Dedemin çocukluk zamanlarından bir sözü çınladı kulaklarımda, Başıbüyük’ün en tepe yerinden bir o kayadan bir bu kayaya maharetle atlayan çocukları izlerken, “Keçi oğlağı gibi zıplamayın” derdi dedem biz zavallı apartman veletlerine, sanki evde zıplayacak yer varmış gibi…
Kopan fırtına tepeden esen rüzgardan anlaşılıyor
Bu “en tepe yer”e çıkınca “kentsel dönüşüm”den -“rantsal dönüşüm” mü desek?- en son nasibini alan yer olarak basından adına aşina olduğumuz Başıbüyük’te kopan fırtınanın nedenini daha iyi anlıyor insan.
Tepede efil efil rüzgar esiyor. Sola döndüğünüzde adalara nazır boğaz manzarası ayaklar altında, sağa döndüğünüzdeyse çam ormanları…
Bu satırları yazarken korkuyorum bu sözlerimle ben de piyasayı iyiden iyiye kızıştıracağım diye…
Başıbüyüklüler bugün yaşanan hikayeyi iki devlet büyüğünün bölgeye ziyaretiyle anlatmaya başlıyorlar.
“Bir gün yumurtacı bakanımız Kemal Unakıtan ve Abdüllatif Şener Maltepe üniversitesindeki bir organizasyona gelirken arabayla bizim buradan geçmişler. Çamları, manzarayı görünce şaşırmışlar, çok beğenmişler. Ne olduysa ondan sonra oldu zaten.”
Ne kadar doğru ne kadar değil bilinmez ama Başıbüyüklülerin dilinde Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) kentsel dönüşüm projesiyle ilgili rivayet böyle
Maltepe’nin üst tarafında bir yerleşim olan Başıbüyük’e bugün Kadıköy’den tek otobüsle gidebiliyorsunuz.
Daha çok 80’li yıllarda farklı şehirlerden göçle gelmiş bir nüfusla oluşan mahalleye yıllar içinde gelen her iktidar yol yapmış, su, elektrik, hatta doğalgaz getirmiş.
Hem tüm bu yapılanlar hem de verilen sözler mahallelilerin tapu umudunu güçlendirmiş.
Yerel seçimde AKP tabanında çatırdamalar mümkün
Son seçimlerde oyların yüzde 72’sini iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) veren Başıbüyüklüler başlarına gelenlerden dolayı biraz da şaşkın aslında.
“Müslüman insanlar” diye oylarını verdikleri AKP’nin onları "sırtlarından vurduğunu" düşünüyorlar.
“Bir daha mı? AKP bir tek oy alamaz artık bizim buralardan”
Seçimlerin sonuçları muğlak ama bu sözlerde son günlerde yeniden alevlenen Müslümanlık/İslamcılık-laiklik cepheleşmesine içkin anlam kodları okunuyor sanki.
Bana bir kez daha geniş kitlelerin dilinde Müslümanlığın dinden daha fazlasını ifade etmeye yaradığını düşündürtüyor bu sözler; “milletin efendisi” de olsa hep ikinci sınıf bir konum olan köylülüğü, yoksulluğu, Recep Tayyip Erdoğan’ın popülist bir hamleyle selamladığı, çok çocukluluğu ve daha pek çok şeyi kapsayarak Türkiye’de çok geniş bir kesime iade-i itibar vaat ediyor belki de.
Ve pek tabi ki bunun yanı sıra sınıfsal yükselme, en azından daha yaşanılabilir hayat koşulları, adalet inancının sarsıldığı bir düzende daha adil bir yaşam ve daha pek çok şey…
Ancak tüm bu anlam kodlarına oynayarak ülkede çok geniş bir kesimin oylarını alan AKP kendi burjuvazisini yaratırken, baskıcı otoriter devlet geleneği ve neoliberal politikaları hiç çatışmasız benimsemişken kendi tabanında çatırdamalara da engel olamayacak gibi görünüyor.
Diğer yandan tablonun kesinlikle AKP’den ibaret olmadığı, had safhada çatışmalı siyasal yaşamımıza Başıbüyük gibi sert bir yüzleşmenin yaşandığı bir bölgeden bakmak genel bir dinamiğe işaret etme potansiyeli kadar yanıltıcı olma riski de taşıyor.
Başıbüyük’e gittikten sonra Ankara’ya geçtiğim belli oluyor sanırım bu satırlardan; anlatmak istediklerime başkent-siyaset damgasını vuruyor.
Başıbüyük’te kadınların mücadelesini, polis hâkimiyetini, çocuktan yaşlıya her ağızda politikleşen dili, koşulları, yerleşim ve çevre üzerine yapılan tartışmaları anlatmak ikinci bir yazıya kalıyor… (GS/EZÖ)
* Fotoğraflar: Gökçe Susam, Uğur Çolak