Dün ortaya atılan sosyalist partilerin başkanlarının "ortak aday" gösterilmelerine yönelik önerinin de kimi pratik engellerle karşı karşıya kalabileceğini düşünenler oldu.
Örneğin kimi arkadaşlarımız "genel başkanı partisinden istifa ettirerek meclise gönderme"nin partiler için bir "moral handikap" sayılması gerektiğini bu tür düşünceler arasında telaffuz ediyor.
Gerçekte böyle bir "handikap" olup olmadığını görmek için bir "Uğur Mumcu testi"ne başvurmak yetebilir: "Fikir var ama bakalım bilgi var mı?"
Bilgi, "Seçim Kanunu"nda kayıtlı. Bu konuda seçim kanununda bizi ilgilendiren üç hüküm var. Birincisi, "Seçilme Yeterliği" başlığı altındaki madde:
" Madde 10: Yirmi beş yaşını dolduran her Türk vatandaşı milletvekili seçilebilir."
İkincisi, "Adaylık" başlığı altındaki madde:
" Madde 12: Bir siyasi partiye mensup olsun veya olmasın seçilme yeterliğine sahip her Türk vatandaşı bu kanun hükümlerine göre milletvekilliğine adaylığını koyabilir."
Üçüncüsü, "Siyasi Partilerin Adayları ve Bağımsız Adaylar" başlığı altındaki madde:
" Madde 16: Siyasi partiler anlaşarak müşterek liste halinde aday gösteremezler.
"Siyasi partilere kayıtlı olmayan kimselerin, herhangi bir siyasi parti tarafından aday gösterilmeleri, kendilerinin yazılı muvafakatlarına bağlıdır.
"Bir kimse aynı zamanda değişik siyasi partiden veya aynı partiden aynı seçim için birden fazla seçim çevresinden aday olamaz, aday gösterilemez ve seçilemez.
" Bağımsız adaylar da, aynı seçim için birden fazla seçim çevresinde aday olamaz ve seçilemez."
Görüldüğü gibi, herhangi bir bağımsız adayın milletvekili seçilme yeterliliğine erişmesi ve seçimlere katılması için üye olduğu partiden istifa etmesini, partideki görevinden ayrılmasını gerektiren bir hüküm yok.
Tersi zaten birey haklarına da aykırı olmaz mıydı? Bir partiye üye olmam benim o parti listesinden değil de, bağımsız olarak seçime girmemi, yani bir yurttaş olarak sahip olduğum bir temel haktan parti üyesi olduğum için feragat etmiş sayılmamı gerektirse bu saçma olmaz mıydı?
Bu, hiçbir demokratik ve parlamenter normla bağdaşmayacağından, Türkiye'nin -standart altı olsa bile- seçim mevzuatında da yer almıyor.
Dolayısıyla sosyalist partilerin başkanlarının "partimizden istifa ederek bağımsız aday olmasını katlanılamaz bulmak", "etik çokluğu"ndan ziyade bilgi eksikliğini yansıtan bir hassasiyet gibi görünüyor.
Bu hassasiyetin ömrünün bir "Uğur Mumcu testi"nden geçene kadar olduğunu görüyoruz. Böyle bir "etik" engelin eğer evvelden vardıysa- artık olması gerekmediği de kolayca anlaşılabilir. Sosyalist partilerimizin başkanlarının "ortak bağımsız adayımız" olmaları için partilerinden bağımsız olmaları diye bir şart yasada ve teamülde yok.
Biz onları zaten o partilerin başkanları oldukları için önemsiyoruz. Partilerin üyelerinin kendi başkanlarını parlamentoya, bayrakları, rozetleriyle, sloganları, bütün alametleriyle göndermelerini istiyoruz.
Öylece gitsinler ki, kendilerini seçenlere sorumluluklarını da üstlensinler. Yalnızca bireysel bir sorumluluğu değil, tarihe, geleneğe karşı bir sorumluluğu da, Mehmet Ali Aybar'ın, Behice Boran'ın, Bobby Sands'ın, Karl Liebcknecht'in, Rosa Luxemburg'un ve daha nicelerinin bir halka, bir sınıfa, bir devrime bağlanarak taşıdıkları sorumluluğu taşısınlar...(EK)