı olarak mahalle dayanışmaları, benzerleri Avrupa’da da olan işgal evlerini yarattılar. Bunun bir örneği de, Kadıköy’deki Yeldeğirmeni Dayanışması’nın işgal ettiği, yarı inşaat halindeki bir bina. ‘Duvarlarına resimlerin yapıldığı, hafta sonları atölyelerin düzenlendiği Don Kişot evi’, Türkiye’de bir ilk olmuştu.
İşgal evi bir haberde şöyle anlatılıyordu:
“Gezi, buranın tutkalı. 20 yaşındaki genç kızla 60 yaşındaki adam oturup tartışıyor, konuşuyor bir konu üzerinde. Onları ortak bir noktada karar almaya iten şey Gezi. Aslında hayalleri farklı, dünya görüşleri farklı, beklentileri farklı ama ortak bir zemin arayışı var.”[7]
Bir kentsel mekân olan Yeldeğirmeni’nde, mekânın belleğine keskin müdahaleler yapmadan, eski sakinleriyle yeni yerleşenler arasında doğallıkla gelişen iletişim biçiminin, süreç içinde Canlandırma ya da Soylulaştırma adı altındaki yukarıdan müdahalelerle sakatlandığı görülüyor. Burada dikkati çeken, doğal süreç içinde semt bir kültür sanat merkezine dönüşürken, Soylulaştırma girişimlerinin ardından mekândaki yeme içme mekânlarının artışıyla birlikte semtin bir eğlence merkezine dönüşüyor olması. Bu biçimde mekân kültür sanatın ötelendiği bir eğlence sokağına dönüştüğü takdirde yükselen mülk kirası ve satış ücretleriyle eski sakinlerin de, yeni yerleşenlerin de o mekânda ikamesi mümkün olmayacaktır.
Bunun benzeri nefret cinayetlerinin de işlendiği Kadıköy Çarşı’da da yaşanmıştır. Kadıköy Çarşı, artık ne oturulacak bir yer, ne de bir kültür merkezidir. Çarşı, çarşı olma niteliğini kaybetmiş, bir yeme içme, ‘eğlence’ merkezine dönüşmüştür. Çarşı’nın ardından, Yeldeğirmeni de benzer bir kaderin yoluna girerken, sanatçı atölyeleri de düzenlenmek istenen ‘kültür sanat turlarıyla’ bir tüketim nesnesine, vitrine dönüştürülmektedir. Ancak vitrinlerde insanlar yaşayamaz, sadece başka insanlar tarafından seyredilirler.
Koskocaman bir vitrin olarak Kadıköy
Mimarlar, özellikle 2000’li yıllarda Kadıköy’ün değişimindeki mekânın ticarileşmesine dikkat çekmektedir.
Fenerbahçe, Bağdat Caddesi, Minibüs Caddesi, Acıbadem Caddesi aksları ticarileşmiş olduğu, Kadıköy Çarşı, Moda, Yeldeğirmeni, Kozyatağı, D-100 Kenarı, Söğütlüçeşme’nin de ticarileşmekte olduğu belirtilmektedir.
Fikirtepe’nin de ‘kentsel dönüşümün’ yaşandığı diğer bölgeler gibi apartmanlardan ibaret olacağı ve boş zaman geçirme yeri olarak da büyük alışveriş merkezlerine mahkûm edileceği ortadadır. Böylelikle Kadıköy, belleğine hiç uymayan bir biçimde tüketim kültürünü besleyen bir ticaret ve eğlence merkezi olmaya doğru dönüşmektedir. [8]
Son olarak
Kadıköy’de işlenen nefret cinayetlerinin takipçisi hukukçu Tamer Doğan’la da yaptığım söyleşinin ardından Kadıköy’ün dönüşümünün birçok soruyu beraberinde getirmekte olduğunu görüyorum. “’Bizim’ Kadıköy’e ne oldu?” sorusunu sorunca aslında yanıtlarınızdan daha çok zihninizdeki soru işaretleri artmakta:
- Kadıköy’ün bazı bölgelerinde entelektüellerin yoğunlaşmasının ardından (Yeldeğirmeni gibi), bazı bölgelerinde de kentsel dönüşüm projeleri bağlamında (Fikirtepe gibi) spekülatörlerin ve rantiyelerin hücumu sonucu kira ve bina fiyatları birkaça katlandı. Bu bölgler giderek ancak üst gelir düzeyindekilerin yaşayabileceği bir yer haline dönüşmeye başladı. Peki, esnaf bu ranttan kendisine de bir şeyler düşeceğini düşünüp, destekleyeceğine, Kadıköy’ün yeni sakinlerini neden semtten uzaklaştırmaya çalışıyor?[9]
- Kadıköy’ün özellikle çarşı esnafının zihninde, mahallenin yeni sakinleri için düşman algısı nasıl oluşuyor? Bu düşman algısının içini dolduran, ‘bölücü’, ‘terörist’ gibi kavramlar kimler tarafından empoze ediliyor?
- Nuh Köklü cinayetindeki sanıkların esnaf olması, akla Gezi’de esnafın tutumunu, palalı, döner bıçaklı saldırganları getirdi. Kaldı ki bunlar cezalandırılmayıp, aksine iktidar tarafından ‘sorumlu vatandaş’ olarak teşvik de edilmişlerdi. Türkiye’nin içinden geçtiği siyasal süreçte dengeler ezilenler lehine dişe diş bir mücadeleyle bozulurken, ‘esnaf’ şahsında orta sınıf mı örgütlenmeye çalışılıyor?
- Kadıköy’ün yerel yönetimini uzun yıllardır elinde bulunduran muhalif iddiadaki siyasi partiler, Kadıköy’ün ticarileşmesine yönelik projelere neden imza atıyor?
- Kadıköy’de son dönemde ciddi saldırılar yaşandı:
• Nuh Köklü cinayeti
• Bahadır Grammeşin’in katli
• Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi’ne yapılan saldırı
• Yoğurtçu Parkı’nda faşistlerin saldırısı sonucu yaralanan gençler
Kadıköy’ün semt belleği sol sosyalist bir geçmişle bağdaşık olduğuna göre, Kadıköy’deki gerici faşist kesimlerin bu saldırıları burada bir mevzi savaşına mı işaret ediyor?
Son olarak, Kadıköy’de ilk kitapçı kepenklerini indirdiğinde biz neden ses çıkarmadık? (AT/EKN)
* Bu yazı Mevsimlik dergisinin ikinci sayısında yayınlandı.
[1] Kadıköy Konseyi Çevre ve Altyapı Grubu, İmar Harketleri ve Kentsel Dönüşüm. Erişim Tarih: 02.07.2015. http://www.kadikoykonsey.org/Files/%C3%87EVRE%20VE%20ALTYAPI%20%C3%87AL.%20GRUBU-%20KENTSEL%20D%C3%96N%C3%9C%C5%9E%C3%9CM2.ppt
[2] Erkilet, A. (2013). "Hakikat Oyunları"nın Parçası Olarak Kentsel Çöküntü Söylemi. Bora (der.), Milyonluk Manzara (s.83). İstanbul: İletişim.
[3] Fikirtepe ile ilgili haberler. Erişim tarihi: 02.07.2015 http://kadikoylife.com/Mahalleler/FKRTEPE/23/0
[4] Özgen, Neşe. "Kadıköy’ün hızlı dönüşümü". Söyleşiyi yapan: Gökçe Uygun, Semra Çelebi. Erişim Tarihi: 02.07.2015 http://www.gazetekadikoy.com.tr/haberDetay.aspx?haberID=5944
[6] "Sanatçılara kabuklu yemiş atmayınız". Haz: Tuğba Esen. Erişim Tarihi: 02.07.2015 http://www.agos.com.tr/tr/yazi/9865/sanatcilara-kabuklu-yemis-atmayiniz
[7] "Mahalle dayanışmalarından işgal evlerine". Haz: Rengin Arslan. Erişim Tarihi: 02.07.2015 http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/01/140119_isgal_evleri
[8] Atılgan, Arif. "Kadıköy Tarihi Çarşıda “Canlanma". Erişim Tarihi: 02.07.2015 http://www.mimdap.org/?p=164029
[9] Küçükaydın, Demir. "Gezi’nin ruhu, Nuh Köklü’nün öldürülmesi ve programsızlık". Erişim Tarihi: 02.07.2015 http://blog.radikal.com.tr/politika/gezinin-ruhu-nuh-koklunun-oldurulmesi-ve-programsizlik-90240