Şimdi başlığa bakıp, bu yazıdan macera, yolculuk falan beklemeyin. Olayın Jules Verne’yle de bir ilgisi yok. Biz zaten oradayız!
Dünyanın merkezinde olmak gibisi var mı? Elbette olamaz. Ha babam istersiniz, sürekli çocukluk yapabilirsiniz. Bir de siz bunu milletçe ve her daim hissettiğimizi düşünün. Ben bu durumu bize has sanırdım. Ne de olsa her zaman "esas oğlan" bizdik. Taa ki, dünyanın öteki tarafında Rapa Nui’yi görene kadar.
Paskalya Adası (1) namıyla da anılan bu adanın halkı meğer eskiden beri kendilerinin dünyanın göbeğinde olduğunu dile getiriyormuş. Bu durum kafamı karıştırdı. Yeryüzündeki biricikliğimize gölge düşürdü. Bırakalım ne halleri varsa görsünler diyeceğim ama olmuyor. Kafalarını gözlerini kırıyorlar geride bırakacaklarımızın. Mapucheler Kıtanın üzerinden zıplayıp şimdi Atlas Okyanusu’ndaki başka bir adaya gidiyoruz. Foto’da gördüğünüz üzere dört bayrak dalgalanıyor. Sırasıyla AB, Portekiz, Madeira ve Funchal. Kimse kimseyi dövmediği gibi öldürmüyor da. Otonomiye sahip olan ada kendi kendini yönetiyor. Yerel parlamentosu ve hükümeti var. Hiç kimse ana karaya zorunlu durumlar dışında göçmek istemiyor. Ana karadakilerse buraya savaş gemilerini gönderip, onları açtıkları meclislerine falan gömeceğiz cinsinden laflar etmiyor. Pek muhterem okuyucu farkındayım. Lafı illa beriye, arzın hakiki merkezine getirmek istiyorsun, biliyorum. Ama ne konuşacağız ki? Sen benden her durumda daha iyi görüyorsun olanı. Dünya “güvenlik" paranoyasına boğulup, insan öldürme teknolojilerine yatırım yapmakla meşgul. Suya sabuna dokunmayan açıklamalarsa adeta sahibinin sesi kıvamında. Bir de müjde “terör”e karşı “yeni çare” bulmuşlar: her nerede bu işler vuku buluyorsa, aslan ABD oralarda karakol kuracakmış. Bu dahiyane keşfin mucidi kimdir bilmem ama dünyanın toptan Afganistanlaşmasından konuşmaya başlamamız yakındır. Direnlerin sesinin daha az duyulduğu bir zaman dilimi yaşayacağız. Birçok yerde boy gösteren “büyük birader” rejimleri onlara da bir çare bulmuş, toprağın altı ya da demir parmaklıkların arkası. Ama her şeye rağmen örneğin Türkiye'deki bütün baskılar direnenlerin sesini bastırmaya yetmiyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde nihayet Kolombiya hükümeti ateşkes konusunda olumlu bir adım attı. Ağustos ayından bu yana Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-FARC tarafından sürdürülen tek taraflı ateşkesi tanıdı. Kendileri de bazı mekanizmalar oluştururken, aynı zamanda taraflar ateşkes ve silah bırakma süreçlerini denetlemek üzere BM’den gözlemci heyeti talebinde bulundu. Bu durum barış anlaşmasının şöyle ya da böyle imzalanacağına işaret etmesi açısından önemli. Buna karşın FARC’ın anlaşmanın imzalanması önünde çeşitli engeller olduğu yönündeki itirazları sürüyor. Bunların başında kontra faaliyetleri geliyor. Devletle ve kokain kartelleriyle iç içe geçmiş bir yapı olan paramiliter gruplara karşı henüz ciddi bir adım atılmış değil. Nitekim adeta bu durumu belgelemek istercesine geçtiğimiz hafta içinde farklı saldırılar sonucu direniş hareketleri içinde aktif olan altı kişi katledildi. Bir Marcha Patriotica(bizdeki HDK’ye benzer bir oluşum) üyesi ise ağır yaralandı. Fail: kontralar. “İyi” bir gelişme ise Albay Robinson Gonzalez’in işlediği 31 cinayet, komplo, zimmete para geçirme, izinsiz silah bulundurma nedeniyle 30 yıl ceza alması oldu.(2) Ama dikkatinizi çekerse kişi başı verilen ceza bir yıl dahi değil. O da bir şey mi, bizim buralarda ödül bile veriyorlar dediğinizi duyar gibiyim. Nitekim o tıynette bir köşe yazarı da geçenlerde Kolombiya hakkında bir şeyler karalayıp, oradaki kontra rejimini kutsayarak, adeta durduğu yerin sağlamasını yapmış. Kolombiya’da 50 yılda öldürülen, kaybedilen 250 bin civarında insanın çoğunun katilinin, aynı zamanda bölgeyi insansızlaştırmak için 5 milyon kişiyi göçe zorlayanın, o hayran olduğu kontra rejimi olduğunu unutmuş. (AS/NV) 1. Merak edenler Paskalya Adası hakkında 2011 yılında yazdıklarımı bu linkten okuyabilirler 2. Bu tür yargılamaların barış anlaşması öncesi çoğalması bekleniyor. Fakat bu hükümleri bütünüyle geçersiz kılacak tarzda, barış anlaşması sonrası af çıkarılması da büyük bir süpriz olmaz. Sonuçta “sürecin gereği” olarak yapılan yargılamalar birer parodiye, göz boyama etkinliğine dönüşebilir.Kısaca Kolombiya…