Kentin dışındaki Newroz meydanına yürüyerek gidiyorum. Diyarbakır’da güneşli bir bahar havası var. Tarlalardan geçiyoruz. Özgün Kürt renkleriyle giysileriyle kadınlar, kucakta bebekler, elleri tutulan-koşuşturan çocuklar bu yürüyüşü başkalaştırıyordu.
Bir kaç kilometrelik mesafeyi bir an önce aşmanın, bir hedefe bir an önce ulaşmanın heyecanı var herkeste. Slogansız, pankartsız fraksiyonsuz ve protokolsüz. İslami değil insani bir defile. Bir insan seli.
Yürürken başka yönlerden gelen yürüyüş kollarını da gözlemliyorum. Mahşer denen gün olsa olsa böyle olur diye düşündüm. Newroz meydanına yönelen genç yaşlı bu insan seli içinde bir damla olmak beni mutlu ediyor.
Kilometrelerce yürüyecek bir güç yüklüyor. Başarılan bir şey vardı sanki ve ben de bu başarının keyifli bir şölenine katılıyorum. Bazı doğa olayları vardır iz bırakır unutulmaz.
Bazı depremler, tayfunlar, seller, tsunamiler yer ve tarih belirtilerek anılır. 21 mart 2013 günü Diyarbakırda Kürtler yürüdü Newroz meydanını, sayıların önemini aşan bir kitlesellikle coşkuyla doldurdu. Bu da sosyal politik toplumsal bir olay. Tarihe iz bıraktı.
Bunun böyle olduğu devlet ve dünya alem tarafından da görüldü. Meydan üzerinde dolaşan helikopterler, ses hızını aşarak uçan F-16 jetleri ve de Teksas çöllerindeki merkezlerden denetlenen yönlendirilen insansız hava araçları da bu vakayı kayda geçti, tespit etti.
Bu tarihi vakadan aldığım ders şöyle; Uzak ve yakın geçmişin zulmünü acılarını ve son otuz yılı yaşamış Kürt halkı gaspedilmiş haklarını istiyor ve almaya da kararlı. Oyalanamayacak ve kandırılamayacaktır. Bu birarada yaşama beyanıdır.
Barış demokrasi özgürlük ve emek ekseninde ortaklaşma iradesidir. Zor bir sürece evriliyoruz. Bu zor dönemeçte Türkiye devrimci ve toplumcu güçleri ortamında yapılması gerekenler vardır. Bu nedenle önemli olduğuna inandığım bazı konular üzerine görüşlerimi yazma ihtiyacı duydum.
Newroz mesajı
Milyonlarca insanımız bu mesajı duymak için meydanlardaydı televizyon ekranlarının başındaydı. Bu mesaj esas olarak birbirlerine kırdırılan Türk ve Kürt emekçi halklarını ilgilendiriyordu.
Bu mesaj uzun yıllardanberi ilan edilmemiş savaş niteliğinde yaşadığımız devlet şiddetine karşı barışı savunan ve bu günlerde sözü edilmeyen tüm devrimcilerin, sosyalistlerin, demokratların ,insan hakları savunucularının tüm barışseverlerin de özlemiydi.
Geçmiş yıllarda, mektupta da ifade edildiği gibi, silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine evrilelim, silahlar sussun fikirler ve siyasetler konuşsun diyenlere, ülkede sorunların gerçekten demokratik yöntemlerle çözümünü savunanlara bir kapı açılıyor.
Otuz yıl kadar süren bir savaşın durdurulması, Türkiye’nin siyasi ekonomik sosyal ve kültürel yaşamını doğrudan ilgilendiren ve olumlu olarak etkileyecek cesur kararlı ve tarihi bir adımdır. Bir kapı açılıyor.
Ödenen ağır bedeller
Bu kapının açılmasının bedeli çok ağır oldu; ölümler, işkenceler, zorla- zorunlu göçler, yakılmış yıkılmış harabe köyler, Türk ve Kürt halklarının örselenmiş kardeşlik bağları, faşist diktatörlükler, militarizm, savaş zenginleri, ve halkların sırtına yüklenmiş savaş ekonomisi, yaygın yoksulluk, açlık ve işsizlik.
Bu ağır tahribatın giderilmesi kuşkusuz çok uzun bir sürece yayılacaktır ve savaş sonrası kapsamlı özel bir onarım ve yüzleşme politikasını zorunlu kılmaktadır. Bedel ödeyenlerin acılarını ve sorunlarını gözetmedikçe bir çözüme yaklaşmak söz konusu olamayacaktır.
Halklar arası kırılmaların onarılması
Açılan yeni kapıdan ilk görülmesi ve onarılması gereken uzun savaş yıllarının halklar arasında oluşturduğu kırılmadır. Tüm anadolu halklarını ilgilendiren ve tarihi bir perspektifle ele alınması gereken bu sorunun en sıcak ve yakın olanı Kürt ve Türk halkları arasındaki kırılmadır.
Toplumumuza yıllar boyunda şırınga edilen intikam duygularının, nefretin ötekileştirmenin ve yabancılaştırmanın düşmanlıkların, izlerini onarma ve yok etme gündemin en önemli maddesidir. Şahlanmış ırkçı duygulara gem vurma, bu duygular üzerinde politika yapma eğilimlerini geriletme zamanıdır.
Bu toplumsal bir sorundur zira yaşanmakta olan toplumsal bir travmadır. MHP Liderinin partisinin Bursa mitinginde açıkladığı ‘vurmanın da ölmenin de zamanı gelecek’ biçimindeki şiddet ve çatışmaya hazır olun ifadesi ancak travma yaşayan toplumsal bir ortamda yanıt bulabilir.
Bu travmayı onarmak devletin siyaset ortamının ve toplumun tüm kesimlerinin görevidir. Bir arada birlikte yaşama bilincini ortak bir ilke haline getirme çabası öncelikli ve acil bir görevdir.
Barışın inşa edilmesi
Silahların susması, barışın tesisinin ön koşuludur yalnızca. Barışın toplumda ortak bir duygu düşünce ve gerçeklik haline getirilmesi gerekir.
Çatışmazlığın sürekli hale getirilmesi sürecin olmazsa olmaz yanıdır. Savaşa neden olmuş haksızlıkların giderilmesi hak taleplerinin karşılanması bir başka vazgeçilmez taleptir. Savaş mağduriyetlerinin giderilmesi ve siyasi tüm davaların düşürülmesi de başka önemli talepler içinde telaffuz edilmesi gereken bir taleptir.
Bu inşa süreci de toplumsal bir programa tekabül etmektedir. Barış ortamını gerçek ve sürekli kılmak için bir toplumsal Barış seferberliğine gerek vardır. Emperyalist metropollerin savaş stratejilerine, bölgede ve dünya ölçeğinde karşı durmak barış seferberliğinin kapsamlı olmasını da ayrıca zorunlu ve zorlu kılmaktadır.
Demokrasinin yeniden inşası
Savaş ve çatışma ortamları; temel hak ve özgürlüklerin ayaklar altına almanın, demokratik yönetim tarzını bertaraf etmenin, özellikle muhalif siyasetleri tepelemenin gerekçeleridir. Demokrasimiz bu nedenle enkaza dönüştü.
Özgürlüklerin sağlanması haksızlıkların önünün kesilmesi ve Mevcut diktatörlüğün geriletilmesi için geniş bir demokrasi cephesi oluşturma iradesini öne çıkaralım, demokrasi taleplerimizi yüksek sesle duyuralım.
Toplumun mağdur olmuş tüm kesimlerinin ayrıntılarına kadar netleşmiş olan bir demokrasi talebi repertuarı mevcuttur. Yeni açılan kapıdan gözüken programlı bir gerçek demokrasi mücadelesidir.
Sınıf esaslı siyaset
Savaşta en fazla yoksul ve emekçi halklar canlarını verdi. Savaş, toplumsal adaletsizliğin gelir dağılımındaki eşitsizliğin koşullarını zorlaştırdı sonuçlarını daha da ağırlaştırdı.
Bu sonuçlar çocukların kadınların ve geniş toplumsal kesimlerin günlük yaşamlarında çarpıcı olarak görülmektedir. Yeni dönem bu derin eşitsizliğin ve adaletsizliğin giderileceği bir dönemdir.
Kürt halkı üzerindeki ambargonun kırılması için ve tüm halklara yönelik kapitalist sömürünün yok edilmesi için bir toplumcu siyaset kurgusuna gerek vardır.
Bu gereklilik de acil ve hemen karşılanması gereken önceliktedir. Bu siyaset kurgusu, AKP üzerinden kurumsallaştırılan diktatörlüğe, neo liberal kapitalist sömürüye karşı tüm halkların ihtiyacıdır.
Bu yaklaşım ortadoğu coğrafyasında stratejik bir rol üstlenmelidir. Irak’ın işgali, şimdilerde Suriye’yi işgal etme entrikaları ve Türkiye’yi doğrudan savaşa sokma hesaplarını boşa çıkaracak dinamiklere gerek vardır.
Bu dinamik kıyıma uğramış - azınlık olarak nitelenen- Anadolunun asli unsurları olan Ermeni’lerin Süryani’lerin Rum’ların ve diğer tüm halkların birleşik toplumsal ve barışçı gücüdür.
Sürekli bir barışın, anti emperyalist bir kararlı duruşun, gerçek demokrasinin ,sömürüsüz, laik bir toplumsal düzenin güvencesi: ülkemizde tüm kesimlerin ve dinamiklerin oluşturacağı geniş bir siyasi dayanışma cephesidir.
Önümüzdeki yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler yakın bir geleceğin önemli sınavlarıdır. Yeni açılan kapıdan da görünen en önemli gerçeklik budur. (YÖ/HK)