İslamiyet dininin kurucusu ve peygamberi Muhammed'i terörist olarak gösteren karikatürler konusunda, ne gazeteler ne de Batı dünyasının siyasi yetkilileri, İslam dünyasının tepki ve kızgınlığını azaltmak için özür diledi.
Tam aksine, Batı dünyasında halen egemen görüş, bu karikatürlerin yayınlanmasının basın özgürlüğü çerçevesinde mütalaa edilmesi yönünde. Eylül ayında İskandinav ülkelerinde yayınlanan karikatürler Şubat ayında da Fransa, İtalya, İspanya gazetelerinde de yayınlandı. Üstelik de basın özgürlüğünü desteklemek amacıyla iktibas edildi.
Sınırlar
Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü büyük ölçüde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Batı Avrupa olmak üzere dünya gündemine hem siyasi, hem hukuki hem de mesleki-teknik (Medyatik) bir kavram olarak girdi.
Bu kavram, kaçınılmaz olarak farklı hukuk anlayışları, kültürel gelenekler ve uygulamalar nedeniyle, üstelik de siyasal, toplumsal, hukuki, kültürel hatta ideolojik bir boyut da içerdiği için, bütün dünyada üzerinde herkesin her sözcüğüne, her virgülüne onay verdiği, yani herkesin tamamıyla hemfikir olduğu bir kavram haline gelemedi.
Gelmesi de bu çeşitlilik içinde zaten mümkün değildi. Yine de gerek yasa hükümlerini yani teoriyi, gerekse uygulamaları taradığımızda basın özgürlüğünün muğlak, her anlama çekilebilecek boş bir kavram olmadığını kanıtlayan bir çok tanım, çerçeve ve kısıtlama da mevcut.
ABD'yi devre dışı tutarsak, Avrupa hukuk anlayışında ve uygulamalarında basın özgürlüğünü sınırlayan en az dört alan var:
* Şiddet övgüsü, şiddet çağrısı
* Başta ırkçılık olmak üzere her türlü ayrımcılık
* Pornografi
* Hakaret
Söz konusu bu dört edim, basın kanunları ve basın meslek ahlak ilkelerinin yanı sıra ayrıca zaten ceza kanunlarında da yasaklanmış durumda.
Muhammed karikatürleri hakaret ve ayrımcılık ilkesine aykırı
Muhammed karikatürlerine baktığımızda, bunları basın özgürlüğü çerçevesinde mütalaa etmemiz mümkün görünmüyor. Çünkü bu karikatürler dört yasağın en az ikisini çiğniyor. Muhammed'i terörist olarak gösteren bu çizgiler hem hakaret hem de ayrımcılık ilkesine aykırı.
Bu, işin teknik yanı ya da ilk başta yapılabilecek hukuki bir yorum. Kimileri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin "Toplumun çoğunluğunda infial yaratsa bile" ibaresini taşıyan içtihadına göndermede bulunup, düşünce-ifade ve basın özgürlüğünü bu karikatürlere uygulamaya çalışsa bile, doğru bir tahlil yapmış sayılmaz.
Çünkü söz konusu karikatürler, "toplumun çoğunluğunda" değil, "belirli bir dine mensup kesimlerin çoğunluğunda" infial yaratmış durumda.
Basın özgürlüğü, kutsal, dini, sosyal değerlere de saygı gösterilmesini talep eder. Hakaretin bir önceki aşamaları olan gülünç duruma düşürmek, aşağılamak da basın özgürlüğünün, tartışılır bile olsa, cevaz veremeyeceği alanlar.
Farklı kültürlerin din, mizah, hoşgörü haddi kaçınılmaz olarak farklıdır. Öteki ile ilişkilerde bu gerçek göz önünde tutulmalıdır. Ama egemenler kendi değer yargılarını başkalarına, özellikle de Doğululara, Müslümanlara ya da mülksüzlere de empoze etmek istediklerinde sorun çıkıyor.
Evrensel olmasını çoğunluğun talep ettiği değerler bile, bu tür karikatür saldırılarıyla güç kazanmaz aksine boomerang etkisi yaratır, nitekim de yaratmıştır. Dünya bir ilkokul, Doğu da Batı'nın talebesi değildir.
Eleştiri mi?
Batılıların, mesela söz konusu Danimarkalı karikatürcünün; Batı-Doğu sentezinin mesela Salman Rüşdi'nin; ya da kendisi bizzat Doğulu ve Müslüman olan şahsiyetlerin mesela Turan Dursun ya da Bengladeşli Teslime Nesrin'in, tabi ki İslamiyeti eleştirme, beğenmeme, karşı çıkma hakları var.
Ayrıca Batı akademiasında İslamiyetin şiddet üretici, kadın düşmanı...vs... olduğunu savunan onlarca master ya da doktora çalışması yayınlandı, yayınlanıyor.
Tüm bu örnekler, İslam dünyasında tepkilere yol açmış olsa da, son karikatür örneği kadar yaygın ve şiddetli tepkilere neden olmamıştı. Karikatür krizinin bunca yaygınlaşması ve şiddete yol açmasının üç nedeni olsa gerek:
* Karikatürler bir taşla iki kuş vuruyor: Hem İslamiyetin resim yasağını çiğniyor hem de Muhammed'e hakaret içeriyor
* Karikatürler bugünkü iletişim kolaylıkları sayesinde çok kısa sürede çok geniş bir alana, okur kitlesine ulaşabiliyor (Medyatik etki).
* 11 Eylül'den bu yana süren siyasal-ideolojik-kültürel saldırı kampanyasının bir parçası olarak algılanıyor.
Karikatürlere, basın özgürlüğü ve diğer tüm özgürlüklerin felsefi amacı perspektifiyle baktığımızda da durum şu:
Özgürlükler, insanlar, halklar, uluslar ve devletler arasında çatışma değil, barış ve uyuma hizmet etmelidir. Bu karikatürlerin yayınlanmasının İslam dünyasında şiddetli tepkilere yol açacağını başta karikatüristler ve "basın özgürlüğünün yanlış savunucuları" herhalde biliyorlar, öngörüyorlardı.
Dolayısıyla olumsuz bir sonuca yolaçabilecek bir özgürlüğün, özgürlüğün genel felsefi amaçlarına uymadığını hatta bu amaçla yüzde yüz çeliştiğini önceden saptamak ve bu yayından kaçınmak gerekirdi.
Kampanya
Gelelim işin siyasal-kültürel-ideolojik yanına:
Belki önce biraz tarih: Haçlı Seferlerinden bu yana İslamiyet ile Hıristiyan-Musevi dünya arasında bir çelişki mevcut. Toprağı bol olsun, bu çelişkiyi ve çelişkinin 20. yüzyıldaki paradigmalarını en iyi tahlil ve teşhir eden Edward Said oldu.
Said'in şaheseri Orytantalizm kitabının altbaşlığının "Sömürgeciliğin Keşif Kolu" olması çok anlamlıdır.
Daha yakın bir geçmişe baktığımızda, 11 Eylül 2001'den bu yana ve bilahare Afganistan ve Irak saldırıları belki de son olarak Hamas'ın Filistin'de iktidara gelmesi bu çelişkiyi yeni boyutlara taşıdı.
İlk bakışta Amerikan emperyal hedeflerinin önünde/karşısında, bugün Çin varmış gibi görünüyor. Serbest piyasa sosyalizmi adı altında ne idüğü belirsiz yumurtasız omlet tarzında bir rejimle yönetilen Çin ile ABD arasında ideolojik ve rejime ilişkin bir anlaşmazlık yok. Washington-Pekin çelişkisinin özü hakimiyet ve iktidar meselesi.
Ne var ki ABD ile İslam dünyası arasında temel bir dini yani kültürel buradan da kaynaklanan ideolojik bir çelişme var. Washington'un Kabil, Bağdat, Şam ve son olarak Tahran'la yaşadığı uzlaşmaz çelişkiler işin sadece konjonktürel siyasal boyutu.
İslam dünyası belki esas olarak siyasal alanda olmasa da ideolojik-kültürel alanda Amerikan emperyal stratejilerini en çok tehdit eden, engel oluşturan blok konumunda.
Genel olarak Batı Avrupa'nın özel olarak da AB'nin bu son karikatür krizinde, ABD'ye anlamsız bir pas attığını da görüyoruz. Guantanamo'da Ebu Gharib'de Müslüman militanlara ölümcül işkenceler yapmakla yetinmeyip Müslümanların Kutsal Kitabı Kur'an-ı Kerim'i yerlerde sürükleyen ABD emperyalizmi, Muhammed karikatürleri konusunda İslam dünyasından yanaymış gibi poz kesiyor.
Son 5-6 yılın siyasal konjoktürü içinde değerlendirdiğimizde, karikatürlerin İslam dünyasına yönelik kültürel-ideolojik bir saldırı kampanyasının parçası olduğunu anlıyoruz. Batı'nın Doğu'yu aşağılaması devam ediyor...Batı, Doğu'nun değerlerini çiğnemeye devam ediyor...Batı, Medeniyetler Çatışmasını körüklüyor.
İslam dünyasındaki ateşli, şiddetli protesto ve tepkiler can almaya başladı. Bu da İslam dünyasının kültürel-ideolojik bir saldırıya olgun bir yanıt vermek konusunda henüz başarılı olamadığını gösterdiği gibi, provokasyona gelme konusunda da tecrübesiz olduğunu gösteriyor.
Bu şiddetli tepkiler İslam dünyası içindeki şiddet yanlısı radikal kesimleri güçlendirdiği gibi, Batı'daki İslamiyet karşıtlığını da güçlendiriyor hatta meşru hale getirebiliyor.
Bugünkü aşamadan sonra, yani Batılı liderlerin meseleyi hala basın özgürlüğü çerçevesinde ele alıp yayını haklı ve meşru gösterdiği bir ortamda, diğer yandan da İslam dünyasındaki şiddetli tepkilerin neredeyse denetlenemez hale geldiği bir dönemde, köklü ve yaygın bir önlem oluşturma siyaseti giderek etkisizleşiyor.
Çünkü söz konusu karikatürlerle basın özgürlüğü kavramını uzlaştırmak, her iki taraf açısından mümkün değil.
Bu kriz aslında basın özgürlüğüne darbe vurdu. (RD/KÖ)