“Elle gelen düğün bayram”
Bu atasözü, birinin başına gelen bir sorunu yalnız başına yaşamasındansa, hep birlikte aynı sorunla uğraşmanın daha kolay olduğunu anlatır.
Vaktiyle babam bir anısını anlatmıştı.
Köydeki herkes samanlarını yığmış, tezeklerini yapmış. Kış hazırlıkları da tamamdı. Bu işler zaten hep imece usulü yapılırmış. Her gün bir evin işleri hep birlikte yapılır, sonra dinlenir ve diğer evin işlerine geçerlermiş. Tarhanalar dökülür, kışlık etler, elmalar, kayısılar, böğürtlenler kurutulur, meşe ağacının dalları budanıp toplanarak istiflenir. Ballar oğuldan alınıp kaplara konur, bal çıtaları hazırlanır ve saklanır. Damlar kontrol edilip sıvalar yapılır, odunlar toplanır, kırılır, depolanır. Tezekler kurutulur, kalaklar yapılır.
Nihayet tüm köyün işleri bitmiş ve herkes dinlenmeye geçmiş. O sırada köyden geçen bir araba durup köylülerle sohbet etmiş. Sigara içerken ortamın güzelliğine hayran kaldığını söylemiş. Yolcunun sigarasını söndürmeden attığını kimse fark etmemiş. Herkes evine dağılmış. Sigara izmariti bir saman balyasını tutuşturmuş, oradan alevler samanlığı sarmış. Derken feryat figan kopmuş: “Hasan emminin samanlığı yanıyor, koşun!” diye. Tüm köy yangını söndürmek için seferber olmuş. Tüm gün canhıraş uğraşmış insanlar ve yangını söndürmeyi başarmışlar. Ama bu sırada ağılda ve kümeste de zarar olmuş, hayvanlar telef olmuş.
Ertesi gün yangının izlerini silmek için yine hep birlikte çalışmış, ortalığı bir güzel temizlemişler. Tüm köylüler el birliği ile yeni bir samanlık yapmış ve herkes kendi samanından balyalar götürmüş. Yangın sırasında ölen hayvanlar yerine yine köylülerden herkes kendi hayvanından ikişer üçer komşusuna götürmüş. Günün sonunda, iyi günde kötü günde birlik ve beraberlik içinde birbirlerine her daim destek olmuşlar ve yaralar hızla sarılmış.
Yine bir gün komşusunun kardeşi de bu köye taşınmış. Bir hafta sonra şehirden acı bir haber almışlar. Çocukları yaylada koyun otlattığı için onları almadan ve kimseye de haber veremeden apar topar yola koyulmuşlar. Babam:
“Akşam çocuklar yayladan eve döndüğünde öğrendik biz de. Çocukları evimize aldık. Yıkadık, pakladık, karınlarını doyurduk. Hayvanlarına ve evlerine göz kulak olduk. Ahırlarını temizledik, sütlerini sağdık, yumurtaları topladık. Rutin günlük işlerini aksatmadan yaptık. Şehirdeki işlerini halledip döndüklerinde gördükleri manzara karşısında hıçkıra hıçkıra ağladılar. Tabii, onlar başka bir yerden göç etmişti ve aslında bizim normal biçimde her zaman yaptıklarımız onlara tuhaf gelmişti. Oysa insan insana sadece iyi günde değil, kötü günde de lazımdı. Biz kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, başkasına da tam olarak aynı biçimde davranmıştık.”
Şimdi bu hikâyeleri dinleyip bugüne döndüğümüzde akıl tutulması yaşıyoruz.
1978 yılında Köroğlu Dağları'nın zirvesine kurulan ve emsallerine göre standardın üstünde fiyatlarla hizmet veren otele gelelim.
Çoğumuz bir şeyin fiyatı pahalıysa kaliteli olduğunu düşünürüz. Otele giden müşteri portföyüne bakınca da bunu anlayabiliyoruz. Fiyatlar yüksek olduğuna göre, insanların düşünemeyeceği tüm güvenlik tedbirlerinin alındığını, denetim mekanizmasının çok iyi biçimde işlediğini düşünürüz. Yoksa bu kadar üst düzey bilim insanları çoluk çocuk ailecek tercih ederler mi hiç?
Bina ahşap olduğuna, televizyonlarda reklamı yapıldığına, otel sahibi kendinden emin konuşarak misafir beklediğini, otelin dolup taştığını söylediğine göre ve üstüne üstlük 47 yıllık tecrübe sahibi olduklarına göre “Acaba?” diye düşünmek ayıp olurdu. Dile kolay…
Eee, bu kadar kâr eden biri ufak tefek güvenlik tedbirlerinden kısacak değil ya. Normalin bile kat kat fazlasını yapar. Tüm misafirler de aynı biçimde düşünmüş olacak ki 47 yıl boyunca ayakta kalınabilmiş.
Şimdi otel yetkililerini, denetim zafiyetlerini, onay makamlarını bir tarafa bırakalım. Bunu zaten cümle âlem duydu ve gördü.
Olaya bir de farklı bir pencereden bakalım.
Olayla ilgili ihmali olan herkes zaten cezasını çeker. Bunu konuşmadan önce neyi sorgulamalıyız?
Olay vuku bulduğunda insan olarak neler yapabilirdik ama yapmadık ya da yapamadık?
Civar otellerin yetkilileri neler yaptı?
Civar otellerin misafirleri neler yaptı?
Doktor çift, 15 kişiyi çarşaflardan ip yaparak kurtarmayı başardı. Kendileri kurtulduğu halde Alp ve Yiğit tekrar insanlara yardım etmek için otele girdi.
Peki, bu arada etraftaki insanlar ne yaptı?
Civar otellerde branda yok muydu?
Sırf bu brandalar sayesinde 38 çocuk bugün hayatta olamaz mıydı?
Civar oteller itfaiye gelene kadar yatak, yorgan, yastık, battaniye alıp koşarak alana gelse en azından ağır yaralı olan, üst katlardan atlayanlar daha az hasarla kurtulamaz mıydı?
Civar otellerde yangın söndürme tüpü yok muydu?
Olayın yaşandığı saatte herkes sadece seyretmekle mi yetindi?
Yakınlarda helikopter yok muydu?
Yıl 2025…
Aile yılı!
Kaç aile, hayattan yüzlerce insanın gözü önünde koptu.
38 çocuk, çalışanlar, konuklar ve onlarca bilim insanı…
Tek suçları güvenmek…
Bu acı, diğer büyük acılar gibi unutulup gidecek.
Bu acıdan kimler payını aldı ya da alacak?
Nerede 60 yıl önce komşusunun kedisini, köpeğini kendine dert edinen insan, nerede bugün komşusunun acısını seyrettikten sonra kendi haline şükredip hayatına kaldığı yerden devam eden insan…
Vicdanın tanımı çok değişmiş.
Hepimize geçmiş olsun, her anlamda.
Hepimizin başı sağ olsun, her anlamda.
(AÇA/EMK)