Fotoğraf: AA
Her isyan yeni bir başlangıç umudunu taşıyor.
Amerika'da yüzyıllar önce Afrikalı kölelerin başlattığı isyan yeniden kentleri sarmış durumda, yeni umutlarla birlikte.
Ve sanat, toplumsal bellekte isyan birikimlerini canlı tutuyor.
George Floyd'un bir polis tarafından öldürülmesinin ardından Minnesota kentinde başlayan protesto gösterileri kısa sürede Amerika'nın diğer kentlerine sıçradı. Kentlerde yağma olayları baş gösterdi, yangınlar çıktı. Floyd'un ölümü ile bir kez daha somutlaşan siyahlara yönelik ayrımcı ve baskıcı politikalar dünyanın diğer ülkelerinde, özellikle İngiltere'de de protestolara yol açtı.
Görsel iletişim olanaklarının artması, örneğin öldürme anının kamerayla belgelenerek sosyal medyada yayılması, tepkilerin hızlanması ve yaygınlaşmasında önemli bir etken oldu. Öte yandan olaylar, Amerika'da köleliğin kaldırılmasının üzerinden geçen 160 yıla karşın ırkçı ayrımların hâlâ acımasızca sürdüğünü bir kez daha hatırlattı.
Öldürülen George Floyd'un kişisel yaşamına ilişkin BBC'de yayınlananlar aslında bir yaşam öyküsünün ötesinde günümüz Amerikan toplumunun önemli bir kesitini yansıtıyor. Floyd'un inişli çıkışlı bir yaşamı olmuş. Hırsızlıktan beş yıl yatmışlığı var. Ama yaşamını düzene sokma konusunda iyi niyetli bir çaba içinde olduğu, bir süre kamyon şoförlüğü yaptığı anlatılıyor. Minnesota'da siyahların yaşadığı gettoda doğmuş, büyümüş.
Biraz da yaşadıkları mahallenin tuğla binalarından olacak, Floyd ve arkadaşlarına "brick boys" (tuğla gibi delikanlılar) derlermiş. Tuğla sözcüğü İngilizcede; iyi, dost insan, yardımsever ve güvenilir kişi gibi anlamlar da taşıyor.
Floyd için bir arkadaşı, "Barışçıl bir insandı, toplumsal sorunların farkında olan biriydi" demiş ve eklemiş: "Bence olaylar artık George Floyd'u aşan bir boyuta geldi. Bence Amerika'nın, Amerika'yla ilgili düş kırıklığını ve öfkesini izliyorsunuz."
Olaylar Trump'ı yerinden eder mi?
Liseden sıra arkadaşım, eski Mülkiyelilerden, 40 yıldır Washington'da yaşayan Kutlay Ebiri ile görüşüyordum. Son olaylar orada nasıl algılanıyor, bu isyan dalgası Trump'ı yerinden edebilir mi diye sordum. Özetle şöyle yanıtladı:
"George Floyd'un cinayeti güpegündüz, telefon kamerası önünde, üç polisin avanak bakışları altında, cani polisin 8 dakika diz bastırarak işlediği bir cinayet. Dolayısıyla tepki, son derece hızlı ve yaygın. Trump'ın gitme ihtimali zaten koronavirüs dolayısıyla önemli ölçüde artmıştı, bu tuz-biber ekti. Sanırım, ciddi bir panik içinde. Beyaz Saray'dan gelen tweetler, eyalet valileriyle yaptığı telefon görüşmeleri, orduyu göstericilerin üzerine salma tehdidi, eline İncil alıp sokağın karşısındaki kilisede poz vermesi filan, ne yapacağını şaşırmış olduğunu gösteriyor. Şimdilik buldukları çare, sokağa çıkma yasakları.
"Beyazlar gösterilere katılıyor. Ülkedeki koyu ırkçılar dışında, büyük çoğunluk infial halinde. Bazı eyaletlerde polis de göstericilere katılıyor ya da toplulukları dağıtmaktan çekiniyor. Yakıp-yıkma olaylarının hiç değilse bir bölümünün aşırı sağcılar tarafından başlatıldığı iddiası var ama ben genellikle "false flag" [yanıltma harekâtı] komplolarına çok değer vermediğim için, bu iddianın da pek geçerli olmadığı görüşündeyim. Bazı anarşist grupların gösterilere katılıp tahribat yapıyor olmaları mümkün.
"Protestoların yayılmasında, katil polisin hemen tutuklanmaması, cinayeti aval aval seyreden üç polisin (işten atılmakla birlikte) hâlâ serbest olmaları büyük rol oynadı. Gösteriler elbette sonsuza kadar devam etmeyecek ama bu cinayeti mazur göstermek mümkün olmadığı için, toplumsal bilinci şekillendirmede önemli kalıcı etkisi olacak. Artık hiç kimse, polis cinayetlerinin "a few bad apples" ["birkaç çürük elma"] tarafından işlendiğine inanmıyor.
"Radikal/sol kanat elbette olayları, yapısal ırkçılık yönünden değerlendiriyor. Obama'nın ve diğer Demokrat liderlerin yatıştırıcı mesajlarının, Beyaz Saray'dan gelmeyen, gelmesi mümkün olmayan liderlik boşluğunu doldurmak dışında, pek etkili olacağını sanmıyorum."
İsyanın derin kökleri ve sanat
Bugünlerde Amerika'da yaşanan kent isyanları ve gösteriler, ülkenin tarihine ve toplumsal gerçeklerine baktığınızda, ne ilk kez oluyor ne de son olacak. Ülkenin çatışmaya hazır toplumsal ve politik yapısından kaynaklanıyor. Amerika'da ırkçı beyaz egemenliğini anlatan WASP deyimi var. Beyaz, Anglosakson ve Protestan sözcüklerinin baş harflerinden oluşturulmuş bir deyim. Tam da Trump'ı tanımlıyor. Zaten bugüne kadar Amerikan başkanlarından sadece Kennedy ve Obama bu tanımın dışında kalmış.
On yıl önce ölen Howard Zinn, sol kanat tarihçiler arasında hatırı sayılır bir isimdi. "Amerika Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi" adlı kitabının "Bir Patlama Olur mu?" başlıklı bölümünde, siyahlar arasında isyan ruhunun köklerinin ne kadar derinde olduğunu anlatıyor. Şöyle diyor:
"Siyahların 1950'lerde, 1960'larda, ülkenin güneyinde ve kuzeyinde gerçekleştirdiği ayaklanmaları çoğu kişi şaşkınlıkla karşılamıştı. Oysa olayların hiç de şaşılacak bir tarafı yoktu. Ezilen halkın belleğine yerleşenler öyle zamanla silinip ortadan kalkacak bir şey değildir ve böyle bir belleğe sahip bu insanlar için isyan, her zaman yaşamın bir parmak altında saklıdır. Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşadıkları kölelik yılları, siyahların belleğinde yer etmiştir. Ve daha sonra karşılaştıkları ayrımcılık, linç olayları ve aşağılanmalar da.
Ve bunlar sadece belleklerine kazınmakla kalmamış, varoluşlarının, kuşaklar boyunca günlük yaşamlarının bir parçası olmuştur."
İsyana yönelik gizil gücün siyahların yaptığı müzikle, toplumdaki ayrımcılığa yönelik şiirlerle yeni kuşaklara taşındığına değinen Zinn, özetle şöyle söylüyor:
"Kabasından incesine karmaşık bir denetim mekanizmasının var olduğu bir toplumda, gizli kalan düşünceler sanat alanında ifadesini bulur, siyahlar arasında da öyle olmuştur. Belki blues hüzün doludur ama aslında gizliden gizliye bir kızgınlığı içerir. Ve caz, neşeli bir müzik gibi görünse de bir isyanın habercisidir. Ve şiirde düşüncelerin artık öyle fazlaca gizli, saklı bir tarafı yoktur."
(Zinn'in adı geçen kitabının Türkçe çevirisi, 2018 yılında İmge Kitabevi tarafından yayınlanmış. Kusura bakmayın, karantina koşullarında bu çeviriye ulaşamadım, alıntıları elimdeki İngilizcesinden çevirerek verdim.)
İsyanın belleklerde görselleşmesi, evrenselleşmesi
Tom McDonough; Amerika, Kanada ve Fransa üniversitelerinde, siyasal mücadeleler ile sanatın kesiştiği alanlarda çalışan bir akademisyen, yazar, eleştirmen. Yolu Türkiye'ye de düşmüştü. Mimarlar Odası Ankara Şubesinin on yıl önce düzenlediği Mimarlığın Sosyal Forumunda ana konuşmacılardan biri olarak ilginç bir bildiri sunmuştu. Sonradan genişleterek bir makale haline getirdiği sunuşunda, 1965 Los Angeles/Watts isyanından başlayarak Fransa 1968 isyanına kadar uzanan geniş ilişkiler kuruyordu.
McDonough, "Görünen Yüzüyle Bir İmparatorluğun Çöküşü veya Los Angeles Yanıyor" başlıklı sunumunda, 60'larda yaşanan kentsel ayaklanmaların mimarlık, şehircilik, toplumsal düşünceler ve militanlık açısından önemi üzerinde duruyordu. Konuşmacı; Marks, Engels, Freud, Brecht, Guy Debord, Sartre gibi kaynaklara göndermeler yapmış, ilgili sanat eserlerinden, hatta günlük basından alıntılar vermişti. "Modernitenin eleştirisi", "kentin tükenişi", "karşı ütopyalar", "kentsel sömürgeleşme" gibi bir dizi kavramın üzerinde duruyordu. Renkli bir anlatımı vardı. Watts isyanlarını konu alan bir resmi ve ressamını anlatırken şu alıntıyı aktarmıştı:
"[Resim] kenti tam öğle vakti yanarken gösterecekti, böylece alevler çöl güneşi ile yarışacak ve dolayısıyla daha az korkutucu görünecek, her şeyi mahveden korkunç bir soykırımın ötesinde çatılardan ve pencerelerden uçuşan parlak bayraklara benzeyecekti. Kentin yanarken neredeyse bir şenlik görüntüsünde, bir gala havası içinde olmasını, kenti yakan kalabalıkların tatile çıkmış insanlar gibi görülmesini istiyordu."
Medyanın hayal gücünü bir tür sanat ürünü olarak gören Tom McDonough, 1965 Watts isyanının öyküsünü anlatan Time dergisinden, "Bir tür görüntüsel hiyeroglifle kayda geçiyor" diye nitelediği şu alıntıyı vermişti:
"Uzaklarda, denizde gemiciler, gökyüzünün doğu tarafında gördükleri, erimiş bir maden gibi duran kızıllığın ne olduğunu çözmeye çalışıyorlardı... Kentte çıkan bin kadar yangından dalga dalga yükselen dumanlar, Belediye Binasının üzerinde bir kefen gibi asılı duruyordu. Havadan bakıldığında, çevreye yayılmış olan kentin bütün bölümleri savaştan çıkmış gibi görünüyordu."
On yıl öncesinin bu sunumuna şimdi baktığımda son derece dağınık gibi görünüyor, ama kentsel isyanların farklı ortamlarda evrensel belleğe kazandırılması konusunda yapılacak değerlendirmeler için önemli ipuçları taşıdığını, yol gösterdiğini söylemeliyim. (Ne yazık ki şu anda bu sunuma açık kaynaklardan ulaşma olanağı yok. Mimarlar Odası Ankara Şubesinden arkadaşlarım dijital arşiv çalışmalarını kısa sürede tamamlamak istediklerini söylediler.)
İsyanda yeni bir başlangıç mı?
Son haberlere göre Amerikan kentlerindeki protestolar barışçıl gösterilerle devam ediyor. Kentlere ordu güçleri girmiş durumda. Bazı kentlerde sokağa çıkma yasağı var. Ama giderek daha çok sayıda beyazın protestolara katıldığı görülüyor. Bazı yerlerde güvenlik güçlerinin zor kullanmaktan kaçındıkları, hatta göstericilerle birlikte yere diz çökerek dayanışma içinde olduklarını gösteren görüntüleri dolaşıyor. (İyimserliğe kapılmamak gerekir, polisin kıyasıya dövdüğü, sakat kalan insanlar da var. Yani bir yandan da şiddet devam ediyor)
Bu arada son rakamlar Amerika'da covid-19'dan ölenlerin sayısının 100.000'i aştığını, toplam vaka sayısının ise 2 milyona yaklaştığını gösteriyor. Trump'ın bu konudaki başarısızlığı ve sorumsuzca söylediği sözler yoğun tepkilere neden oluyor.
Bazı kentlerin belediye başkanlarının, hatta iktidardaki Cumhuriyetçi Partiden bazı politikacıların eleştirileri, Trump'ın durumunu giderek daha güçleştiriyor. Elbette kısa sürede köklü değişimler beklenemez ama bu bir birikim meselesi Howard Zinn'in dediği gibi.
Bizden bir sloganla bitirelim sözlerimizi. "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!.." Her isyan yeni bir başlangıç umudu taşıyor. Amerika'da yüzyıllar önce Afrikalı kölelerin başlattığı isyanın alevleri yeniden kentleri sarmış durumda, yeni umutlarla birlikte. (AŞ/AÖ)