Aynada kendime bakıyor, yüzümü inceliyorum. Bir değişiklik başladı mı acaba? Yüz hatlarım aynı, görünümümde fazla bir değişiklik yok ama işte gözlerim kızarmış, yüzüm solmuş, rengim kaçmış. Tamam artık belli olmaya başlamış. Yavaş yavaş boğazımdan başıma doğru ilerliyorlar. Yakında beynimi de ele geçirecekler.
Öfkeyle aynaya doğru en kalın, öksürüklü ve çatallı sesimle bağırıyorum:
- Bedenime sahip olabilirsiniz ama ruhuma aslaaaa…
Evde kimse yok. Ayna önünde bağırmalarını duyup da “bizim kız keçileri kaçırdı vah vah” diyecekler korkusunda değilim. Benim korkum başka. Bedenimi ele geçirenlerden korkuyorum. İçimde korkunç bir savaş sürüyor. Öyle kolay pes etmem ben. Direniyorum. Savaş tüm hızıyla sürüyor. Ateşler içindeyim. Savaşta ateş altındayım. Onlar saldırıyor ben savunuyorum.
Banyodaki aynanın karşısından ayaklarımı sürüyerek yatağıma geçiyorum. Bilgisayarım nerde? Daha fazla bilgi toplamalıyım. Savaş istihbarat ile kazanılır. Evet kimmiş bu beni hedefe koyup bedenimi ele geçirmeye çalışan yabancı mihraklar? İyice öğrenmeliyim. Ona göre yeni savaş yöntemleri geliştirmeliyim.
Hemen açıyorum sevgili Vikipedi’mi. Düşmanımın yedi sülalesini öğrenmekle işe başlıyorum.
Yedi sülale şöyle tanımlanıyor: Takım( virales) familya (viridae) alt familya (virinae) Cins (virüs) tür(virüs). Yedi sülale buymuş işte. Ayy çok bilgilendim ama hiç işime yaramadı. Peki ne yapıyormuş bu yedi sülalesi ile savaştığımın virüsü?
Efendim bu virüsler bir hücrenin üstüne konunca o hücrenin metabolizmasını kullanarak kendilerini kopyalarlarmış. Bazıları ele geçirdikleri hücreyi değiştirirken öldürür bazıları da sadece yapısını değiştirirmiş. Cinsine göre. Bunlar ancak ışın mikroskobu ile görülebilecek kadar küçükmüş. Yani göze görünmüyor, kendi omurgası bile yok DNA, RNA filan hak getire. Ama gelip benim içime yerleşmiş binlerce milyonlarca milyarlarla çoğalıp duruyor. Hücrelerimi ele geçiriyor ben de salak salak bekliyorum ateşim düşecek diye öyle mi?
Hayır…
Öyle beklemekle olmaz. Kalk kızım doktora gideceksin. Onlar sana neyle saldırıyorsa sen iki misli ile karşılık vereceksin. Onları yenip, yok edip kahredeceksin.
Ateşler içindeyim ama o hırsla yataktan fırlayıp üstüme kalın bir şeyler giyip kapıdan çıkıyorum. Merdivenleri inerken başım dönüyor. Dişimi sıkıyorum. Hangi doktora gitsem? Beni tanıyan aile hekimime. Üstelik dahiliye mütehassısı. Yani içişlerimde ne olduğunu bana en iyi anlatacak hekim. Daha kapıdan odasına girerken bezgin bir ifade ile bakıyor.” Niye geldin git eve yat” diyor.
Ben anlatmaya başlarken sözümü kesiyor:
- Günde 50 – 60 kişi geliyor. Hepsine aynı şeyi söylüyorum. Viral bir hastalık. Grip. İlacı yok. Virüsün ilacı yok. Eve gidip yatacaksın. Bir hafta - on gün.
Tamam da doktor çok da öksürüyorum. Ciğerlerim sökülüyor.
- Eee öksüremezsen o zaman gel. Öksüreceksin ki balgam sökülsün. Hatta sana bir de ilaç yazayım daha fazla balgam söktürsün. Suya at erisin iç. Bunlar semptomları hafifletmeye yardımcı ilaçlar. Ama bil ki grip viral bir hastalıktır ve ilacı da yoktur.
Ama sadece öksürmek değil midem bulanıyor yemek yiyemiyorum, bağırsaklarım bozuldu, bayılacak gibi hissediyorum.
- Eee tabi bütün vücudu etkiliyor. Sadece bir yere değil her yere saldırıyor.
Peki doktor peki çok yardımcı oldun. Haydi eyvallah diyerek çıkıyorum. Doktor beni virüslerimle savaşımda baş başa bıraktı. Sağlık ocağında doktoru sırası bekleyen kadınlar konuşuyorlar.
“ Bu grip Suriye virüsündenmiş. Bizim evde herkes yatıyor...”
Haydaaa… Halkımız hemen bulur ismini de koyar böyle. Ben Vikipedi’de virüs familyası arayana kadar halkımız adını bile koymuş. Suriye virüsü. Demek kaç günlerdir benim içimde süren savaş Esed güçleri, Kaideciler ve Nusracılar gibi çeşitli unsurlar da içeriyormuş. Haa şimdi anlaşıldı. Neden öksürürken öyle akciğerlerim yırtılır gibi oluyor. Hani o adamın kalbini çıkarıp yiyen Nusracılar mı neydi. Onların virütik öğeleri demek ki akciğerlerime yerleşti. Parçalayıp yiyorlar ciğer dokularımı. Midemi bulandıranlar da Kaideciler olabilir. Ara sıra öksürdükçe balgamla bu unsurların bir bölümünü atıyorum ama onlar hızla çoğalıp hücrelerime sızmaya devam ediyorlar. Hücre hücre bir sokak savaşı sürüyor içimde. Acaba hücrelerimin kaçta kaçını ele geçirdiler?
Hemen bir parasetamol yutuyorum. Ateş düşürücü. Parasetamolun hücrelere nasıl bir etki mekanizması olduğu bilinmiyormuş ama ateşi düşürdüğü kesin. Acaba hangi tarafta yer alıyor bu ilaç. Benden yana mı yoksa virüslerden yana mı güç koyuyor da ateşkes sağlıyor bilemiyorum. Aynen Türkiye’den Suriye’ye giden silahlar gibi. Kimin eline geçiyor belli değil. Akşama doğru ateşkes bozuluyor ve ateşim yine 39’a vuruyor. Hayaller görüyorum. Virüsler bütün bedenimi ele geçirmiş.
Ben artık o bütün vücudumu saran Suriye virüslerini örten kocaman deri bir örtüden başka bir şey değilmişim. Suriye virüsü beni ele geçirmiş. Ben bir insan değil bir virüsüm artık.
Virüsün etimolojisinde ne yazıyordu? Virüs kelimesi Latince zehir anlamına geliyormuş. 1892 yılında virüslerin varlığı keşfedilmiş. Virüs keşfedilmeden önce 1728’de ilk kez “ Bulaşıcı hastalığa neden olan ajan’ kelimesi kayda geçmiş. Yani virüs bir ajan.
Eyvaah ben artık bir Suriye virüsü ve Suriye ajanı mıyım?
Yahu şu savaş çıkmadan önce Halep’e gitmeyi planlıyordum. O güzelim taş evleri görmek istiyordum. Ben Halep’e gidemeden Halep geldi beni buldu.
Yeni yıla bir Suriye ajanı ve Suriye virüsü olarak mı gireceğim acaba? Şu gövdemin yüzde kaçı benim hücrelerim yüzde kaçı virüslerden oluşuyor? Hani beden yağ oranını filan ölçen tartı aletleri var ya. Acaba insanın içindeki sağlam hücrelerle virüslerin ele geçirdiği hücrelerin oranını ölçen bir tartı da yapmışlar mıdır? Nereden öğreneceğim yüzde kaç benim, yüzde kaç virüsüm?
Virüsler ellerinde silahlar üstüme üstüme geliyorlar. Öksürük ve ter içinde uyanıyorum. Oturup durumumu kayda geçiriyorum. Yazımı Nadire’ye göndereceğim. “Böyle de yılbaşı yazısı mı olur?” diye düşünecek. Ama ne yapayım. Yeni yıla ben ben olarak mı yoksa bir Suriye ajanı olarak mı gireceğim bilemiyorum. Bu durum çok önemli. Suriye virüsü ile savaşım sürüyor. Ben öyle kolay pes etmem. Ama hangi ben. Ben olan ben mi, yoksa Suriye virüsü olan ben mi? Bilemiyorum.
Yeni yılda aydınlanacak mesele. Yeni yılda pek çok şey aydınlanacak. Hepinize aydınlık ve virüslerden uzak güzel yıllar dilerim.
Not: Bize oldukça namuslu ve düzgün reklamsız bir bilgi kaynağı sunan Vikipedi’ye arasıra cimriliğim tutmadığı zamanlarda bir 50 kağıt bağışta bulunmanın huzuru bu savaşta yardımcım olsun…