Yıl 1970, aylardan Kasım, yer İstanbul, Kadıköy, Yoğurtçu Parkı.
İki teğmen iki genç devrimciyle buluşuyor. İki genç bir eylem için silah arayışında. Teğmenlerin silahları var ama zimmetli. Teğmenlerden biri okulu dereceyle bitirdiği için dönemin başbakanı Süleyman Demirel'in armağanı, kayıtsız silahını veriyor.
İki devrimci genç bu silahla nitelikli hafif silahları olduğunu öğrendikleri keskin nişancı deniz binbaşının evine gidiyorlar. Evin çok iyi korunduğunu görünce vazgeçiyorlar.
Bu iki genç Sinan Cemgil ve Tuncer Sümer, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'ndan. Türkiye evine gidilen binbaşının ismini 1 Haziran 1971'de Mahir Çayan'la birlikte kuşatıldıkları evde keskin nişancı kurşunlarıyla Hüseyin Cevahir öldürülünce öğreniyor: Cihangir Erdeniz.
İki teğmenden biri 1970'lerden günümüze, kendisi "aktif gazeteciliğim 2019'da bitti" dese de bize göre halen gazeteci Atilla Özsever. Kanıtımız de dün Birgün'de başlayan İşçi Hareketini 60 yılı (1961-2021) yazı dizisi.
15-16 Haziran1970
Atilla Özsever'in Ayrıntı Yayınlarından yeni çıkan kitabı Mesele Teslim Olmamakta/ Asker kökenli bir 68'linin 12 Mart, Gazetecilik ve Akedemisyenlik anıları böyle başlıyor, kapsamı onca isimle çok iyi yansıtan altı sayfalık dizinle bitiyor. Öncesi de "THKP-C iddianamesindeki belge"den "15 Temmuz ve Darbelerin Anatomisi"ne 16 ekle ayrı bir tarihçe sunuyor.
Bugün 15-16 Haziran 1970'in 51. yılı. Özsever, kitabında "Zamanın Demirel hükümeti, sendikal örgütlenmeyi ve özellikle Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) örgütlenmesini engellemek için bir yasa hazırlamıştı. Bu yasaya karşı 150 bine yakın işçi iki gün boyunca İstanbul ve Kocaeli'de yürüyüşe geçti, fabrikalar işgal edildi" sözleriyle hatırlattığı günde 2. Zırhlı Tugay'da teğmendi.
TIKLAYIN- 15-16 Haziran Direnişi 51. yılında
Er Camuz'un Haziran'ı
Birliği'nde zorunlu askerliğini yapan Süleyman Camuz geçen yıl bulduğu komutanı Özsever'e 15-16 Haziran'ı "Üst komutanları 'vur' emri verdiğinde siz kimseyi vurmamamızı söylediniz. Dediniz ki, 'yarın siz de bunlar gibi işçi olacaksınız, icabında bunların arasında abileriniz, kardeşleriniz, yakınlarınız olabilir. Kimseyi öldürmeyin, yere ateş edin' " sözleriyle hatırladığını söylüyor.
Bu sözlere şaşırdığını ve de memnun olduğunu yazan Özsever, 15-16 haziran gazetelerini nasıl hatırlıyor, günün gazetelerinin gazetecilik yıllarında 15-16 Haziran'la ilgili yazılarına, haberlerine, konuşmalarına ne etkisi oldu? 51 yıl sonra, bugünün ortamında "ne haber yapsak" sorusunun yanıtı nedir acaba?
İşçi sınıfı, birleşik mücadele ve politik önderlik üzerine haberler 15-16 Haziran 1970 günlerinde olayların etkisiyle pek gazetelere bakma imkanınım olmuyordu. Hatırladığım kadarı ile Günaydın gazetesi, resimli büyük şekilde olayları yansıtmıştı. Hatta, daha sonraki yıllarda bir araştırma için o gazetelere tekrar baktığımda, Günaydın’daki bir fotoğraf, Kartal’daki Haymak fabrikası önündeki işçileri ve bizim birliğin zırhlı personel taşıyıcılarını gösteriyordu. O fotoğrafta ben de uzaktan kendimi tanıdım, bölük komutanı jeepinin yanından geçerken ellerim arkada bir vaziyette yürürken resmim çekilmişti. Tabii tanınma imkanı yoktu ancak ben kendi resmim olduğunu fark etmiştim. Bu yıl, 15-16 Haziran direnişi ile ilgili haber yaparken özellikle işçi sınıfının geldiği durumu, nasıl bir mücadele vermesi gerektiği, o dönemdeki birleşik bir mücadelenin günümüzde nasıl gerçekleşebileceği ve politik bir önderlik yapabilecek bir işçi sınıfı partisinin gerekliliği gibi konuları işlemeye çalışırdım. |
Maydonoz
Mahir Çayan'la tanışıyor, Tatvan'da gözaltına alınıyor. Ziverbey Köşkü'nde işkencelere maruz kalıyor, sıralarında okuduğu Selimiye Kışlası'nda mahpus oluyor.
"Askerler sabahtan gelip ihtiyaçlarımızı sorarlarlardı. Sigara, gazete, yiyecek gibi ihtiyaç siparişi verirdik. Her seferinde askerin malzeme taşıdığı sepette fazlasıyla maydonoz görürdüm. Bir keresinde bu maydonozları kimin istediğini sordum. Görevli asker 'yan odada bir artist var, o aldırıyor' dedi."
O artistle
Özsever sonrasında, o artistin "odası"na taşınıyor. O artist neden maydonoz istediğini anlatıyor: "En fazla C ve D vitamini maydonozda var. Vücudumuz güneş görmüyor, bari maydonozdan alalım" diyor.
O artistle, yani Yılmaz Güney'le Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) davasında birlikte yargılanıyor, aynı koğuşta kalıyor, beraber volta atıyorlar.
Çok şapkalı hayat
Afla tahliye geliyor, sivil hayat başlıyor. Özsever artık TRT'de gazeteci, bakalıklarda danışman, müşavir, sendika uzmanı, doktora öğrencisi, Politika, Günaydın, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yöneticiliği, iş yeri temsilciliği, muhabirlik, köşe yazarlığı, tv programcılığı, akademisyenlik...
Çok şapkalı bir hayat... İşler ve meslekler ilgili ya da ilgisiz birbirini izlemiş... birbirlerini nasıl etkilediler, engellediler, beslediler? "Emir-komuta zinciri"nde başlayan bir hayattan "Atilla istemediği haberi yapmaz" olarak tanınır hale gelmek nasıl bir süreç?
Medya çevrelerinde Atilla Özsever denince akla iki sözcük geliyor: Gazeteci ve emek.
O kendisini nasıl görüyor?
Mesleğim gazetecilik Askerlik mesleğine girişim, büyük ölçüde ekonomik koşullar nedeniyle oldu. Çok küçük yaşta anne-baba ayrılığı ve annemin kardeşimle beni 11 yaşından itibaren askeri okullara vermesi esas itibariyle ekonomik sorunlarımızın sonucuydu. Her ne kadar babamın, dedemin ve dayımın subay olması nedeniyle asker bir ailede yetişmiş olsam da ekonomik zorlukların bizleri askerlik mesleğine yönelttiğini düşünüyorum. Kuşkusuz askeri okullarda 1960’lı yıllarda iyi bir eğitim aldık, aynı zamanda da sıkı bir disiplinle yetiştirildik. Bir ölçüde bu baskılar, diğer yandan 1968 olaylarının bizleri etkilemesi, çıkış aramamıza, başka bir tabirle “isyan” etmemize yol açmıştır, denebilir. Kim bilir, 1940’lı koşullarda Türkçülüğün belli ölçüde egemen olduğu bir ortamda, askeri okullarda yetişseydik solcu olmayabilirdik. İçinde bulunulan siyasal, sosyal, ideolojik ortam kişilerin düşünce yapısını etkileyebiliyor. 1967’de subay çıktıktan sonra devrimci örgütlenme faaliyetleri içine girdik. Sonuçta cezaevi, ve ordudan ilişiğimizin kesilmesi, iki buçuk yıllık bir hapishane hayatından sonra sivil hayata geçiş. O koşullarda basın sektöründe iş imkanı çıkmıştı. Gazetecilik, dünya görüşüme de uygun bir meslekti. Hayata, 20-21 yaşımdan itibaren belli bir dünya görüşüyle, sosyalist olarak baktığım için benim yaşam rotamı belirleyen esas faktörün bu olduğunu düşünüyorum. Gazetecilik, basın müşavirliği, sendikalarda çalışma, hep bu anlayış çerçevesinde oldu. Keza, işçi sınıfını yakından tanımak amacıyla bir yandan sendikada çalışırken diğer yandan da bu konudaki teorik bilgimi arttırmak için çalışma ekonomisi alanında akademik faaliyete başlamıştım. Öte yandan gazetecilik mesleğinin şöyle bir özelliği vardı; yaptığınız bir işin sonucunu, hemen ertesi gün alabiliyordunuz. Haber yapıyorsunuz, bir gün sonra gazetede çıkıyor ve insanları bilgilendirip harekete geçirebiliyorsunuz. Bunun manevi tatmini çok yüksekti. Demiryolcuların çok zorlu çalışma koşullarını yazıyorsunuz, arkasından bu emekçiler işi durduruyor. Bu gelişmeler üzerine kamu otoritesi, demiryolcuların çalışma koşullarını düzeltmek için adım atıyor. Emekli aylıklarındaki düşüklüğü ve aksaklığı ortaya koyuyorsunuz, nispi bir artış sağlanıyor. 1990’lı yıllarda çalışanların ücretlerinden haksız kesintilere neden olan zorunlu tasarruf ve nema olayının üstüne gidiyorsunuz, bir süre sonra Cumhurbaşkanı bu yasayı veto ediyor. Tüm bu olaylar, bir gazeteci için müthiş bir manevi tatmin. Kaldı ki belli bir dünya görüşü çerçevesinde, çalışan kesimlerin hakları için böyle bir faaliyette bulunmanız nedeniyle ayrı bir mutluluk yaşıyorsunuz. Sorunuzun belli bir yerinde de belirtildiği gibi “emir komuta zincirinde başlayan bir hayattan istemediği haberi yapmaz” noktasına gelebilmek de, hem dünya görüşü, hem de bu çerçevede kendi hakkımı koruma bilinciyle bir hareketin sonucu olabilir, diye düşünüyorum. 1967’de başlayıp 2019’de biten aktif çalışma hayatımın önemli bir bölümü, daha doğrusu 30 yıla yakın bir kısmı, çeşitli biçimlerde de olsa genelde medya sektörü içinde geçtiği için mesleğimi gazeteci olarak tanımlamanın daha uygun olduğu kanısındayım. |
Doktora tezinin izinde
Askeri darbenin halen ağırlığının hissedildiği 1980'lerle, sansür ve otosansürün yoğun yaşandığı, çoğu Kürt en az 40 gazetecinin katledildiği, gazetecilerin yargılandığı, hapsedildiği, gazetelerin kapatıldığı 1990'larda Atilla Özsever tüm koşulları zorlayarak, engelleri aşarak, aşmaya çalışarak haklardan yana, özellikle de emek alanındaki haberleriyle "Emek" başlıklı sayfasıyla değişiklik yaratan bir gazeteci.
TGC, TGS yönetimlerinde yer alması, habercilerin hakları örgütlenme ve editoryal bağımsızlık mücadelesi tam da sonradan kitaplaştırdığı Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci başlıklı doktora tezinin hayattaki hali.
Mesele Teslim Olmamakta'da Özsever'in haberlerinin örneklerle haklar dünyasını nasıl etkilediğini de izliyoruz. "Bu haberi yapmasam ne olur" değil de "yaparsam neler olabilir" diye bakınca bu gazetecilik kitabındaki örnekler hayal etmenin ve haber için mücadele etmenin önemini ve keyfini gösteriyor. Engelleri aşa aşa habercilik pratiğini hayata geçiren gazeteci Özsever aktif gazetecilere ne tür hatırlatmalar yapmak ister?
Özgürlüğe ve haklara sahip çıkmak Yaşadığmız bu süreçte, daha doğrusu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının sürdüğü bu dönemde, medya sektöründe ekonomik anlamdaki tekelleşmenin yanı sıra siyasi bir tekelleşme de söz konusudur. Mevcut egemen siyasal güç, “yandaş medya”, “havuz medyası” adı altında gazetecilik ilkelerini göz ardı eden ve tamamen siyasal iktidara bağımlı bir medya gücü oluşturdu. AKP iktidarı, 2018 sonrası medyanın yüzde 90’ını kontrol ederken sınırlı sayıda da bağımsız ya da muhalif medya kuruluşu var. Bu muhalif yayın organları üzerinde de RTÜK’ün yayın durdurma ve para cezaları gibi yaptırımları, Basın İlan Kurumu’nun ilanlarını kesme cezası, yöneticileri ve çalışanları hakkında soruşturma açma, kimi zaman gözaltı ve tutuklamalarla da bir baskı ortamı yaratıldı. Mayıs 2021’de polislerin toplumsal olaylardaki görüntü ve ses kaydı alınmasını yasaklayan genelgeyle de gazetecilerin haber yapma, halkın da haber alma hakkını kısıtlayan girişimler oldu. Kimi muhalif gazeteciler de hedef gösterilip saldırıya maruz kaldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Mayıs 2021’de 12 bin gazetecinin işsiz kaldığı ve 43 gazeteci ve basın çalışanın da cezaevinde bulunduğunu açıkladı. Bu baskı ve kontrol ortamına rağmen AKP denetimindeki medyanın toplumu ikna etme, yönlendirme gücü zayıfladı, ekonomik kriz, özgürlüklerin kısıtlanması ve baskılanması karşısında gerçek dışı haber yayınlayan iktidar yanlısı yayın organlarının itibarı iyice azaldı. Bağımsız ve muhalif medya, daha çok izlenir hale geldi. Özgürce yazı yazamayan, mesleğini icra ederken işten atılma, tutuklanma gibi çok ciddi yaptırımlarla karşı karşıya bulunan bir medya çalışanının halkı doğru bilgilendirebilmesi nasıl mümkün olabilecektir? Bu çerçevede kamuoyunun ve toplumun da basın özgürlüğüne, gazetecinin sosyal haklarına sahip çıkması gerekiyor. Öncelikle siyasal açıdan demokratik bir ortamın oluşturulması, en başta gelen bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bunun yanı sıra medya çalışanlarının da daha örgütlü bir biçimde dayanışma ve mücadele güçlerini birleştirmesi gerekmektedir. |
Özeti
Atilla Özsever'in 70 yılık hayatının özeti kendi sözleriyle şöyle: "Subay çıktığım 19-20 yaşından sonraki 50 yıllık yaşamımı kısaca şöyle özetleyebilirim: ilk beş yıl subaylık, ardından iki buçuk yıl mahpusluk, 25 yıl aktif gazetecilik (daha sonra köşe yazarlığı), 15 yıl akademisyenlik, kalan iki buçuk yıl da işsizlik ve diğer işler...
"Bu zaman kadar yaşadıklarından ne öğrendin diye sorarsanız" diyor kitabın sonunda ve cevabını veriyor: "Direnmek ve umudu kaybetmemek."
Hakkında
Gazeteci, yazar, akademisyen, BirGün'de yazıyor. 1974’ten bu yana gazetecilik yapıyor. Maltepe Üniversitesi ağırlıklı olmak üzere çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dersler verdi (2003-2019). 1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart 1971 döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle re’sen emekliye sevk edildi. İki buçuk yıl cezaevinde kaldı.
Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci kitabının yazarı, Gezi'yi Soldan Kavramak 18 Brumaire'den Taksim Direnişi'ne (yazarlarından), İktisat okudu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı.1948'de Ankara’da doğdu. (NM)
* Atilla Özsever, Mesele Teslim Olmamakta/ Asker Kökenli Bir 68'linin 12 Mart, Gazetecilik ve Akademisyenlik Anıları, yayıma hazırlayan: İlbay Kahraman, son okuma: Barış Özdemir, kapak fotoğrafı: Bedri Baykam'ın "68'in 50. yılı, sergisi (10 Mayıs 2018), kapak tasarımı: Gökçer Alper, dizgi: Esin Tapan Yetiş, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2021, 320 sayfa.