Hapishanede tahliye beklentisi ve durumu heyecanlı, sevinçli bekleyişlerin en başında gelir.
Koğuşdaşım Hatice Şahin yedi yıllık tutsaklığını 23 Şubat'ta tamamlayacaktı!..
Tesadüf bu ya!
Benim duruşma tarihim de 23 Şubat'tı...
Hatice'nin cezasının bitmesi, benim tahliye olma ihtimalim doğal olarak koğuşun havasını değiştirmişti.
Buralarda her daim sevincin yol arkadaşı ihtiyat olsa da; yine de umutlu beklentiler ağır basıyor.
Bu defa da sevincimiz uzun sürmedi.
Önce geçtiğimiz Salı günü Hatice'nin tahliye edilmeyeceği haberiyle sevincimize gölge düştü!
O gün bu kötü haberle ilgili yorumlarla geçirdik zamanı.
Oysa Mürvet ve Ayla habire gün sayıyorlardı. Her sabah o günü bitmiş farzedip, şu kadar gün kaldı diyerek güne başlıyorlardı...
Perşembe sabahı beni duruşmaya gönderdikten sonra Hatice hevali sokaklara göndereceklerdi.
Akşam da tahliye olursam beni uğurlayacaklardı.
Çarşamba günü Hatice kurum müdürüyle görüşünce; o güne kadar içimizde sakladığımız irili ufaklı umutlar da yerini öfke ve kızgınlığa bıraktı.
27 Kasım'da slogan atıp, Kürtçe türkü söyleyip, halay çektiği gerekçesiyle iki ay iletişim cezası vermişlerdi Hatice'ye...
Disiplin cezaları ile ilgili hukuki prosedüre göre; hükümlü mahpusun disiplin cezası yürürlükte değilse, tahliye olması gerekir diye biliyoruz.
İlgili yasada da böyle bir madde var!
Ve normal olarak biz de bu doğrultuda mantık yürütüyoruz.
Tabii bunu yaparken, memleketteki adalet ne de mantıkla bir ilgisinin olmadığını gerçeğini gözden kaçırıp unutmuyoruz!..
Hatice'nin disiplin cezası yürürlükte değil. Taa 7 Mart'ta hep birlikte İnfaz Hâkimliği'nde ifade vereceğiz.
Yani bu disiplin cezasıyla ilgili sürecin daha ne kadar devam edeceği, sonucun beraatle mi, onamayla mı biteceği bilinmiyor.
Ayrıca İdare Gözlem Kurulu kararını İnfaz Hakimliği onasa bile, Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz etme hakkı var!
Neresinden bakarsanız bakın, hukuki süreç en iyi ihtimalle bir-kaç ay sürer. Ki, Hatice Kürtçe savunma yapacağı için de, bu savunma kabul edilmeyeceğinden, süreç çok daha fazla uzayacak.
Hatice bakımından durum böyle iken, hapishane İdare Gözlem Kurulu yönetmeliğin "Disiplin Eylemi Nedeniyle İyi Hal Kararı Verilmesine Engel Haller ve Şikayet" bölümünün 134. Maddesinin 2. Bendinde yer alan:
"(2) Hükümlünün, disiplin cezasını gerektiren bir eylemi işlemiş olmasına rağmen, koşullu salıverilme tarihinde bu eyleminden dolayı disiplin soruşturması henüz sonuçlandırılmayanlar hakkında iyi hal kararının verilip verilmemesi idare gözlem kurulunca taktir edilir" hükmüne dayanarak Hatice'nin tahliye edilmeyeceğine karar vermiş.
Yani yönetmeliğin kendisine tanıdığı takdir hakkını Hatice'nin aleyhine kullanmış İdare Gözlem Kurulu.
Adalet sistemine bakar mısınız?
Anti-demokratik adaletsiz olması bir yana; neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Yasa maddesi hükümlü tutsağın tahliyesine dair bir çerçeve çiziyor.
Hemen altına da bir başka madde ekliyor. Ve diyor ki; takdir hakkı sizindir.
Bu durumu tutsağın lehine de kullanabilirsiniz, aleyhine de.
Tabii hapishaneler tarihi ve gerçeği bu takdir haklarının Hatice örneğinde olduğu gibi aleyhte işlendiğini gösteriyor.
Gelinen noktada, bir onama merci gibi çalışan infaz Hakimliği'ne itiraz etti arkadaşlarımız.
Yanıt ne zaman gelir? Hukuksuz, keyfi ve insan vicdanını, adalet duygusunu ayağa kaldıran bu haksız karar kaldırılır mı? Hatice'yi daha fazla mağdur olmadan sokaklara gönderebilir miiyiz?
Yoksa aylarca süren bu prosedürün ardından gelecek bir onama ile cezanın yürürlüğe konulması... iki aylık disiplin cezasının bir de üç aylık kaldırmasının uygulanması yoluyla, fiilen Hatice'nin infazının yakılması demek olan bir süreci mi bize yaşatırlar?!
Bütün bu sorunların yanıtlarını yaşayarak göreceğiz.
Hatice'nin tahliye edilmeyeceği haberiyle bozulan moralimizi, benim tahliye olma ihtimalimle azıcık düzeltmeye çalışsak da.
Bildiğiniz gibi o da olmadı.
Yüzünü bahara dönmüş bir zamanda... Ömrümün avuçlarının sıcaklığını yüreğimde hissederek, sokaklarda elele yürümek...
Dallarına su yürümüş ağaçlardaki taze filizlere dokunmak...
Toprağın kokusunu içime çekmek...
Kadıköy'den hala yerlerinden edilmediyseler, altı yoldaki çiçekçi kadınlardan bir kucak dolusu nergis, fulya, sümbül, papatya almak...
Uçsuz bucaksız gökyüzünün maviliğinde erimek...
Bütün sevdiklerimle, Akoyla, ailemle vefalı dostlarımla, arkadaşlarımla doyasıya kucaklaşmak... Ve daha bir çok dilek, istek düş vardı!
Ama olmadı!...
Özel yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının; "suç vasfı, delil durumu..." diye başlayan, "tutukluluğun devamına..." diye biten önerisini bir kez daha onayladı.
Böylece umutlarımız, "Şimdi İstanbul'da olmak vardı!" düşleri bir başka bahara kaldı.
Oysa bu baharda Hatice ve benim 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs' a katılma planımız vardı.
Yıllardır ayrı düştüğümüz İstanbul'un Diyarbakır'ın meydanlarında: Coşkulu, cıvıl cıvıl, rengarenk kadın kortejlerine; sarı, yeşil, kırmızıya boyanmış Newroz meydanlarını dolduran insan seline; kızıl bayraklarla Taksime'e akan Kürtlere karışacaktık!
Umarım sevgili Hatice ile ilgili alınan bu haksız karar iptal edilir ve ortak düşlerimizi bir başka bahara ertelemeden hepimizin adına gerçekleştirir.
Bütün umut ve planlarım(ız) bir başka bahara kalsa da; bizden bütün meydanları dolduracak herkese; coşku yüklü selamlar, sevgiler!..
Ve 8 Mart'ı yaratan ve bugünlere taşıyan, kadın özgürlük mücadelesinde yitirdiğimiz kadınları sevgiyle, minnetle anıyor...Tüm kadınların 8 Martını kutluyorum! (FE/BA)
* Füsun Erdoğan, Kandıra, 25 Şubat 2012