*Resimler: Refael Avidor.
Bazı insanlar, diyelim bir doktor veya bir öğretmen, mesleğini uyguladığı toplum kesimiyle o kadar iç içe olur ki, o birlikte yaşananlardan romanlar, hikâyeler, şiirler, hatta filmler çıkar.
Örneğin 1950'lerin çok ses getiren kitabı "Bizim Köy" böyle bir şeydir. Mahmut Makal, doğduğu, büyüdüğü, öğretmenlik yaptığı kırsal kesimde yaşanılanları anlatmıştır.
Ferit Edgü'nün "Hakkâri'de Bir Mevsim"i de benzer bir öğretmenlik öyküsüdür. Bulgakov'un kendi yaşadıklarını anlattığı "Genç Bir Doktorun Anıları" kitabı bu tür edebiyata bir başka örnektir.
Mimarların böyle öyküleri yok mu? Olmaz mı? Elimizde güncel bir örnek var.
Geçtiğimiz aylarda yayınlanan Pera Darmademans; yazarlıkta, ayrıca çizerlikte usta, deneyimli bir mimarın elinden çıkmış. Kitap; İstanbul'un kritik bir bölgesinde, Beyoğlu/Galata'da mesleğini uygulayan Refael Avidor'un, bu bölgede görüp geçirdiklerini şiirsel bir dille anlattığı öykülerden oluşuyor.
Öykülere, Refael'in birer eskiz tadında çizdiği ve renklendirdiği resimler eşlik ediyor. Yer yer doğrudan şiirle anlatım yoluna da gidilmiş.
Ana akım mimarlar değil hayat
Kitapta üç öykü yer alıyor. Birinci öykü "Yıkılış"ta Refael, Pera'daki ilk işi 1981'de yaptığı Bereket apartmanındaki onarım/yenileme çalışmasını, o iş çevresindeki insanları anlatıyor.
İkinci öykü 'Gökten Taş Yağıyordu'nun konusu Dalan'ın darmadağın ettiği Tarlabaşı'nda açılan bulvarın kıyısında ayakta kalan bir bina. Uzunca bir zaman süreci içinde binanın ve çevresinin uğradığı değişim anlatılıyor.
Üçüncü öykü "Balyoz"a konu olan bina Galata Kuledibi dolaylarında ve anlatılanlar yakın tarihlerde, 2012'de geçiyor. Bir yayıncı çiftin yüklüce bir para ödeyerek satın aldığı dairenin yenilenmesi beş ayda tamamlanıyor. Refael sadece bu yenileme işini değil, işin "kahraman"larını, örneğin yıkımcı, marangoz, duvarcı ustalarını, ayrıca komşuları da anlatmış.
Kitapta mimarlıktan söz ediliyor. Ama anlatılan olaylar, hoş görünümlü parlak mekânlarda, eski köşklerde, gösterişli plazalarda geçmiyor.
Refael'in anlattıkları, öyle "yıldız" mimarların, ana akım mimarlığın tasarımlarına ilişkin değil, Kitaptaki gerçek yaşam öyküleri, bir anlamda İstanbul'un orta yerinde yapılan "reel mimarlık" diyebileceğimiz, mimarların büyük bir çoğunluğunun yaptığı işlere benzer çalışmaların yan ürünlerinden oluşuyor.
Ama yazar/mimar bu işlerin çevresinde gelişen olaylara, olayların kahramanlarına duyarlı gözlerle ve reel dünya ile bağlantılarını kurarak bakmasını biliyor.
Darmaduman + bellik yitimi = Darmademans
Kitabın adındaki "Darmademans" yazarın geliştirdiği bir adlandırma.
Söylediğine göre, "darmaduman" ve "demans" sözcüklerini birleştirerek oluşturmuş.
Bölgedeki düzensizliği ve yaşanan kentsel bellek yitimini böyle anlatmak istemiş.
Bakarsınız sözcük tutar, kalıcı olur ve bundan sonra benzeri durumlar için kullanılır.
Pera, yani Beyoğlu, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından bu yana hızla yaşanan bir değişim sürecinden geçiyor. Kent merkezlerinde kalan eski yerleşimlerin başına gelenler burada da yaşanıyor.
Özellikle 1980 sonrası Dalan dönemi yıkım/"yenileme" girişimleri bölgeyi siyasilerin, spekülatörlerin ve bunlara karşı direnen mimarların, kent savunucularının ilgi odağı haline getirdi. Pera ve bitişiğinde Galata'da, şimdi "elitleşme" diye adlandırabileceğimiz bir süreç de söz konusu.
Buralara "eskiyi seven" görece varlıklı "yeniler" yerleşiyor. Pera Darmademans'ta anlatılanların böyle karmaşık bir kentsel arka planı var.
Kitapta, kısa kısa o kadar çok "kahraman"ın yaşamına değinilmiş ki, anlatılanlar tek tek ele alınsa ve ayrıntılarıyla anlatılsa uzunca bir roman çıkar...
Kişiler, olayların geçtiği mekânlar, yaşanların güncelle bağlantısı o kadar canlı özetlenmiş ki, kitap bir filme, uzunca bir TV dizisine kaynaklık edebilecek nitelikte. Pera Darmademans aslında belgesel özelliği taşıyor.
Dolayısıyla bu kitaptan niçin bir belgesel film çıkmasın?
Mete Göktuğ'un dedikleri
Pera/Galata deyince buraları mesken tutan bir başka mimar dostumuzu hatırlamamak olmazdı.
Eşi Nadire ile birlikte, 1990'ların başlarında, Kuledibi'nde satın aldıkları eski İngiliz Karakolu'nu elden geçirerek hoş bir restorana dönüştüren sevgili Mete Göktuğ'a Pera Darmademans'a ilişkin düşündüklerini sordum. Sağolsun, hemen yanıtladı. Sözü ona bırakayım. Bakın ne dedi:
"Demans bilindiği gibi bir unutkanlık, hafıza yitimi hastalığı. Pera'daki düzensiz ve geçmişe duyarsız yıkım ve yeniden yapım çalışmaları tarihin izlerinin yok olmasına sebep olmuştur.
"Tarlabaşı Caddesi Pera'nın en önemli caddelerinden biriydi. İki tarafı tıraşlanarak genişliği 9 metreden 50 metreye çıkarılınca tanınmaz hale geldi. Kitaptaki ikinci öyküde; 'Gökten Taş Yağıyordu'da bu olay epey etraflı bir şekilde anlatılmaktadır.
"Esasında 6-7 Eylül 1955 olayları Pera'nın çehresinin değişmesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Pera'da oturan nüfus gördüğü baskı sonucu İstanbul'u terk edince yerlerine Anadolu'dan göç edenler gelir. Nitekim, birinci öyküde, 'Yıkılış'ta adı geçen Camcı Abuzer bunlardan biridir.
"O tarihlerde mimarların ne bireysel, ne de örgütsel olarak sosyal değişime müdahale etme yetenekleri vardı. Yeni yerleşenlerin ihtiyaçlarını giderme yönünde faaliyet gösterebilirlerdi ancak.
"Demans'ın (Bunama'nın) ancak halkın, mimarların gerçek katılımıyla engellenebileceği, sağlıklı bir gelişmeye dönüşebileceği kesindir. 45 yıl kadar önce, mimarlar ve örgütleri 'Planlamaya Halkın Katılımı'nın gerekliliğini çeşitli vesilelerle gündeme getirmişlerse de başarılı olamamışlardır.
"Bu süre içinde doğrusu bir adım ileri gidilmemiş, gidilememiştir.
Hatta "Gezi Direnişi"ni unutmamak lazım. En demokratik tepkiler, gezicilerin müebbetle yargılanması sonucunu doğurmuştur.
"Sormak lazım: Vernudachi Apartmanı'nın cephesine konan güvercin nerede?"
Vernudachi apartmanına konan güvercin
Mete Göktuğ'un sözünü ettiği Vernudachi Apartmanı, kitabın birinci öyküsündeki Bereket Apartmanın, yenileme çalışması sonunda ortaya çıkan eski özgün adı.
Apartman ve cephesine konan güvercin, Refael'in kitaptaki bir şiirinde geçiyor. Şiir, Mart 2016'da Beyoğlu'nda meydana gelen intihar saldırısına duyarlı bir gönderme. Şiirin bir bölümünü aktararak Mete'nin sorusunu yineleyelim:
"...o sırada / gene beyoğlu'da/ yeni çarşı caddesinde/ vernudachi apartmanının/ yanı başında/ bir güvercin gördüm/ bekliyor/ kimi bekliyorsun kuşum/ dedim/ mimarları bekliyorum dedi... Sen ne iş yaparsın diye sordu/ mimarım dedim/ iyi o zaman sen inşa et barışı dedi ve uçtu gitti."
Biz de soralım: Güvercin şimdi nerede? Ve sadece mimarlar değil, bütün duyarlı insanlar güvercinin dediklerini duyuyor mu?(AŞ/PT)
* Rafeal Avidor, Pera Darmademans, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ve Mimarlık Vakfı ortak yayını İktisadi İşletmesi Yayını, Ocak 2019, İstanbul, 120 sayfa.