23 Şubat'ta bir kez daha Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde (ACM) olacağım(ız)ı, ilk sorgum(uz)dan itibaren dile getirdiğim(iz)i gerçekleri bir kez daha ifade edeceğim(iz)i içeriden dışarıya farklı kanallarla bu kaçıncı seslenişim ve daha kaç defa duruşmaya, katıldım çağrısında bulunmak zorunda kalırım?
Bilmiyorum!
Ancak bildiğim bir şey var ki; içeride sayımızın her geçen gün hızla arttığı. Bu kitlesel gözaltı ve tutuklamalarla toplumda korku ve kaygının egemen kılınmaya çalışıldığıdır.
En son dün akşam (3 Şubat) CNN'de Şirin Payzın'ın sorularını "yanıtlayan" Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç' ı izledim..
Tutuklu gazeteciler ve Kürt siyasetçilerle avukatlara, aydın ve yazarlara yönelik gözaltı ve tutuklama saldırılarına yönelik sorulara dair her fırsatta tekrar ettikleri Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümeti'nin iddialarını yeniledi, savundu Arınç.
Onlara göre hapishanelerde tutuklu gazeteci sayısı yediiiyi sekizi geçmezmiş!
Tutuklu olduğu söylenen kişilerin önemli bir bölümünün mesleği gazetecilik değilmiş!
Mesleği gazetecilik olanlar da, gazetecilikten dolayı tutuklanmamışlarmış!
Hepsi Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında terör örgütü üyeliği, yöneticiliği ve propagandasından yargılanıyorlarmış! Vesaire, vesaire...
Öncelikle kimin gazeteci olduğuna, bir gazete yada radyonun televizyonun yayın çizgisinden, fikirlerinden dolayı üzerinin çizilerek yok sayılması hakkı ve yetkisine ne Arınç ne de Hükümet' inin sahip olmadığını belirtmeliyim.
Ve anlayışınıza sığınarak bu hafta Bülent Arınç ve aynı ezberi tekrarlayarak gerçekleri çarpıtanlara özetle kendi dava dosyam üzerinden yanıt vermek istiyorum.
Özet, diyorum. Çünkü, yakalanmam, sorgulanmam, tutuklanmam, iddianame bekleyişi, yargılanmam ve cezaevi günlerime dair ayrıntıları bianet'in "Hapis Gazeteciler 'Suç'larını Anlatıyor" dizisinde anlatttım.
8 Eylül 2006'da gözaltına alındım.
12 Eylül'de ise tutuklandım.
Tutsaklığımın da altıncı yılındayım!
Gözaltına alınmamdan tam sekiz ay sonra iddianame hazırlandı. Ve 26 Ekim 2007'de de ilk duruşma günü verildi.
Avukatlarımız dava dosyasının fotokopilerini aldıklarında, polisin savcılığa eksik dosya gönderdiğini fark edip, dosyaların tamamlanmasını istediler.
Mahkeme heyetinin istediği eksikleri polisin tamamlaması, tam iki duruşma daha savunma yapamamamıza mal oldu. Yani, 2006 Eylül'ünden 2008 baharına kadar sorgusuz sualsiz mahpus yattık!
İddianame 292 sayfa... Dava dosyaları ise kırkı aşkın klasörle üç bin küsur sayfadan oluşuyor.
Aslında biz hapis gazetecilerin şahsında çalıştığımız kurumlar, radyo ve gazeteler yargılanıyor. Bizlerin dava dosyaları üzerinden muhalif, özgür basına ve çalışanlarına aba altıdan sopa gösteriliyor.
CNN ekranlarından Şirin Payzın'ın sorularını "yanıtlayan" Bülent Arınç ve diğerleri asılsız iddialarını kamuoyunun gözünün içine baka baka tekrar ediyorlar.
Bizleri "terör örgütü üyesi, yöneticisi" ilan edip, TMK kapsamında yargılanıyor olmamıza da bu iddiaların kanıtı olarak kullanılıyorlar.
Gizlisi- saklısı yok:
Evet, hepimiz TMK'den Özel Yetkili ACM'lerde yargılanıyoruz!
Hakkımızda örgüt üyeliğinden, yöneticiliğine değişik maddelerden hapis cezaları isteniyor.
Ben de, eşim de (tahliye olsa da), Sedat Şenoğlu da bu dosyada yasadışı örgüt yöneticisi olmakla itham ediliyoruz. Ve hakkımızda ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyor.
Bu ülkede örgüt üyesi, yöneticisi olarak itham edilmek ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanman, "terörist", "terör suçlusu" ilan edilmek için her hangi bir yasadışı fiilde bulunmak gerekmediğini tekrarlamak isterim.
2006'dan beri polisin yaptığı operasyonlara ve iddianamelere bakıldığında benzer örneklerin fazlasıyla olduğu rahatlıkla görülebilir. Ancak bu ne Arınç'ın ne de TMK'nin yeni halinin mimarı olan AKP Hükümeti'nin ve sözcülerinin, destekçilerinin yandaşlarının işine gelir!
Mesela, dahil edildiğim bu dava dosyası iddianamesi bana polis imalatı iki bilgisayar çıktısı dışında "sen şu şiddet fiiline karışmışsın, şu şu yasadışı fiilleri gerçekleştirmişsin iddiasında" bulunmuyor. Böyle bir maddi kanıtı da yok.
Diyor ki,
"Şüpheli Füsun Erdoğan'ın Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs örgütün yöneticisi olmak suçlarından ve ayrıca örgütün merkez komite üyesi olması ve örgütün mali işler ve legal alanda faaliyetlerinden sorumlu olması sıfatıyla örgütün yöneticisi konumunda bulunduğu bu sebeple 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle örgüt üyelerinin işlediği tüm suçlardan TCK'nın [Türk Ceza Kanunu] 314/3 maddesi yollamasıyla TCK'nın 220/5 maddesi uyarınca asli fail gibi sorumlu olduğu " (iddianame sf. 226) iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanmama karar verilmiş!
Özetle durum bu!
Gördüğünüz gibi bir gün herkes benim/bizim gibi birkaç tuş darbesiyle illegal örgüt üyesi yöneticisi ilan edilerek yasadışı bir örgüt dosyasına monte edilebilir. Kendisini Özel Yetkili ACM'lerden birinin karşısında bulabilir!
Dolayısıyla içerideki sayımız daha fazla artmadan, henüz dışarıda ses çıkarabilecek meslektaşlarımız, devrimci-demokrat, yurtsever kişi ve kurumlar varken; AKP Hükümeti'nin bu topyekûn saldırılarına "yasal" kılıf olan TMK ve Özel Yetkili ACM'leri tarihin çöp sepetine atmak için 23 Şubat 2012'de Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi'ne hepinizi bekliyorum/z.
* Füsun Erdoğan, 4 Şubat 2012, Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishanesi.