Kalabalık bir berber dükkânı, sohbet eden müşteriyle berberlerin sesleri bir yana, birden fazla elektrikli tıraş makinası ve saç kurutma aletinin aynı anda çalışmasıyla gayet kaotik bir ortama dönüşebilir; hele de salona yüksek volümlü televizyon yayınının sesi yayılıyorsa gürültüye tahammül sınırlarınız zorlanır, içinize kapanma kapasiteniz düşükse iyice yükselmiş desibellere karşı çareyi, dükkânı aniden terk etmekte bulabilirsiniz.
İhtimallerden biri kakofoniyi katmerleyen, savaş haberlerini bir magazin programı veya skorun ön planda olduğu bir futbol maçı şeklinde aktaran propaganda öncelikli televizyon kanalını değiştirtip en azından bir müzik kanalına geçmek de olabilir.
Nitekim bazılarımız kıyameti hatırlatan dünya gündeminden bir süreliğine de olsa uzaklaşabilmek ve rahatlamak üzere, sinekkaydı tıraş mazeretiyle müdavimi olduğu berberin sihirli ellerine teslim olduğunda bilhassa masajın hedonist getirilerine odaklanır.
Özellikle Türkiye’de, narsisizmi körükleyen bol aynalı berber dükkânlarında geniş spektrumlu masaj kültürü kuaförlerin genelde uzağından bile geçemediği zirvelere ulaştığından kadınların kıskançlığına yol açar, içinde teşhircilik unsurları taşıyan homoerotik ve orjiastik nüanslı pratiğe özenmelerine sebep olur.
Dingin atmosfer
Gurbette aynı işe soyunmuş Türk veya Kürt berberlerin sayısı gayet yüksek olup bilhassa Avrupalı meslektaşlarına göre çok daha tesirli tıraşlara imza atsalar da masaj yoğunluğu memleketteki kıvamına kolay kolay erişemeyebiliyor.
Berlin’de Lübnan ağırlıklı Salon Kassem’de ise masajdan eser yok, fakat televizyonda Ortadoğu coğrafyasını kavuran savaş haberleri küçücük dükkânın nispeten sessiz gurbetçi ahalisini kesinlikle etkiliyor.
Göçmen mahallesi olarak tanınan Kreuzberg’in Bergmannkiez mıntıkasında, altı basamakla inilen mütevazı salon Suriyeli film yönetmeni Khaled Mzher’in dükkânla aynı adı taşıyan çalışmasına ev sahipliği yapıyor.
Sinema sanatı eğitiminde uzmanlaşmış Berlin merkezli DFFB’nin himayesinde ortaya çıkmış 2023 Almanya yapımı 26 dakikalık siyah beyaz filmin künyesindeki kurmaca ibaresi seyirciyi biraz düşündürse de Salon Kassem’in savaşlarla çalkalanan yerküreye her hâlükârda layıkıyla barış mesajını ulaştırdığı söylenebilir.
Sonuçta, ayrımcılığa ve ırkçılığa mutlaka tabi tutuldukları yabancı bir memlekette yaşayıp taraflı bir televizyon kanalının propagandasına maruz kalmalarına rağmen berber dükkânındakilerin sağduyularını koruyabildiklerine filmin bizi inandırmaya çalışması manidar. Fanatizme prim vermeyen, ciddi ve ağırbaşlı Ortadoğulu profilinin son senelerde Avrupa’da sık sık hadise yaratmış, aniden parlayan öfkeli güruhlarla birebir kontrast halinde olduğunu da söyleyebiliriz.
Yorgunlar, mutsuzlar, belki ümitsizler, fakat saygısız asla değiller. Korunaklı bir ortam olarak berber dükkânında, sürü psikolojisinin verdiği ivmeyle ille de dikkat çekmeye çalışan iktidarsız ve tatminsiz delikanlılar misali, mastürbatif şekilde yaygara koparmıyorlar.
Savaş çığlıkları
Filmin çekildiği dönemde Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı başlattığı saldırı haberleri televizyondan dükkâna yayılıyor, Ortadoğulu olmanın bilincine sahip bazı müşterilerin yüzünde sanki çaresizlik okunuyor. Memleketlerindeki adaletsizliklerden veya birebir savaşlardan kaçarak mecburen geldikleri Almanya artık ikinci vatanları haline gelmiş olsa da kökenlerine bağlılar ve günün birinde avdet etmeyi mutlaka düşünüyorlar.
Yemen’e yönelik müdahaleye karşı dünya siyasetçilerinden gelen barışçıl tekliflerin lanetlenmesi Arapça yayın yapan televizyon kanalından bildirilirken Suudi şarkıcı Rabeh’in şaşaalı konseri sanki savaş tamtamlarının gümbürtüsünü amplifiye ediyor.
Mekânda tanıdıklarımız arasında mültecilik statüsündeki belirsizlikler yüzünden ülkesine senelerdir dönemeyen Lübnanlı da mevcut, Suriye’deki kampların birinden gelmiş Filistinli de; neredeyse asimile olmuş sempatik ve yakışıklı bir Eritreli farklı bir profil çizerken sonuçta tümünün kendilerini Almanya’da olduğu kadar memleketlerinde de ecnebi hissetmeleri ortak paydaları.
Müşteriler arasındaki konuşmalarda Türkçe’nin de kısaca duyulduğu salonda Irak ordusunun Tikrit’e doğru ilerlediği haberini İran’la mutabakat kurmak isteyen Batı’ya inat Netanyahu’nun liderliğindeki İsrail’in “Sonuna kadar gitme” tehditleri izliyor, gözler televizyon ekranlarına adeta kilitleniyor.
Savaş gemileri bir reklam filminin fiyakalı çekimleriyle resmigeçitteyken Birleşik Arap Emirlikleri propagandası ayyuka çıkıyor.
Tek çare barış
Neyse ki savaş çığırtkanlığı yapan televizyon kanalının çatlak sesi filmin tümüne yayılmış değil. Savaş mağduru bir diyarın evladı olan yönetmen bize daha çok berber dükkânının huzurlu bir sığınak olarak portresini sunmak istiyor sanki. Filmin esas kahramanı sayılabilecek Lübnanlı berber ve tıraş ettiği küçük oğlunun tatlı muhabbeti seyircinin tebessüm etmesini mutlaka sağlayacaktır.
Filmin sevimli afacanının yukarıda bahsettiğim Eritreli Efrem kadar, kurmacanın belgesel gibi algılanmasında payı yüksek.
Bu arada, televizyonun suskun olduğu anlarda ritmik makas darbelerinin, fırçaların, suyun, tene temkinlice değdirilen usturaların, hatta tüy almak için gerilmiş ipliklerin sesini bile duyabiliyoruz.
Tıraş sonrası saçlarını yıkatmanın konforunu yaşayanları da unutmayalım.
Esasen kozmetik ve estetik müdahaleler mevzubahis olsa da berber salonu, müşterileri için kesinlikle çok daha fazlası anlamına geliyor.
Fakat ne yazık ki filmin çekildiği dönemden günümüze yalnız Ortadoğu coğrafyasında değil, tüm gezegende katmerlenerek devam eden savaşlar silah endüstrisinin ekmeğine yağ sürmeye devam ediyor, tercihleri daima barıştan yana olanların ümitlerini ayakta tutmayı sürdürmeleri gibi. (MT/AS)