Cumhurbaşkanı yine sordu: “Meclise giriyor musun? Giriyorsun. Daha ne istiyorsun?”
Türkiye Cumhuriyeti devletinin “resmen Türk, aslen Kürt bir vatandaşı” olarak, kendi adıma cevap veriyorum:
“Ben sadece Kürt olmak istiyorum. Şahsen meclise girmek gibi bir derdim yok. 7 Haziran seçimlerinden sonra oy verdiğim partinin meclise girmesiyle de artık ilgilenmiyorum. Parlamenter sisteme de, Başkanlık sistemine de inancım, güvenim yok; bu ülke bir gün gerçekten demokratikleşir mi, umudum da yok."
Cumhurbaşkanı, benim sahip olduğum haklara siz de sahipsiniz, demiş.
Ben Cumhurbaşkanı’yla aynı haklara sahip değilim; yani herhangi bir Türk ile aynı haklara sahip değilim ben. Türk, Türk; Kürt, Kürt değil çünkü!
Bkz. Anayasa’nın 66. Maddesi:
“Madde 66 - Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”
Ben Türk değilim
Anam da, babam da Türk değil, onların anne ve babaları da… Ama biz ailecek resmen Türk’üz. Babam 1940 doğumlu ve Türkçe eğitim görmüş. Ben 1983 doğumluyum, Türkçe eğitim gördüm. Yeğenim 2006 doğumlu, o da Türkçe eğitim görüyor. Böyle devam ederse, yeğenlerimin çocukları Kürtçe bilmeyecek; çocuklarını da öğretemeyecek, dilimiz kaybolup gidecek böylece.
Bkz. Anayasa’nın 42. Maddesi:
“Madde 42 - (…)Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. (…)”
Kurslar var değil mi?
Kürtçe öğreten kurslar var değil mi? Kürtlere Kürtçe mi öğreten kurslar… Bir ülkede eğer insanlar kendi dilini gidip kurslarda öğreniyorsa, bundan anlaşılacak tek şey vardır: Kürtçe yok ediliyor!
Bir dili yok etmek, kültürel soykırımdır! Soykırım da suçtur ama bu suçu yargılayacak hiçbir mekanizma yok maalesef! Allah’a havale etmek dışında… Ve evet, ben “Anadilde Eğitim Hakkımı” helal etmiyorum size!
Size; bu ülkenin gelmiş geçmiş tüm hükümetlerine, muhalefet partilerine, darbecilerine hakkımı helal etmiyorum!
Bunun dışında yapabileceğim bir şey yok, pek demokratik ve pek hukuki ülkemizde…(BA/HK)