Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın söylem tarzına "amalgame" (kafa karışıklığı) yön veriyor. Grubuna seslenirken, açılışlarda, demeç verirken ne zaman temel hak ve özgürlüklere değinmek söz konusu olursa, yanlış ve temelsiz bilgiler yayıyor.
Aslında konuşmasında basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü hiçbir zaman içine sindirememiş bir kişi vardı. Uluslararası standartlar siyasi eleştiriye siyasetçinin hoşgörü göstermesinin gereğini zorunlu kılarken bugün Başbakan, "Bal gibi dava açarım" diyor gururla. Dava açma "demokratik, hukuk devletinde" kimilerine bir nimet gibi görünebilir ama bizce demokrasi açısından oldukça "kötü bir örnek"!
Geçmişin karanlığı gibi yapıcı olabilecek bir eleştiriden yola çıktığı halde, "28 Şubat yanlısı" ve "darbeci" medya hatıralarını ve "Biz muhtar bile olamaz diyen medya ile çarpışa çarpışa iktidara geldik" sözleriyle partisinin verdiği 10 yıllık mücadeleyi yeniden canlandırmayı seçti.
Başbakanın konuşması, intikamcı söylemleriyle kamuoyunun demokratik standartlar etrafından ortaklaşmasının önünde ciddi bir engel.
Bu ruh haliyle son "Ergenekon" tutuklamalarına değinen Erdoğan'ın, "tutuklu gazeteciler" konusunda da söylemi yine demokrasi açısından hayli riskli.
"Şu anda tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde, mesleği 'gazeteci' olarak kayda geçen 27 kişi var. Bu kişilerin biri bile gazetecilik faaliyetinden dolayı içeride değil. Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne üye olmak, nitelikli yağma, ateşli silah bulundurmak, resmi belgede tahrifat. Mesleği gazeteci olarak geçen 27 kişinin cezaevinde bulunma gerekçeleri işte bunlar."
Tehlike burada! Siz cezaevinde bulunan onlarca gazetecinin durumunu soruşturma ve kovuşturma evraklarında geçen suçlamalar üzerine okuma hakkını bir Başbakan olarak kendinizde nasıl görebilirsiniz?
Bir Başbakanın görevi, 166 yıl 6 ay hapse mahkum edilen Azadiya Welat gazetesi sorumlu yazı işleri müdürleri Vedat Kurşun ve 21 yıl hapse mahkum edilen Ozan Kılınç, Hawar gazetesi sorumlu müdürü Bedri Adanır, İşçi Köylü gazetesi dergisi sorumlu müdürü Barış Açıkel, yazar Nevin Berktaş'ın da hakkını savunmak değil midir?
Daha dün Yargıtay Ceza Daireleri, Kurşun ve Kılınç'ın cezalarının bozulmasını isterken siz hangi hakla gazetecilik mesleğini kriminalize edersiniz? İnsanların en temel adalete olan haklarını nasıl sıfırlayabilirsiniz?
Gazeteci örgütlerinin hem fikir oldukları temel bir sorun var: Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı öncesinde olduğu gibi AKP iktidarı dönemlerinde de basın ve ifade özgürlüğü anlamında yapılan düzenlemelerin gazeteciler, yazarlar ve diğer düşünce sahiplerini baskıdan kurtaramadı.
Terörle Mücadele Yasası, Ceza Yasası, İnternet Yasası, RTÜK Yasası, Atatürk'ü Koruma Yasası ve daha pek çok düzenlemenin yol açtığı ihlalleri özetlemek bu sütunlar yetmeyecektir.
Bunu samimiyetle öğrenmek isteyenlere Bağımsız İletişim Ağır (BİA) Medya Gözlem Masası'nın 2001 yılından bu yana yayımladığı periyodik Medya Gözlem Raporları ışık tutabilir.
Başbakanın konuşması, intikamcı söylemleriyle kamuoyunun demokratik standartlar etrafından ortaklaşmasının önünde ciddi bir engel.
Ahmet Şık benim 15 yıllık arkadaşım. Onu iyi tanırım. Nedim Şener davalarını izledikçe tanıma şansı bulduğum bir başka gazeteci. Tutukluluklarının hükümet ağızlarında bu şekilde dolandırılmasından çok rahatsızım.
Basın özgürlüğünü ihlal etmek için bir gazeteciyi illa bilgisayar başından kaldırmak gerekmiyor.
Ne aradığınızı bilmeden bir gazetecinin evini basar, gözaltına alır, gizliliğini sağlamakla yükümlü olduğu haber kaynaklarını sorarsanız, yazmaya niyetlendiği veya yazdığı kitapla ilgili sorgularsanız, nedenini bilmeden veya iyi açıklayamadan hapse atarsanız, bal gibi basın özgürlüğü ihlal edilmiştir.
İster yargının tasarrufunda, isterse değil! İster hükümetin dahli olsun, ister olmasın! Bu, güvenliğinin sağladığınız hukuk düzeninde gerçekleşiyor! "Durun altında daha neler çıkacak!" sözlerinizle Ergenekon Soruşturması'nda yargının önünü alırken, kamuoyu vicdanının isteği gazetecilerin de hakkı olduğu adaletin önünü açmanızdır! (EÖ)