Herkes beni unuttu ve ben hep bekledim:
Frrrrrrrrrr fiiiiiiiiiiirrrrrrrriiiitttttttt frrrrrrrrrrriiiiiiitttttttttzzzzzzzz frrrrrrrrritttttttzzzzzzzlllllllll
Amstetten, Viyana’ya bir iki saatlik uzaklıkta olan, aşağı Avusturya diye adlandırılan Niederösterreich bölgesinde ufak bir kasaba. Zengin bir kasaba Amstetten, yüzbin civarında olan nüfusuyla herkese yetecek kadar çok kilisesi olan, yeryüzünde kimsenin dikkatini çekmeyecek bir ahenkle, yeşil, mavi renklerin bol olduğu, Tuna’nın açtığı bir göl ve güzelce yeşillendirilmiş sokaklarıyla, doğayla içiçe insanın huzur bulacağı bir sükunette, sokakta yürürken ˝grüssgott˝ ˝selamün aleyküm˝ dediğinizde herkesin dönüp gülümseyerek size ˝grüssgott˝ ˝aleyküm selam˝ diyeceği bir kasaba. Pazar yürüyüşünüzü yaparken karşıdan gelmekte olan orta yaşlı, yaşı ilerlemiş, belki de genç çiftler tarafından siz istemeseniz de ˝grüssgott˝ la selamlanacağınız samimiyette, büyük şehrin yabancılığından gündelik edinim boyutunda uzak diye tanımlanabilecek bir kasaba. Hatta al yanaklı Heidi’lerin kendisine kolayca yaşam kurabilecekleri bir ova şehri.
Köpek kakaları
Viyana’nın büyük bir derdi vardır. Devlet bu derdi çözmek için bazı bazı paraları bastırır, billboardlara, televizyon kanallarına hatta radyolara ‘eline poşet al ve kakacığı yerden kaldır!’ ikazını sloganlaşmış bir şekilde tüm bu kamuoyuna açılan araçlardan duyurur. Bu reklamlarda bir de elinde poşetle yanında köpeğiyle yere eğilmiş köpeğinin kakasını gülümseyerek yerden kaldıran yaşlı bir nine görürsünüz. Viyana sokakları genel olarak Avrupa ortalamasının üstünde diye adlandırılacak denli temizdir ancak bu köpek kakaları yok mu ortalıkta işte o kakalar gündelik hayatın dayanılmaz bir parçası olagelmişlerdir. Bir de onların havalar ısındığında Viyana’daki Sisi nostaljisini yaşatan faytonların atlarından çıkan dışkılarla birleşince yaydıkları kokuyu tahayyül ediniz. Yaz günlerinin kısalığına ve azlığına sevinir olursunuz bu şehirde, hele bir de fön esince böyle sıcaklarda işte o zaman buram buram bok kokar bu şehir.
Kokularla olan takıntılı ilişkimden ötürü her kokunun her türlü açılımı, uzvu, eğimi, bükümü belleğimde çeşitli çekmecelerde hatırlamaya yattıklarından, bu kakacıklarla gündelik hayatımda uğraşmanın yanı sıra bir de şu kakacık reklamlarını görünce işte tüm bu bok kokularının çeşitli esintileri gelir durur burnuma. Bellek en zor şeydir diye düşünürüm hep, bellekten kaçış yok. Hele bir de belleğin iyi kaydediyorsa işte o zaman takıntın neyse, onunla yuvarlanıp gitmeye, onunla yaşamaya zorunlusundur.
27 nisan 2008’de öylesine internette türkçe gazetelere bakarken bir haber görüyorum. Malum bilinen haber beni, pat diye bloke ediyor. Doğru olamaz diyorum, açıyorum Avusturya gazetelerine bakıyorum. Bu bir travma: Anlamıyorum. Aklım almıyor. Bi dolu iş var, evden çıkıyorum. Aklımda bu haber! Bir x koyuyorum üzerine, koştur koştur işime doğru yürüyorum. Alışılmış boklardan birisini görüyorum yine ve durup, boka bakıyorum. Midem kalkıyor, ilk kez boka baktığımda midemin bulandığını görüyorum. O x’in yerine pat diye bu bok yerleşiyor. Midem hem bulanıyor, hem de ağrımaya başlıyor. Tüm duygular mideye ve kalın bağırsağa vururmuş, işte bana da öyle oluyor. Durağa yaslanıyorum, kokular geliyor, kokular uçuşuyor. Frrrr frrrr’ın tüm dünyaya aynı anda yayın yapılmış olan fotoğrafını görüyorum, aynı anda o bok geliyor gözümün önüne. Farkediyorum ki boka bakmak bu hikayeyi zihnimden içeri akıtırken ya da tekmeyle sokmaya çalışırken mi demeliyim, bu frrrr’ın yayınlanmış olan resmini gözümün önüne getirmekten daha kolay. Bu boku tutuyorum zihnimde ama kokular çok karışık akın ediyorlar, bellek çekmeceleri açılıp kapanıyor, çarpıyorlar ardı ardına adeta. Bu bok için uygun koku gelip yapışmıyor bu sefer burnuma.
Lizbeth'in ızdırabı
18 yaşında babası tarafından senelerce planlanmış bir kaçırma eyleminin sonucunda 24 sene boyunca tutsak tutuluyor Elisabeth. Elisabeth ilk üç çocuğunu yalnızca 20 metre karelik bir odada doğuruyor ve onlarla burada yaşıyor. Ancak diğer çocukları da dünyaya gelmeye başladığında frr tutsaklık alanını genişletip, o ve diğerleri için 60 metre karelik bir alan oluşturuyor. Etrafı çelik duvarlarla kaplı ve yalnızca bir havalandırması olan, 1.70 yüksekliğindeki bu zindanda Elisabeth ömrünün yarısından çoğunu geçirmeye mahkum ediliyor. Bir de içeriye giriş çıkış kodunu sadece kendisinin bildiği bir kapı yapıyor frr bu zindana.
Zindanın yayınlanmış olan maketlerine bakarak Elisabeth ve üç çocuğunun yaşantısını tasarlamaya çalışıyorum. 24 sene boyunca güneş ışığı görmemiş Elisabeth’in o evde ilk günden beri frrr’ın tecavüzüne uğraması, haftalarca kelepçeli ve iki büklüm bağlanmış olarak, ayrıca aylarca boynundan tasma şeklinde bir ipe bağlı olarak bir hayvan gibi tutulması, yi –r –mi-dö-rt sene boyunca, yirmidörtsene boyunca, 24 sene boyunca - -- tüylerim diken diken oldu, tek tek battı her bir deri gözeneğimden içeri bin asırlık buz sarnıçları gibi girdi geçti—Kötü! Kötülük, vahşet, şiddet!!! Hayır ben bu ızdırabı Elisabeth ve doğurduğu yedi çocuğunun, zindanda yaşadığı üç çocuğuyla birlikte Baba’nın tarafından onlara yaşatılan bu ızdırabı, dünyaya geldiğinden beri bir tecavüzcüyle aynı evde yaşamak zorunda kalan ve sekiz yaşından beri bu tecavüzcünün sistematik olarak cinsel şiddetine maruz kalan
Elisabeth’in ızdırabını anlayamam.
Ben bu ızdırabı anlayamam. Midemle meşgul olurken ve kokuların akınına uğrarken o durakta, o saatte, ancak üzerime bir zırh geçirirsem, bu ızdıraba yaklaşabileceğimi fark ediyorum. Kapkalın bir zırh geçiriyorum üzerime, en sıkı da burun kısmını kapıyorum. İçeri sızan yok, dışarı sızan yok. O saatten itibaren çıkan her gazeteyi bir hafta boyunca takip ediyorum. Elimin tersiyle bile dokunmayacağım bulvar basınından kaliteli mecmualara değin her türlü yayını alıyorum. Bir de analitik görme gözlüğümü, en rasyonel, en geometrik açıdan geçiriyorum zırhımın üzerine:
Uzmanlara göre frrr’ın bir annesi varmış onu döven: İşte duyguları böylece ölmüş. Meğersem bir anne çocuğunu döverse babanın şiddetine göre daha derin izler bırakırmış. Babası aileyi terk etmiş, annesi oğluna sistematik olarak şiddet uygulamış, frrrr bir Norman Taylor olarak bu kadınla yetişmiş, büyüyüp mühendis olmuş, kendi işini kurmuş, yanı sıra emlakçılık yapmış, çooookk para kazanmış, çoookkk dolandırmış, tecavüz vakasından 18 ay hapis yatmış, Rosemari’yle, Rosemari 16 yaşındayken evlenmiş. Tecavüzü Rosemari’yle evliyken ve Rosemarie’den dört çocuğu varken gerçekleştirmiş. Hapisten çıktıktan sonra Rosemari’ye geri dönmüş ve onunla üç çocuk daha yapmış. Rosemari’nin o küçük kızına tecavüz ederken Rosemari onun karısıymış, 11 yaşından beri tecavüz ettiği o küçük kız üç kere evden kaçtığında Rosemari bir kere bile olsun da bu frr’ın tecavüz dosyasını aklına getirmemiş ve bu tecavüzleri bir kez bile fark edip de anlamamış. O küçük kızı elinden tutup eve getirmişler her seferinde. O bellek yok mu o bellek, neyi bastıracağını neyi göreceğini seçen o bellek..
Meğer bu frrr bu küçük kızı tüm yedi çocuğu arasından seçmiş ve onu nasıl kendi seks kölesi haline getireceğini çok önceden belirlemiş. Üç sene boyunca evinin kilerinde bu zindanın ön hazırlıklarını yapmış. Frrr öyle otoriter bir patriarchmış ki ‘benim çalışma mekanıma girmeyin!’ dediği zaman kimse oraya girmez – giremezmiş. Bu üç senenin sonunda 18 yaşındaki Elisabeth’i burnuna tuttuğu bir eterle bayıltıp o cehenneme sürümüş. Bu mükemmel planın bu sarsılmaz kurgusu, tüm kusursuzluğuyla bu başarılı mühendis tarafından 24 sene boyunca harika bir mühendislik konstrüksiyonu olarak durakalmış.
Meğersem Avusturya’da 70’li senelerde Warschau-Paktından gelecek saldırı korkusuyla bunkerler, yani evlerin altına gizli mahzenler yapma izni varmış. Bu nedenle de bu mühendis 78’de devletten evinin altındaki kileri bir sığınak şeklinde genişletme iznini kolaylıkla alabilmiş. İşte bu soğuk savaş sığınağına frrr sapık dünyasını kurmak için her türlü ortamı kendisine kolaylıkla sağlamış. En kısa zamanda 18 yaşına basmış olan k ı z ı n ı n evden kaçma hikayesini yazmış ve Elisabeth’e zorla bu hikayeyi destekleyecek mektupları yazdırmış. Bu tiran! Bir gün hangi tanımlar yanlış daha doğrusu yersiz hayır hangi tanımlar tanımsızlıklar içerisinde hoyratça kullanıldı diye bir wikipedia uzantılı sözlük açılmalı! Bu tiran, şeytan, kötü, sapık…
Bu frr uzmanlara göre arkaik motifleri olan bir yukarısı ˝aydınlık˝ bir de aşağısı ˝karanlık˝ dünya kurmuş. Kötü tek başına kötü olarak bulunmazmış, kötü iyiyle bir aradaymış. Meğersem bu dini metaforların psikolojide karşılığı varmış. Kötü iyiyle bir savaş içerisinde var olurmuş. Frrr’ın kötü yanıyla i.y.i. yanı bu savaşta ikiye bölünmüş ve sapıkça, sadistçe, ve bunun gibi herşeyi kapsayan duygu dünyasını bu ˝aşağıda˝ kurduğu mekanda yaşıyormuş. . İ.y.i tarafını ˝yukarıda˝ sürdürdüğü ˝bey efendi˝, her zaman şık, etrafa mesafeli gülücükler atan dünyası için bir metafor olarak görelim. Yine uzmanlara göre ‘ne yazık ki bir çok ensest ve pedofil olayı dünyada ve Avusturya’da da yaşanıyormuş. Erkekler kendilerine cinsel eş bulamayınca ya da duygusal ve cinsel sorunlar yaşıyorlarsa yaşı ufak kızlara ve çocuklara eğilim gösteriyorlarmış. Bu bir kaçış psikolojisi ve iktidar savaşıymış.’
Frrr bölünmüş ve mükemmel bir şekilde hesaplanmış bu iki dünyada yaşarken, Tailand’da tatiller yapıp, çocukları cinsel olarak istismar ederken ve Tailand çıkması turıstik fotoğraflarında zafer edasıyla gülümserken, Rosemari’yle Amstetten yakınlarında Aschbach adlı bir kasabada kendi restoranlarını işletirken, Elisabeth bu zindanda çocuklarıyla tek başına yaşamaya devam edermiş. Hadi oldu da frr’a bir şey olursa peki bu zindanda Elisabeth ve üç çocuğu ölecekmiy miş? Hayır! Frr bunu da düşünmüş: ve oldu ki başına bir iş gelecek olursa kendisinin ayarlamış olduğu belli bir zaman dilimi sonucunda zindanın kapısı açılacakmış. Frr’ın ˝yukarıya˝ taşıdığı Elisabeth’ten yine dünyaya gelmiş olan diğer üç çocuğun kökenini ne yeterince Rosemari ne de devlet kurumları yeterince merak edip araştırmamış. Ne Amstetten ahalisi, ne köpeğini gezdirirken sürekli olarak bu kilerin duvarına doğru havlayan köpeğin sahibi olan komşusu, ne Rosemarie ne de allahın bir kulu, herhangi bir kimse, hiç kimse yirmi dört sene boyunca frr’ın ˝aşağıdaki˝ dünyasını farkedememiş.
˝Yukarıdaki˝ dünyasındaki çocuklar okula gidip, iyi karneler getirirken, ˝aşağıdaki˝ dünyasındaki çocuklar bir kere dahi güneş yüzü görmeden, esinti nedir, gökyüzü nedir, böcek nedir, çiçek nedir bilmeden yetişiyorlar. Elisabeth çocuklarına okumayı yazmayı öğretiyor, onlara frrr’ın aldığı televizyondan dünyayı izletiyor ve televizyondaki dünyanın başka bir gezegene ait olduğunu kendi mikro kosmoslarının tek gerçek varoluş biçimi olduğunu anlatıyor ve çocukların buna inanmasını sağlıyor. Onlara frr’ın getirdiği kitaplardan okumayı yazmayı öğretiyor, onlarla ortak bir konuşma dili geliştiriyor. Kerstin 19 sene boyunca güneş yüzü görmemiş olmanın ve de temiz hava solumamış olmanın etkilerinden ötürü, krizlere girmeye ve vücuduna zarar vermeye başladığında ya ölüm ya da dışarısı sorusu ortaya çıkınca; Frrr’ın dediğine göre Fırr ‘bu eylemin doğurabileceği sonuçları tahmin etse de Elisabeth’in ısrarı üzerine Kerstin’i hasteneye götürmeyi’ kabul ediyor.
Kerstin’in soluk beyaz, pigmentler oluşturmamış teni, incecik vücudu, hiç dolgusu olmayan çürük dişleri doktorları alarma geçiriyor. Frr soğukkanlı bir şekilde aynı kurguyu devam ettiriyor: Bir ˝centilmen˝ görünümündeki frrr Kerstin’in kayıp kızından dünyaya gelmiş olan torunu olması hikayesini orada da anlatıyor. Doktorlar için burada bir ihmal edilmiş çocuk durumu olduğu Kerstin’le olan ilk karşılaşmadan itibaren kesin bir kanaat oluyor. Kan vermek için anne aranmaya başlanıyor,hatta frrr bu arama anonsuna kendisi de katılıyor. Arandığını televizyondan öğrenen Elisabeth frrr’ı sıkıştırıp hastaneye götürülüp tekrar geri dönme sözünü vererek frr tarafından hastaneye taşınıyor. Bu arada ffrr’ı takip eden polisler, Elisabeth’in frr tarafından evinin kilerinden çıkartıldığını görüyorlar ve Elisabeth’i sorguya almayı istiyorlar. Frr’la bir daha yüzleştirilmeme kaydıyla Elisabeth tüm hikayeyi anlatıyor. ˝Akıllara durgunluk veren hikaye˝ böylelikle ortaya çıkmış oluyor. Frr’ın siyah zevkle seçilmiş kumaş pantolonlu ve ipek gömlekli, yine zevkli’ şık ayakkabılarıyla o bok suratı tüm dünya basınına böylelikle yayılıyor. Frr’ın ilk basılan fotoğrafları suratını açıktan gösteriyor. Sonrakiler ise bazı gazeteler tarafından çeşitli belirsizleştirme üsluplarıyla ya kareciklere, ya dönen karıncalanmış televizyon kesitleriyle, ya da Amstetten’deki ‘kabus yuvasının’ fotoğraflarıyla küçük karelere bölünmüş bir şekilde yayımlanıyor. Frr’in yüzü bu saatten sonra kamuoyunun fantazisine terk ediliyor.
İnsanlar, şehirler
Şık giyimli bir adam Viyana’da birinci bölgede hızla karşıdan gelmekte. Şık ve dimdik, genç, yakışıklıca. Elini cebine götürüyor ve yanımdan geçerken kenardaki dilenciye bir kaç euro atıyor. Bu adamda dilenciye para verecek bir ifade bulamıyorum, bu nedenle şaşırıyorum. Parayı verirken soğuk ve sert bir tonla dilencinin suratına bakmadan, hafifçe eğilip dilencinin şapkasına birkaç kuruşu atarken: Bundan köpeğe de vereceksen senin olsun! diyor ve çekip gidiyor.
Avusturya’lı dilencilerin Romen dilencilerden farkı: Romenlerin sakat ya da çocuklu olmalarıyken, Avusturya’lıların genelinde alkollü ve köpekli olmalarıdır. Bu fark ilk kez takım elbiseli adamın dilenciye para verirken ettiği sözle zihnimde belirginleşiyor. Evet diyorum! Bu ülkenin hayvanları ne çok sevdiğini şehir sokaklarındaki ‘kakacık’ sorunundan ötürü zaten biliyorum. Köpekler ve insanlar diyorum. Köpekler, insanlar ve boklar diye ekliyorum. Bir arkadaşla arabada gidiyoruz. Bir köpek yolun tam ortasına kakacığını ediyor. Yaşlı adam cebinden poşeti çıkartıyor ve tam o sırada bizi fark ediyor ve çekilmek istiyor. Arkadaş arabayı durduruyor ve adama kakacığı yerden alması için işaret ediyor, bizim bekleyeceğimizi belirtiyor. Adam tebessümle kakacığı poşetle alıyor, çekiliyor. Köpekler, insanlar, boklar ve şehirler ve biz yerli yerinde, herşey herkes olması gereken yerde, doğru şeyi yapmış insanların eminliğiyle yolumuza devam ediyoruz.
Fırr’ın yüzünü her seferinde her defasında bu hikayeye yeni yeni boyutlar eklenerek, tekrar tekrar ve farklı sansürlerle ya da sansürsüz yayınlıyorlar. Bu pisliğin yüzünü her ne kadar ilk gün boka benzetmiş olsam da artık benzetemez oluyorum. Bu pisliğe karşı her geçen gün ilk günkünden de daha yoğun bir tiksinti içimi kaplıyor. Bu pisliği ardı arkası gelmez şekilde solucan ‘s….’ bir k..a benzetiyorum. Zihnimdeki bu imge biraz da olsa yerine oturuyor diyorum ve şehrin köpekleriyle yeniden barış imzalıyorum.
Elisabeth frr’in onu kapattığı zindanda yedi çocuk doğuruyor. Hem de hepsini kendisi doğuruyor. Uzmanlar anlatıyor: Aslında Elisabeth örneğinde de gördüğümüz gibi bir kadın kendi kendine doğum yapabilir. Evet işte Elisabeth tüm doğumları tek başına yapıyor. Ölü doğan bir bebeğini frr kazanda yakıyor ve böyle bir insan yavrusunun varolmuş olduğuna dair tüm delilleri yok ediyor. Elisabeth tüm çocuk hastalıklarıyla ffrrr’ın getirdiği ilaçlarla tek başına savaşıyor. 18 sene boyunca, frr ona çamaşır makinesi getirene değin tüm çamaşırları elinde yıkıyor. Tek çocuk olan ve ‘kendisi tek çocuk olduğu için hep büyük bir ailesinin olmasını istemiş’ olduğunu belirten frrr, Rosemari’den yedi ve Elisabeth’tten yedi çocuk yapıyor. ‘Aşağıdaki’ dünyasında yer dar olduğundan ve altı çocuktan üçü ‘çok gürültü yaptığından’ onları ‘yukarıdaki’ dünyasına aktarıyor frr. Böylelikle kardeşlerin üçü ‘yukarıda’ büyürken, diğer üçü (19, 18 ve 5 yaşına değin) ‘aşağıda’ zindanda büyüyorlar.
Uzmanlar, frr’in psikolojisindeki ödipal kompleksin baba özdeşleşlik faktörünün ortadan kalkması durumunda nasıl anneye yöneldiğini, anneye karşı olan gizli seksüel arzuyu, o yasağı, kızında aşmaya cesaret ettiğini ve yasak olanı gerçekleştirdiğini söylüyorlar. Frrr yarattığı dünyayı ne kadar kurduysa ve orada ne kadar zaman geçirdiyse, o kadar çıkışa ve ‘öteki’ tarafa uzaklaşmış oluyor diyorlar. Frrr seneler geçtikçe açtığı o ‘yarıkta’ ve o ‘yarık’la birlikte yaşamaya, kurduğu ‘aşağıdaki’ ve ‘yukarıdaki’ zindanlarla bir arada, onların egemeni olarak yaşamaya alışıyor. Frr’in 72 yaşında olmasına rağmen cinsel organının sağlam ve cinsel gücünün halen iyi olduğunu söylüyor doktorlar. Yani frrr sapıklıkları için viagra kullanmaya gerek duymuyor.
Kasper'in hikayesi
Herkes tek başına veTanrı herkese karşı:
Werner Herzog’un ‘Jeder für sich und Gott gegen alle (herkes tek başına ve tanrı herkese karşı) adlı filmi 30 yaşına değin bir mahzende tutulan Kasper Haser’in hikayesini anlatıyor. Kasper Haser’in öyküsünü Herzog müthiş bir oyunculuk eşliğinde filmleştiriyor. Bu gerçek öykü 1829 senesinde Almanya’nın Nürnberg kentinde ortaya çıkıyor. Kasper onu 30 sene boyunca bir fare deliğinde tutan kişi tarafından birdenbire serbest bırakılıyor. Hiçbir kültürel ve insani davranış biçimine, reflekslere sahip olmayan Kasper Haser ilkin kasabanın delisi gözüyle yadırganıyor, ardından şehrin sirkinde otantik bir varlık olarak ahaliye sunuluyor. Kasper Haser’in öyküsü kısa bir süre içerisinde Alman aristokrasisinin dikkatini çekiyor ve Kasper zengin bir aristokrat tarafından evlat ediniliyor. Böylelikle Kasper’in eğitim ve öğretim hayatı başlamış oluyor. Kasper öğrendikçe dünyaya ve insanlara karşı olan korkusu artmaya başlıyor. Zamanla Kasper’e karşı olan ilgi saray çevrelerinden de gelmeye başlıyor. Piyano çalmanın öğretilmiş olduğu Kasper sonunda bir prens tarafından evlatlık ediniliyor. Züppe Alman ve Avrupa aristokrasisinin etnografik ve antropolojik ilgisinin odak noktasına dönüşen Kasper bu yeni ortama adapte olamadığından yine ‘en ilkel’ reflekslerini göstermeye başlıyor. Bu ilkel davranış biçimleri karşısında hayal kırıklığına uğrayan ve zengin sohbetlerde eğlendirici yönünün işe yaramadığı anlaşılan Kasper prens tarafından tekrar eski babasına gönderiliyor. Bir çok felsefi metaforla yüklü olan bu film Kasper’in acıklı yaşam öyküsünün yine trajik olan sonuyla bitiyor. Kasper ona 30 sene boyunca bu işkenceyi yapan kişi tarafından gizlice öldürülüyor.
Kasper Haser neden 30 sene boyunca bir zindanda tutuluyor, sonra salınıyor ve sonra öldürülüyor sorusunun yanıtı yok. Bu hikayeye yönelik çeşitli tezler var. Kasper bir prensti belki de ve de miras ya da iktidar kavgaları sebebiyle tutuklu tutuldu. Belki de yalnızca bilimsel kaygılarla, yani bir deney yapma sebebiyle Kasper 30 sene boyunca gizli tutuldu ve sonra serbest bırakıldı, belki de bir manyak sadece sadist dürtülerle bunu gerçekleştirdi. Suçlu bulunamıyor. Çözülemeyen dosyalar arasına karışıyor Kasper’in hikayesi.
Kasper ona o delikte sürdürmüş olduğu yaşantısında zihninde hiç tanrı fikri belirdi mi sorusunu yönelten rahiplere: ‘Hayır ben tanrıyı bilmiyorum, hiç onun fikri zihnime girmedi’ diyor. Din felsefesini tehlikeye sokacak bu söylem din adamlarını kızdırıyor.
Kötülüğe alışmak
Amstetten hikayesinden- sonra, aklıma Adorno’nun Ausschwitz ardından söylediği söz geliyor: ‘Ausschwitz’den sonra şiir yazılamaz’ diyor Adorno. Acaba diyorum Amstetten hikayesinden sonra hak ve adalet sorusu ne kadar gerçek ve ne kadar mümkün olacaktır. Kötüye alışıyor insanoğlunun belleği. Kötü, kötülük, şiddetle ilgili birçok imge var zihnimizde. Yine de bazı kötülükler alışılmış kötülükleri sarsacak bir çapa sahip olabiliyor. Zihin tekrar bulanıklaşıp, bilinç bir yara daha alabiliyor.
Gazeteler yazıyor: Elisabeth’in 15 ve 5 yaşındaki diğer iki çocuğu kurtarıldıkları zaman arabada hastaneye doğru götürülürlerken ilk kez gördükleri gökyüzüne, tenlerine değen rüzgara ve gözlerine değen güneşe karşı aşırı duyarlılık gösteriyorlar ve gördükleri herşeye hayranlıkla bakıyorlar. Elisabeth’in beş hafta boyunca yoğun bakımda olan kızı Kerstin komadan çıktığı zaman ilk olarak ‘Sonunda! Yeni bir hayat istiyorum’ diyor. Ayrıca birgün televizyondan tanıdığı Robbie Williams’ın konserine gitmeyi istediğini de belirtiyor.
Tüm dünya basını haftalarca Amstetten’den çıkmıyor. Amstetten ahalisi bu olayın şoku ve dünya basınının merkezi olma psikolojisini bol bol kiliseye gidip ‘kurbanlar’ için mum yakarak terapi etmeye çalışıyor. ‘Amstetten yalnızca kötü bir yer değil’ diyor röportaja çıkan halktan kimseler. Avusturya cumhurbaşkanı Heinz Fischer dünya basınının Avusturya’ya saldırılarına karşı ‘bu olay tipik Avusturya anlamına gelmiyor ve bu iki olayın yani 2006’da ortaya çıkan Natascha Kampusch olayıyla Amstetten hikayesinin Avusturya’yı temsil eden bir yanı yok’ diyor. ‘Bu iki olay da tesadüfen Avusturya’da cereyan buldu’ diye ifade ediliyor. Yurt dışı gezilerinde Amstetten hikayesiyle yüzleşmek zorunda kalan başbakan Alfred Gusenbauer de ‘Avusturya Amstetten demek değildir, bu bir rastlantıdır, bu olay bizi temsil etmiyor’ diyor. Avusturya’nın en çok okunan bulvar gazetesi Kronenzeitung Belçika basınından gelen Avusturya’yı yerici haberlere: Hey Belçika sizin de bundan beş sene önce Marc Dutroux’unuz vardı unutmayın diyor!
Sapıklıkların benzerlikleri ve sıklık düzeyleri ne kadar şüphe uyandırıcı olursa olsun, toplumun genel yapısı hakkında tekil örneklerden yola çıkarak ne kadar genellemeye varılabilir bilemiyorum ancak bazı kişiler bu iki durumun da belki de Avusturya toplumunun bir özelliğiyle ilintisi olduğundan bahsediyorlar. Bu toplum ne Nazi faşizmi döneminde ne de sonrasında kendisiyle yeterince hesaplaşmadı diyorlar. Bu toplumun bireyleri olayları görmemezlikten gelip yokmuş gibi davranmaya alışkınlar ve belki de o nedenle bunca sene boyunca hiç kimse ne Natascha Kampusch olayında Prekopil’i ne de Elisabeth olayında Fritzl’i farkedebiliyor. Bu arada 10.6.2006 tarihli diePresse adlı günlük gazetede Viyana’nın dünyanın Zürih’den sonra Genf’le birlikte yaşam standardı en yüksek ikinci ve suç oranı yine Lüxemburg ve Bern’den (ilk sırada), Genf, Zürich ve Helsinki’den sonra (ikinci sırada), en düşük üçüncü şehri olduğunu okuyoruz.
Bu iki olay için de gerek devletin ve polisin gerekse komşuların ve çevrenin umursamazlığı ve olayları ciddi birşekilde soruşturmaması dikkat çekiyor. Tecavüz zanlısı olan frr’e devlet örneğin hiç sorun çıkartmadan üç tane çocuğu evlatlık verebiliyor. Bunu ise suçun bir süre sonra kayıtlardan silinme yasasıyla açıklıyor. Frr olayıyla birlikte polisin kayıp olaylarını daha sıkı takibe alması gerektiği, tecavüz suçlarının kayıtlardan silinmemesi gerektiği ve evlatlık edinme koşullarının zorlaştırılması gerektiği gibi yeni yasal değişiklikler tartışılıyor.
Avrupa kupasına değin hergün televizyonlarda ve gazetelerde haberi yapılan frrr ve Amstetten kupayla birlikte geri plana düşüyor. En son haberlere göre Kerstin’inin de Elisabeth ve Rosemari ve diğer çocuklarla birlikte tutuldukları Amstetten bölge kliniğindeki özel ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yerleştirildiğini öğreniyoruz. Kerstin’in de frr tarafından tecavüze uğramış olduğu şüphesi gazetelerde geziniyor, doktorlar kesin bir şey söylemiyor ancak bu doğrultudaki şüpheler teyid ediliyor. Frrı’ın soyağacını yayınlıyor gazeteler. Ensest, iki kat ensest vs. gibi katlanan sapkınlık ve sapıklık durumu zihinlere bir kurgu gibi giriyor ve anında dışarı kusuluyor. Basının ve paparazzilerin yoğun ilgisinden ötürü yoğun güvenlik önlemleri altında tutulan hastanede Elisabeth’in avluda gezerken hep bir perukla ve hastabakıcı kıyafetiyle dolaştığı haberi ulaşıyor gazetelere. Elisabeth’in bir fotoğrafı dünya basını için bir servet değerinde diye spekülasyonlar yapılıyor. Frrr’ın mahseninden çıkıp bu sefer de hastanenin duvarları arasına sıkışmış olan Elisabeth ve çocuklarının talihine kızıyor insan. Yine hapisler diye düşünmemek elde olmuyor.
Kasper Haser nasıl önce sirkte ardından da prensin sarayında halka sunuluyorsa, Natascha Kampusch’a da aynısı yapılıyor. Kampusch hikayesi Amstetten’e değin medyanın gözbebeği oluyor. Ancak devlet Elisabeth ve çocuklarını sansasyona aç medyaya doğrudan pazarlamama kararı alıyor herhalde. Elisabeth’in Natascha gibi televizyona çıkmayacağı ve herhangi bir basın açıklaması vermeyeceği söyleniyor. Çocuklarının hepsinin kimliklerinin değiştirileceği ve anonim bir yaşamın bu çocuklara sağlanmasının mümkün hale getirileceği hedefinden bahsediliyor. Yine de haber açı paparazzilerin ilgisini dindirmek mümkün olmuyor. Elisabeth’in kalmakta olduğu son klinikten önceki psikiyatri kliniğinde bir paparazzi, bir güvenlik görevlisinin kafasını yarıp fotoğraf çekmeyi deniyor. Uyguladığı şiddete rağmen başarısız oluyor. Kamuoyunun merakını gidermek kaygısıyla belki de Elisabeth’in fantom resimleri yayınlanıyor ve bize kırkında tarifi zor bir çehrenin kurgu resmi gösteriliyor.
Avusturya asıllı yeni Kaliforniya valisi Arnold Schwardzeneger de kendisini memleketinde gerçekleşmiş olan bu olay karşısında bedbaht hissediyor olmalı ki Elisabeth ve tüm ailesine Holywood’da bir tatil öneriyor. Bu tatil planının ardında film çekme projesinin de yattığı duyuruluyor. Big brother’in yeni versiyonu tasarlanıyor belki de Teksas’ta: Sapıklarından kurtulmuş kurbanların gündelik hayatları!
Natascha Kampusch ‘medya beni soruşturuyor hep, artık ben soracağım’ sloganıyla bir haziran 2008’de Puls TV adlı bir Avusturya kanalında Lauda uçak şirketinin sahibi ünlü Niki Lauda’yla bir talkshow gerçekleştiriyor. Bu talk show ardından izleyici oranları tartışılıyor. Evet izlenme oranı beklenenin altında çıktı deniliyor ama yine de Natascha ‘Puls TV’ye yayın hayatına başladığından beri en fazla izlenme tirajını kazandırdı’ diye ekleniyor. ‘Natascha kendisinden bahsetmezse böyle bir talkshow’un seyirciyi yeterince tatmin etmeyeceği’ yorumları yapılıyor gazetelerde. Sirkin ve sarayın otantik objesi Kasper Haser’in yerini kamuoyunun iğdiş edici gözünün objesi Natascha Kampusch alıyor.
Dostuma soruyorum: ‘‘nasıl olur bunca kötülük?’’ ‘‘İnsanlık sadist ve sapıklarla, dünyaya yaşama ve insana karşı duyarlı büyük sanatçılar, büyük yürekler ve zihinler arasındaki sarkaçta mevcut’’ diyor. Tarih boyunca her ikisi de vardı belki diyor ve Dostoyevski tarafından edebi bir şekilde ele alınmış olan o eski suç ve ceza sorusuna yöneliyor.
Zırhım deliniyor: Kara delik imgesi beliriyor gözümün önünde. Herşeyi yutan ve tek bir gıdım dahi enerjiyi dışarı salmayan kara delik. Evrendeki o büyük bilinmeyen o dipsiz kuyu. 40 senelik bir ömrün yalnızlığı ve terk edilmişliği, 40 senelik bir ömrün kırılmış her türlü hayali ve yok edilmiş özlemleri, 24 sene içinde dünyaya getirdiği çocuklarıyla belki de sevmeye ve umut etmeye bir mum ışığında olsa da tutunan bir kadının çocuklarıyla birlikte yaşamda kalma savaşı… Hayır diyorum burada koku yok. Hiçbir koku bunu anlatamaz. Tüm kokuları, tüm rüyaları, tüm bilinç altına itilmiş ızdırapları, tüm ümitleri yutan ve yutan kara delik ancak, Elisabeth’in ve çocuklarının dünyasını anlatabilir. O kara deliğin içine neler atıldı, neler girdi, neleri yuttu ve yok etti o kara delik bilemeyiz. Bunu ne biz, ne uzmanlar, belki de ne de Elisabeth bilecek. Bunu ancak kara delik bilebilir. Öylece kapkara kocaman bir delik!(GK/EÜ)