"Haberleri izlerken hep seni düşündüm... Düş kırıklığına uğradım Rumların evet demediğini öğrenince..."
"Eva, Baf'ta gerçekleştirdiğin master tezin doğrulandı..."
"Nasıl yani?"
"Kıbrıslırum gençlerin yüzde 92'si oxi* dedi!"
Eva'cık master tezini Baf'ta tamamlamıştı. Yaşlı kuşaktan Kıbrıslırumların Kıbrıslıtürkleri "kendilerinden biri" olarak nitelediğini, orta yaş kuşağın "şöyle böyle" olduğunu ama genç kuşak Kıbrıslırumların "Kıbrıslıtürkleri de, Türkiyelileri de yabancı olarak gördüğünü" yazmıştı...
Eva'ya göre, genç kuşağın Kıbrıslıtürkleri "yabancı" ya da "misafir" görmesinin nedeni eğitim sistemiydi, resmi propagandaydı... Onlar Kıbrıslıtürklerle hiçbir anıyı paylaşmamış, birlikte çalışmamış, yaşlı kuşakta olduğu gibi aynı köylerde yaşamamıştı... Gençlerin ezici çoğunluğunun Kıbrıslıtürklerle hiçbir teması yoktu... Bu yüzden "Türkiye'den gelen Türkler de, Kıbrıslıtürkler de" onlar için aynıydı: Onlar "yabancılar"dı...
Öğleden sonra Atina'dan Yorgos, İstanbul'dan Kıvanç geliyor. Kıvanç genç, "fırlama" bir filmci: Kendi bütçesinden alternatif bir belgesel film yapıyor Kıbrıs'la ilgili; "Şişedeki Mektup"... "Evet" ve "hayır" mitinglerini izlemiş - referandum gecesi yapılan gösterileri de...
Telefonlar susmuyor: Birleşmiş Milletler'in (BM) Kıbrıs'taki eski sözcüsü Gaulkin, New York'tan, İstiridye Körfezi'nden arıyor; "Kıbrıs'ı izliyordum... Düş kırıklığına uğradım..."
Akşamüstü Avrupa Sosyal Forumu'ndan Atinalı arkadaşım Sisi Vouvou, yanında iki Yunanlı arkadaşıyla geliyor... Konu hep aynı: Referandum sonuçları...
Yabancıların düş kırıklığı benimkinden fazla... AKEL'in "hayır" diyeceğini öğrendiğimde yaşamıştım düş kırıklığını - o nedenle referandum sonucu benim için büyük bir "sürpriz" olmadı...
Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kadınlar buluşuyor
Bu konuları konuşmak üzere yakında Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kadınlar olarak toplanacağız - duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşacağız... Şimdilik üyelerimizin geri dönüşünü bekliyoruz. Maria Afganistan'a gitmişti, Maia Lübnan, Suriye ve Ürdün'e... Maia geriye döndü ama Maria henüz dönemedi... Kabil'den bir mail atıyor, gülsek mi ağlasak mı diye şaşırıyoruz:
"Hayatımda yaşadığım en büyük düş kırıklığı bu... Kabil'de Cumartesi gecesi referandumla ilgili BBC haberlerini dinlediğimde ağladım... Bugün İslamabad'a, oradan da Londra'ya uçacaktık, Londra'dan Larnaka'ya dönecektim. Çok güçlü rüzgarlar nedeniyle İslamabadan'dan Kabil'e yapılan BM uçuşları iptal edildi... Biz de Dubai'ye gitmek için bilet aldık. Dubai'ye gitmek üzere Afgan uçağına bindik, uçak havalandı, yarım saat sonra makinelerden biri sustu - böylece uçak geriye döndü... Biz panik halindeydik! Sonuçta hala Kabil'deyim!..."
Kıbrıs'a evet oyu vermeye gelen Georgette, New York'a döndükten sonra duygularını yazıyor:
"Kıbrıslırumlar belki de henüz 74 retoriğini aşamadı - belki de toplum olarak kendimizi kurban görme psikolojisini aşmamız gerekiyor... Ne yapabiliriz? Bunca çok nefret ve önyargı var mı gerçekten? Amerika'da durum daha da kötü - burada yaşayan çok güçlü Kıbrıslırum topluluğu Annan planına o kadar çok karşı çıkıyor ki, evet oyu vermeye Kıbrıs'a gideceğimi duyduklarında pek çok kişi benimle konuşmaktan vazgeçti!"
Kadın grubumuzun Avustralya'dan üyesi olan Pembe, bugün Sydney Town Hall'da Kıbrıs Barış Orkestrası'nın konserinde grubumuzun barış mesajını okuyacak... Ondan gelen mail de Georgette'in saptamalarını anımsatıyor:
"Bu barış konserine katılmaları için insanları ikna etmek zor... Aslında burada durumumuz daha da zor, çünkü her iki toplumun beyninde hala yaralar var... Burada beyinlerdeki duvarlar daha da yüksek inşa edilmiş; çünkü Kıbrıs'tan çok uzaktayız, insanların Kıbrıs'ta olup bitenlerle, oradaki barış hareketiyle teması yok, meydana gelen değişiklikleri bu yüzden kolaylıkla anlayamıyorlar..."
Maia, bütün hafta hazırladığı BBC programı için çalıştı... Lübnan, Suriye ve Ürdün'de geçen bir barış macerasını anlatıyor... 25 farklı ülkeden 250 genç kadının barış için bir bisiklet gezisiydi bu... Sınırları aştılar, her yerde sevinçle karşılandılar... Sabra ve Şatilla kamplarını gezdiler...
Kadınların sınırları aşabileceğini, yeryüzü kana bulanmış olsa, insanların kafalarında duvarlar inşa edilmiş olsa da, kadınların etnik kimliklerinin ötesine geçerek birlikte barış için çaba harcayabileceğini gösterdiler...
Maia, BBC adına onları izledi... Geceleri bedevi çadırlarında uyudu, şarkı söyleyip dansetti, röportajlar yaptı... Barış için pedal çevirmeye Iraklı kadınlar da katılmıştı ancak sınır kapanınca Iraklı kadınların da dönüş yolu kapanmış oldu!
Ama bizim yolumuz açık... Bugün Cumartesi, tarihlerden 1 Mayıs 2004... Sabahleyin oğlum beni uyandırıyor: "Anne bugün Avrupalılaşmamızın ilk günü..."
Biz Kıbrıslıyız, Kıbrıs AB'nin tam üyesi
Evde bütün oda kapılarının açıldığı, bir tür "geçit bölgesi" olan odada yıllardır duran bavullarımı kaldırdım, hiçbir yere gitmiyorum, burada kalıyorum demek bu... Çok seyahat ettiğim için bavulları orada tuttuğumu sanırdım - oysa gerçek neden çok farklıydı... Bunu ancak bavulları kaldırdıktan sonra kavradım: Gerçek neden Kıbrıs sorunuydu - her an bu toprakları terk etmek zorunda bırakılacağımız duygusuydu...
Ama şimdi tarihlerden 1 Mayıs, artık Avrupa yurttaşlarıyız... Burada kalıyoruz, Kıbrıs'ın kuzeyinde yaşayan Avrupalı yurttaşlar olarak mücadelemize her zamanki gibi devam ediyoruz... Artık sorunlarımız yalnızca bize ait değil, aynı zamanda Avrupa'ya da ait... Kıbrıs'ın kuzeyindeki insan hakları ihlalleri artık Avrupalı yurttaşların insan haklarının ihlali demek olacak...
Artık Avrupa burada, bu evde, bu bölünmüş sokakta, bu coğrafyada olacak... Uluslararası hukukun bu toprakları da kapsamasını Avrupalı yurttaşlar olarak zorlayacağız... Anlaşma olup olmamasına bakmaksızın Avrupalılaştık çünkü Kıbrıslıyız ve Kıbrıs da AB'nin tam üyesi oldu bugün...
Bunu günlük yaşamımızda görmeye başlayacağız: Kıbrıs Türk Hava Yolları'nın (KTHY) Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuyla Kıbrıslıtürk yolcu uçurması "ilk" örneklerden biri! Bu örnekler her geçen gün çoğalacak - tıkanıklık olan yerlerde, başvuru adresimiz de belli olacak: AB kurumları!
Bir zamanlar devletin resmi haber ajansı Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) benim için "hizmete özel" bir bülten hazırlamış, bunu "yanlışlıkla" bütün gazetelere fakslamıştı...
TAK ajansının askeri istihbarat servislerine yönelik bu "hizmete özel" bülteniyle ilgili olarak mahkemeye başvurmam anlamsızdı - hukukun iktidarın eğilimine göre çalıştığını Nilgün Orhon davasında hep birlikte yaşayarak gördük...
Öğretmen Nilgün Orhon'un işten atılmasına karşı Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenleri Sendikası'nın (KTOEÖS) grevini izlemeye gittik. Gazeteci olarak izlediğimiz grev nedeniyle devlet bizi dava edip mahkemelerde "süründürdü"... Hükümet değişikliği olur olmaz da savcılık davaları "geri çekti" - hiçbir gerekçe göstermeksizin!
Ama şimdi bu tür olaylarda yolumuz açık - Avrupalı yurttaşlar olarak insan hakları ihlallerini rahatlıkla Avrupa'ya taşıyabileceğiz... Devletin resmi haber ajansı TAK, "askeri istihbaratçılık" oynamaya kalkıştığında, başvuru adresimiz belli olacak...
Yalnızca insan hakları ihlalleri değil, Kıbrıs sorunu da yalnızca bizim sorunumuz değil, Avrupa'nın da "sorunu" olacak... Tek başımıza olmayacağız, çoğalmış, güçlenmiş olacağız... Anlatabildiğimiz oranda dinlenebileceğiz... Yaratıcı olabildiğimiz oranda bunun yankısını Avrupa'da bulacağız... (SU/BB)
Avrupalılaşmamız yepyeni bir mutluluk! Hepimize kutlu olsun!
* Sevgül Uludağ'ın bu yazısı, Yenidüzen gazetesinde de yayımlandı.
* oxi: hayır