Sosyal medyada gezinirken Yeni Akit gazetesinin “Öldürülen teröristin annesinden skandal sözler” başlıklı bir haberi ilişti gözüme. Yeni Akit, Sabah ve Star’ın “şok”, “skandal” diyerek verdiği haberler nedense ilgimi çekiyor bu aralar.
Bağlantıya tıklayıp açtım haberi.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde öldürülen on yedi yaşındaki Rozerîn Çukur’un annesinin sözlerinden bahsediliyor...
“Skandal sözler”:
"Erdoğan duysun; iki çocuğum daha var. Onları da sana, Sur'a kurban ederim"
Gerçekten de “skandal”
“Skandal”, Türk Dil Kurumu’nun Büyük Sözlüğü’nde “Büyük yankı uyandıran, utanç verici veya küçük düşürücü olay” olarak tanımlanıyor.
Öyleyse “büyük yankı uyandırması” yönüyle haber doğru; ciğeri yanan bir annenin bu sözleri özellikle siyasetçilerde büyük bir yankı uyandırmalı!
Çünkü PKK yıllardır insan desteğiyle ayakta kalan bir örgüt ve bu örgüte katılanların hatırı sayılır bir kısmının yaşamını yitiren / hapiste olan PKK’lilerin ailelerinden kişilerin oluşturduğu herkesin malumudur; özellikle de devlet aklının…
TIKLAYIN - ROZERÎN’İN EVİNDE UYKU UNUTULMUŞ
Bakın Türkiye Ekonomi Politikalar Araştırma Vakfı tarafından 2008-2009 yıllarında hazırlanan bir çalışmada şöyle bir tespit yer almıştı:
“15 yaşında bir çocuğun eğer abisi, ablası hayatını kaybetmemişse; intikam duygusuyla hareket etmiyorsa en az 2 yıl propaganda etkisinde kalmış olmalı. Bu da propagandanın 13 yaşında başladığını gösteriyor. Bir başka ifadeyle taş atan çocuklar PKK’nın dağ kadrosu için havuz görevi görüyor. PKK ile taş atan çocukların bağlantısı kesildiğinde, PKK’nın insan kaynağı da büyük oranda kesilmiş olur.”
İşte Rozerin’in annesinin sözleri, asıl bu yüzden skandal; yani skandalın ‘küçük düşürücü ve utanç verici’ tarafı burada.
Gerçekten utanç verici ve küçük düşürücü çünkü yukarıdaki tespitte bahsedilen havuz, ‘Cizre’yi Dresden’e çevirmek’ yoluyla enine-boyuna büyütülmüş oldu.
“Basit bir soru: Anladık, 'Hiçbir devlet, şehirlerinde hendek kazılmasına ve barikat dikilmesine izin vermez; kamu düzeni önemlidir'; peki bunun için Cizre'yi Dresden'e çevirmek dışında gerçekten başka hiçbir yol yok muydu?”
(Cengiz Çandar, 04.03.2016, Radikal)
Devlet nefret kazandı
Cizre’de vahşetin fotoğraflarını gördü herkes; fotoğraflar başka hiçbir şey anlatmaya gerek bırakmıyor.
Sur’da henüz “operasyonlar başarıyla tamamlanmış” değil ama şimdiye kadar ortaya çıkan fotoğraflar yıkımın boyutları hakkında bir resim çizmeye yetiyor.
Hükümet, bu yıkımın üstüne neyi inşa etmek istiyor, anlamak çok zor.
Bu hoyratlığın akla getirdiği tek şey var: Olsa olsa devlet Kürtleri gözden çıkarmış olmalı! Yoksa nasıl bu kadar hoyrat davranabilir ki?
Ki ortaya çıkan bu yıkımın siyasi faturasının ağırlıklı kısmını hükümet ödeyecek; çünkü Cizre’de kimse kazanmadı, evvela hükümet büyük bir nefret kazandı.
Sur’da da böyle olacak.
AKP’nin iyi bildiği şeyler
“Benden merhamet ve yardım beklemeyin. Teröristleri büyütün sonra da merhamet bekleyin. Benim teröristleri büyüten kadınlara merhametim yok. Devlete itaat eden çocuklar yetiştirin ki sizlere merhamet edelim, anladınız mı?”
Cizre’de yirmi yaşında, kucağında bebeğiyle yardım isteyen bir anneye polisin sarf ettiği sözler bunlar…
Zırhlı araçlardan yapılan anonsların, edilen küfürlerin, duvarlara yazılan yazıların karşılığının devlete nefret olduğunu en iyi, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) biliyor.
… En iyi “işkenceye sıfır tolerans” diyen AKP biliyor.
… En iyi OHAL’ı kaldıran AKP biliyor.
… En iyi “Devlet de yanlış yaptı” diyen AKP biliyor.
İşte asıl skandal
İşte bence tüm yönleriyle, yani “büyük yankı uyandıran”, “küçük düşürücü” ve “utanç verici” olması itibariyle skandal olan şey, asıl budur; yani hükümetin bile bile yanlış yapması!
Çünkü hendekleri kapatmanın, barikatları kaldırmanın başka bir yolu kesinlikle vardı; siyaset bu yolu bulmak zorundaydı. Ki siyaset kurumu bu yüzden var!
Tabi hendeksiz, barikatsız bir itiraz yolu da olabilirdi. Ancak tek mesele hendek ve barikatların olmadığı da biliniyor ki evvela sorulması gereken şeyler var: Şiddet yoksa diyalog-müzakere olmalı, öyle değil mi?
Öyleyse HDP seçime parti olarak gireceğini açıkladığından beri niye bu kadar öcüleşti hükümetin gözünde?
Öyleyse, PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşmeler neden kesildi?
Çünkü örgüden kaçan ilk ilmek budur; ilk olarak Öcalan’la görüşmeler kesildi, son görüşme 5 Nisan 2015’te oldu.
O yüzden başta kıdemli iktidar partisi AKP olmak üzere siyasetle uğraşan herkes bu acılardan sorumludur ama ne yazık ki aslında bütün acıları sadece halk çekiyor, diğerlerinin büyük çoğunluğu en fazla mevkiinden oluyor, o kadar. (BA/HK)