Makalenin İngilizcesi için tıklayın
“Gazeteciler sadece gerçekler ve gerçek olaylar peşinde koşarken, günümüz popülist politikacıları ‘duygusal gerçek’leri kullanarak insanları karşı karşıya getiriyor, azınlıkları hedefe oturtuyor ve tabii ki bu yarattıkları ‘duygusal gerçekleri’ yurttaşların demokratik haklarına zarar vermek için kullanıyorlar. Yani gerçek bilgi değil, alternatif gerçekler yaratılıyor. Uzun bir süredir, bu tür ‘duygusal gerçekler’ popülist politikacıların tabanlarını harekete geçirmek için kullandıkları araç haline geldi.
“Tam da bu nedenle güvenilir bir medyaya ihtiyaç var. Ve tam da bu nedenle medyayı, gazeteciliği, gerçek bağımsız haberciliği harekete geçirmemiz gerek. Medya artık insanların demokratik haklarının altını oyan politikacıların ve politikaların bir parçası olamaz. Bilgiyi ve gerçekleri, politikacıların elinden almanın zamanı geldi. Toplum yararına olan bilgi ve bunun sunulma şekli, politikacıların ya da güç merkezlerinin elinden alınmalı ve gerçek sahibi olan halka ve gazetecilere verilmeli.”
“Bir araştırmaya göre, politik figürler nefret söylemini ciddi boyutta yükselten etkiye sahip. Çünkü nefret söylemini kullanan politikacılar, bir şekilde bunu normal hale getiriyor. Ve ne yazık ki en üstten gelince bunlarla mücadele etmek o kadar da kolay olmuyor. Ayrıca nefret söylemini gazetecilik olarak yapanlar da var ve bunlar da öyle kolay kolay cezalandırılmıyor.”
Türkiye ve Balkanlar medyası
İlk iki parafraf, Londra merkezli Etik Gazetecilik Ağı’ndan Aiden White’ın. Üçüncüsü ise Batı Balkanlar Medya Çeşitliliği Enstitüsü’nden Ivana Jelaca’nın. Bu cümleler daha çok Balkanlar ve Türkiye medyasının detaylıca ele alındığı, 6-12 Eylül arasındaki Hırvatistan’daki Fazana Medya Festivali’nde sarf edildi.
Bu değerlendirmeler her ne kadar Balkanlar medyası için yapılmış olsa da, Türkiye medyasına da tam oturuyor. Yani Balkanlar ve Türkiye, coğrafi olarak birbirine uzak olmadığı gibi gazetecilik konusunda da hiç ama hiç uzak değiler.
Fazana'da festival
Hırvatistan’ın İstiria bölgesindeki küçük bir sahil şehri olan Fazana’nın Komün Binası'nda üçüncüsü düzenlenen Fazana Medya Festivali’nin bu yılki ana organizatörleri Hırvatistan Araştırmacı Gazetecilik Merkezi (Center for Investigative Journalism), Medya Çeşitliliği Merkezi (Media Diversity Institute) ve bianet’in de üyesi olduğu Güney Doğu Avrupa Medya Profesyonelleştirme Ağı (South East European Network for Professionalization of Media/ SEENPM) idi.
Festivalin bu yılki başlığı “Medyanın Gücü” olarak belirlenmişti ve katılımcılar daha çok Bulgaristan, Hırvatistan, Kosova, Sırbistan, Mekadonya, Macaristan, Karadağ, Arnavutluk, Türkiye ve İngiltere gibi ülkelerden geliyordu.
Balkanlar ve Türkiye’den gelen 70’e yakın gazeteci, haberci, iletişim akademisyeni, araştırmacı ve medya hakları savunucusu altı günlük festivalde panellerde, atölyelerde, söyleşilerde daha çok Balkanlar ve Türkiye’deki medyanın durumunu çeşitli bakış açılarıyla konuştular. Konu medya olunca, elbette medya okur yazarlığı, yalan haberler, sansür, otosansür, medya üzerindeki baskılar, okuyucunun tutumu, medya güvenirliği, medyada etik standartlar, basına yönelik mahkeme kararları, nefret söylemi gibi konular gündem başlıklarıydı.
“Medya mı hükümetleri yönetiyor, yoksa hükümetler mi medyayı?”, “Dezenformasyon, nefret söylemi ve medya güvenirliği”, “Balkanlarda medyaya güven nasıl inşa edilir?” ve “Gazetecileri susturmak için geliştirilen yasalar nelerdir?” gibi paneller, aslında Türkiye ile şu anda birçoğu Avrupa Birliği'ne (AB) üye olmak için bekleyen Balkan ülkelerinin çok da farklı olmadığını bir kere daha ortaya koydu.
Ortak dertler
Elbette Türkiye ile Balkan ülkelerinin medya konusunda "ikiz kardeş" olduğunu söylemek mümkün değil. Ama benzerlikler ve ortak noktalar ve sorunlar epey çoktu. En başta hükümetlerin medyaya ve gazetecilere karşı tutumu geliyordu. Balkanlar’daki politikacılar, Türkiye’dekilerden çok da farklı değil. Dolayısıyla medyayı susturmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Bunu tehditlerle, yasal süreçlerle, yeni yasalar ya da medya sahipliğini kendilerine bağlayarak yapıyorlar.
Kosova’dan gelen televizyon programcısı ve Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı'ndan Jeta Xharra Kosova’nın önemli bir iş insanı hakkında ortaya çıkardıkları yolsuzluk haberinden sonra ulusal kanaldaki programlarının birden kaldırıldığını ve iş insanının kendilerine dava açtığını anlatırken, Türkiye'yi düşünmemek imkansızdı.
Ya da Macaristan Bağımsız Gazetecilik Merkezi'nden Sandor Orban, ülkenin devlet başkanı (adaşı) Orban’ın medyayı korkutarak değil, tam aksine paraya boğarak kendi yanına çektiğini söylüyor ve ekliyordu: “O mecralarda çalışan gazeteciler, hallerinden son derece memnun, ne diyerek ya da nasıl yaparak onları gerçek gazeteciliğe döndürebilirsin ki?” Peki Türkiye'de ne yapabiliyoruz?
Ya da Sırbistan’ı anlatan bir gazeteci, “Bölgedeki insanlar medyanın ele geçirildiğini düşünüyor” derken, Kosovalı bir haberci “Gazeteciler saldırıya uğruyor ve sivil toplum hiç de ayağa kalkmıyor. Kosova’da kendimize de eleştiri yapalım. İnsanlar bize güvenmiyor. Kosova’da gazeteciler artık haberi yayımlamamak ya da yayımlamak için rüşvet alıyorlar. İnsanlar bunları görüyor, basın örgütlerinden ses çıkmıyor ve dahası halk da umursamıyor” diyor. Türkiye'den farklı diyebilir miyiz?
Türkiye'den daha iyi
Tek iyi haber Bulgaristan’dan geliyor: Seçimlerden sonra henüz hükümet kurulamadığı için basın "geçici olarak" biraz özgürlük kazanmış durumda. En azından şimdilik bunu bir başlangıç olarak gördüklerini söylüyorlar.
İşin trajik tarafı gazetecilik hakkında konuşulanlar ve tartışılanlar bütün bunlar Türkiye’ye kelime değiştirmeden uyarlanabiliyor. Belki bu yüzden de Türkiye medyası ve Türkiye hakkında birçok soru soruluyor. Kendi ülkeleriyle karşılaştırma yapmak istediklerinde söylenecek tek şey belki de Sınır Tanımayan Gazeteciler'in 2021 Medya Özgürlüğü Raporu’na atıf yapmak oluyor.
180 ülke içinde Hırvatistan 56, Kosova 78, Arnavutluk 83, Makedonya 90, Macaristan 92, Sırbistan 93, Karadağ 104, Bulgaristan 112. sırada iken Türkiye 153. sırada yer alıyor. Yani Balkanlar’da da işler iyi değil ama Türkiye’de hiç iyi değil. Ama Avrupalı gazetecilere göre daha “çilekeş” olan Balkan ve Türkiyeli gazetecilerin böyle bir festivalde bir arada olması bir anlamda deneyim değiş tokuşu sağlarken, bir yandan “mücadeleyi büyütmek” için bir fırsat oluyor. Festival tam da böyle bir iyimserlikle ve “mücadeleye devam” diye başlıyor ve öyle de bitiyor. Aiden White'ın dediği gibi “Siyaset düşmanca olduğunda ve haber medyası ateş altındayken gazeteciler bir arada olmalı".
Fazana kentinin kendini "gazeteci dostu şehir" ilan ettiğine ve bir sonraki yılın festival başlığının "Medya ve Kadın" olacağının şimdiden duyurulmasına bakılırsa, Balkanlı ve Türkiyeli gazeteciler için üçüncü festival gerçekten "bu daha başlangıç ve mücadeleye devam"dı.
SEEMPM Genel KuruluFestivalde bianet'in de paydaşlarından olduğu Güney Doğu Avrupa Medya Profesyonelleştirme Ağı (South East European Network for Professionalization of Media) ya da kısa adıyla SEENPM de Genel Kurulu'nu 11 Eylül Cumartesi günü yaptı. bianet'in yanı sıra 14 farklı medya örgütünün katıldığı Genel Kurul'da bir yıllık değerlendirme yapıldıktan sonra Yönetim Kurulu seçildi. Yeni Yönetim Kurulu'na bianet'ten Erol Önderoğlu, Sasa Lekoviz, (CIN Fazana), Elvira Jukić-Mujkić (Mediacentar, Sarajevo), Yana Pelovska (MDC, Sofia) ve Marina Klaić (NSSJ) seçildi. |
Gazetecilerin susturulması
Seçimlerin ardında da “Gazetecileri susturmak için geliştirilen yasalar nelerdir?” konulu panel yapıldı.
Toplumsal dayanışmanın azaltılması için gazetecilere keyfi dava açılmasına dair örneklerin verildiği panelde, bianet medya özgürlüğü raportörü ve RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu son yıllarda açılan dört dava üzerinden 2,5 milyon TL’yi aşkın tazminat tehdidiyle karşılaşan araştırmacı gazeteci Çiğdem Toker ve köşe yazısı nedeniyle 200 bin TL tazminat istenen Evrensel gazetesi köşe yazarı Ceren Sözeri’yi örnek verdi.
Article 19 temsilcisi Roberta Taveri de, caydırı amaçlı yasal prosedürlerin (SLAPP) önüne geçilmesi ve önleyici mekanizma geliştirilmesi için AB ve Avrupa Konseyi düzeyinde etkinliği artırmak gerektiğini bildirdi.
(NÖ)