Tarihçi Dr. İsmet Konak ile Kızıl Devrim kitabı üzerine söyleştik. Diyarbakır 10. Kitap Fuar’ında tanışıp sohbet ettiğim Konak, Kızıl Devrim’i bianet okurlarına anlattı.
Tarihçi Dr. İsmet Konak’ın kaleme aldığı Kızıl Devrim kitabı devrimleri ve akabinde gerçekleşen İç Savaş’ı değişik boyutlarıyla ele alıyor. Yaklaşık 6 yıl boyunca Türkiye ve Rusya’daki farklı arşivlerde incelemelerde bulunan Konak, çalışmada ekseriyetle Rusça kaynaklardan yararlanmış.
Konak kısa söyleşimizde özellikle Rus İç Savaşı’nın dikkat çekici bir konu olduğunu söyleyerek bu konunun Türkiye’de, dünyada da yeterince incelenmediğini anlattı.
“Okuyucuda her şeyin 1917’de olup bittiği, sosyalist inşanın tüm Rus dinamikleri tarafından kısa sürede kabul gördüğü anlayışı hakim. Tıpkı çöldeki serap gibi bir “optik yanılma” var. İşte bu kitapta ideolojik savaşın önündeki “paravan” belli ölçüde kaldırılıyor.”
‘İktidarın olduğu her yerde direniş vardır’
Konak, Çarlık Rejimi’nin XX. yüzyılın ilk çeyreğinde sarsılmaya başladığını, halkın sırtında adeta bir parazit haline geldiğini söyleyerek Michel Foucault’ın sözlerini hatırlattı:
“Evrende “parazitizm” var oldukça devrime olan ihtiyaç da kaçınılmaz hale gelir. Nasıl ki arılar nosema parazitine karşı savaş veriyorsa, yoksul bir birey de kendisini “yardımcı-hizmetçi” haline getiren üst sınıfa karşı mücadele etmek zorundadır. Tıpkı Michel Foucault’ın yazdığı gibi “iktidarın olduğu her yerde direniş de vardır.
“İlk büyük sarsıntıyı 1905 Devrimi sırasında yaşadı. Bazı palyatif reformlarla halkın öfkesini frenleyen II. Nikolay rejimi, Birinci Dünya Savaşı yıllarında yeniden türbülansa girdi. Aslında Dünya Savaşı’na dahil olmasının başat amaçlarından biri Rus milliyetçiliğini ihya etmek ve bu şekilde otokratik rejimi konsolide etmekti. Lakin evdeki hesap, çarşıya uymadı. Lenin’in de sık sık istifade ettiği gibi “teori ağacı gri, yaşam ağacı yeşildi.”
'1917 Rusya toplumu agnostik bir toplumdu'
1917’de ‘agnostik bir toplum yani acıyla yüzleşmekten imtina etmeyen bir toplum ortaya çıktı’ diyen Konak devamında şunları söyledi:
“Güney Koreli filozof Byung-Chul Han’ın teorize ettiği gibi acıya karşı duyarlı olan birey aslında kapısını “derin mutluluğa” açan bireydir. Salt hayatta kalmaya çalışsaydı, alüminyum gibi oksitlenmiş Çarlık rejimini deviremezdi.
“Tarlanın alt-üst edilmesinin tek amacı ‘verimi’ arttırmaktı”
Nitekim 1917 yılında önce Şubat Devrimi sonrasında ise Ekim Devrimi vuku buldu. Birinci devrimde burjuvazi kontrolü elinde tutarken, ikinci devrim tam anlamıyla “duldasızların” himayesi altında gerçekleşti. Ekim Devrimi kuşkusuz hem Rusya’da hem de dünyada büyük bir akis uyandırmıştı. Mesela Mayakovskiy yaşadığı coşkuyu şu şekilde dizelere dökmüştü: ‘Biz esintisiyle yaşıyoruz Ekim fırtınasının…’
Duldasızların tek bir amacı vardı, o da sosyalist sistemi inşa etmekti. Sosyalist kimliği ile ön plana çıkan Polonyalı devrimci Rosa Lüksemburg’un deyimiyle devrim, toplumsal tarlanın tümünün devasa bir sabanla altüst edilmesiydi. Tarlanın altüst edilmesinin kuşkusuz tek bir amacı vardı, o da “verimi” arttırmaktı.
“Mülk sahibi sınıfın sosyalist bir devrimi kanıksaması hiç mümkün gözükmüyordu. Sınıf savaşımının “diyalog” yoluyla son bulması demek, kurdun kuzuyla dost olması demekti. Bu suretle 1917 yılında başlayan Rus İç Savaşı, 1922 yılında Bolşeviklerin zaferiyle son bulmuştu. Genel anlamda Kadetler, Menşevikler, Sosyalist-Devrimciler, Anarşistler, Basmacılar, Müsavatçılar, Taşnaklar, Beyazların oluşturduğu karşı-devcimci kampa İngiltere, Fransa, ABD, Japonya gibi devletler destek vermişti. Söz konusu savaşta 9 ila 12 milyon kişinin hayatını kaybettiği düşünülüyor.”
Kitapta neler var?
Kitap Fikret Başkaya’nın önsözüyle başlıyor. Başkaya devrimle ilgili şu analizleri yapıyor: “Devrimin asıl nedeni, bardağı taşıran son damla değil, bardağın dolu olmasıdır. Devrim bir tsunami gibi geniş kitleleri kapsar. Velhasıl, devrimler milyonlarca sıradan insanın radikal önderlere dönüştüğü süreçlerdir.” Başkaya kitabın içeriği ve taşıdığı önemi şu şekilde tasvir ediyor: “Son tahlilde tarih ‘anlatının anlatısıdır’ ve bu niteliği itibariyle de daima sorunludur. İsmet Konak orijinal Rusça kaynakları kullanarak o zaafı bertaraf ediyor.”
Çalışmanın giriş kısmında IX. yüzyılda kurulan Kiev Ruyası’ndan 1917 yılına kadar Slav toprağında yaşanan sınıfsal dönüşüm tahlil ediliyor. Bu kısımda Rus köylüsünün giderek nasıl “serfleştirildiğine” tanık olunuyor.
İlk bölümde Birinci Paylaşım Savaşı ve Şubat Devrimi betimleniyor. Çarlık Rusya’nın savaşa giriş süreci, Rus ordusunun Batı Cephesi ve Kafkasya Cephesi’nde İttifak devletleriyle yaşadığı çarpışmalar analiz ediliyor. Mezkûr bölümde savaşın Rusya içinde yarattığı toplumsal devinim ve çar sarayında tezahür eden bunalım ele alınıyor. Devamında Şubat 1917’de vuku bulan burjuva-demokratik devrim farklı boyutlarıyla tahlil ediliyor.
İkinci bölümde genel anlamda Şubat Devrimi’nden Ekim Devrimi’ne geçiş süreci kaleme alınıyor. Petrograd Sovyeti ve Geçici Hükümet arasındaki münasebetler, akabinde Lenin’in Rusya’ya gelişi tasvir ediliyor. Yine bu bölümde Kerenskiy’in siyasî pozisyonu, Kornilov’un darbe girişimi ve Bolşeviklerin ideolojik tutumu mercek altına alınıyor. Bahsi geçen bölüm Ekim 1917’de gerçekleşen sosyalist devrim, akabinde Bolşevik hükümetin icra ettiği politika, Kurucu Meclis seçimleri ve Brest-Litovsk Antlaşması ile son buluyor.
Üçüncü bölümde ise 1918-1922 yılları arasında birçok cepheye sirayet eden Rus İç Savaşı farklı dinamikleriyle karakterize ediliyor. Bu bölümde öncelikle Don ve Kuban’da meydana gelen iktidar savaşı, Tambov Ayaklanması, Antonovculuk, Ukrayna’daki keşmekeş, Denikin’in rolü ve Dağlıların mücadelesi ele alınıyor. Daha sonra Kuzey Rusya’da General Yudeniç’in öncülük ettiği karşı-devrimci hareket, Kronstadt İsyanı ve dış güçlerin tutumu analiz ediliyor. Yine bu bölümde Sibirya, Urallar, Uzak Doğu, Orta Asya’da Beyazlar ve Kızıllar arasında yaşanan iç çatışmalar ve Amiral Kolçak’ın sahneye çıkışı kaleme alınıyor.
İsmet Konak Kimdir?
1982 yılında Dersim’de doğdu. İstanbul Üniversitesi gazetecilik bölümünü bitirdikten sonra Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi’nde Rusya tarihi alanında yüksek lisansa kabul edildi. Yüksek lisansı “Kürtlerin Sovyet Sistemine Entegrasyonu ve Adaptasyonu: 1920’li ve 30’lu Yıllar” adlı tezle bitirdi. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi bölümünde doktoraya başladı. Bu bölümden “Türkiye’nin İç Savaş Döneminde (1918-1922) Sovyet Rusya İle İlişkileri” adlı tezi savunarak mezun oldu. Bunun dışında “Diplomat P. A. Tolstoy’un Elçiliği ve Osmanlı’ya Dair İzlenimleri”, “Kürt Tarihinde Bir Özerklik Modeli: Kızıl Kürdistan”, “Moskova Knezliği’nin Bağımsızlığa Geçişinde Türk-Moğol Dünyasının Rolü”, “Sovyet Kürtlerinin 1937-38 Sürgünü”, “Tarih Yazımında Alternatif Bir Model: Pokrovskiy Tarih Ekolü” ve “Türkistan ve Dersim: Ulusal Soruna Mukayeseli Bir Bakış” adlı makaleleri muhtelif dergilerde yayımlandı.
(BA/AS)