Antik Roma Kolezyumu'nda kan kokan, efsunlu bir köle müsabakasının son sahnesi, dövüşün 'ölüm'le mi 'merhamet'le mi son bulacağına, asillerle asla denk sayılmayacak olan bir sınıf karar verecek, arka sıralarda oturan yaşama ve yönetime katılmaya dair haklarına dahi belki on yıllar sonra kavuşacak olan bir sınıfsal tabaka araneda yerdeki bu aciz kölenin akıbetine karar verecek az sonra.
Oluk oluk akan kandan başı dönmüş, eğlence kisvesinde afyon verilmişe benzeyen, vücutları çekilen kan ve gerilen damarları ile kaskatı olmuş, daha fazla ölüm görmek adına nefeslerini tutmuş bu topluluğun iki dudağı arasından iyi alametler çıkmayacağı aşikâr oluyor. 'Aslanlara yem et onu', ''Öldür' naraları arasında başparmağını aşağı doğrultmuş bir güruh...
Yabani hayvanların etrafında dolaştığı kahramanımızın uzuvları parçalanıp yere düştükçe bağırışlar ve tezahüratlar artıyor, kalabalığın kendinden geçtiği ibadetimsi bir ritüele dönüşüyor. Kırmızı ve kan kokusu yayıldıkça eğlencenin dozu artıyor, insanlığın ki ise...
Bunun dışında başka tahayyüller de yaratabiliriz. Örneğin bir Fransız idamı esnasında giyotinin etrafına toplanmış ve koparılan bir kelle görmek için iştahla bağıran, birazdan başı gövdesinden ayrılacak olan bu aciz 'suçlu'ya öteberi eline geçirdiğini fırlatan bir kalabalık...
Endüstriyel futbol sahaları
Ya da Ortaçağ Avrupası'nın halka açık engizisyon mahkemelerinde gericiliğin hükmüne alkış tutan bir yığın... Belki devrim sonrası İran'ın da eski tiyatrolardan bozma salonlarda halka- 'erkeklere' açık 'Devrim mahkemeleri'nin birinde şah dönemi devlet adamlarının şeriat 'hukuku'yla sözüm ona yargılandığı, kararı belli mahkemelerde 'münafıkı öldürün' haykırışıyla rabbine bir kafirin vücudunu armağan bağışladığını tasavvur eden topluluk...
Amedspor- Bursaspor müsabakasında yaşananlar tam da özünde bu tasvirleri anımsatıyor. Tarih ve özellikle Ortadoğu bazen devasa bir yankı odasından ibaret...
Egemenler sosyal alanları dahi dizayn etmediğinde tamamen özgürleşmiş olacağız. Türkiye son yılların hakim yapısı ile adeta ayrı uçların ve kutuplaşmanın bir arada tuttuğu bir hale bürünmüş durumda. Müzikten, spora, sosyal yaşamdan en değme kriz anlarına kadar kutuplaşmanın ne denli derinleştiğini gördük.
Endüstriyel futbol sahaları önce siyasetin gündemine 'insani' yardımlarla, her ne kadar fazlaca gösterişli olsa da son derece sosyal yaşamın amacına uygun olarak girdi. Ancak buna tahammül edilememiş olacak ki bir sonrakinde bir kavimin özünden nasıl bir 'barbar'lık yaratılır gördüğümüz bir tonda düştü önümüze görüntüler. Bir kez daha hepimizin içinde yanan son umutlara üfledi birileri. Bir umudumuz vardı; çoğulcu alternatif bir toplumsal yaşamın umudu...O umudun tekçi, egemen anlayışla nasıl yok edilmek istendiğine çarptık bir kez daha yolda...
Amed...Kaf dağının ardıyla başlayan hikayelerin hüküm sürdüğü her biri ayrı dilden binlerce güzelliğin yaşadığı göz alabildiğine can toprağı...Bin yıllar evvelinin kıtlık, savaş ve salgınlarında binlerce kez can pazarı görmüş... Kadim zamanların antik tragedyalarına şahitlik eden yurtlardan biri...
Bin yıllardır devam eden bunca kıyım görmüş yer kürenin bir parçası...Beyaz Toroslar'ın, aynadaki aksini dahi terketmek zorunda kalmış bir çehrenin fotoğraflarını açarak 'geri dönerler' diyor birileri...Amed o beyaz toroslardan öğrendi zulmü, kavgayı, herşeye rağmen hayatta kalmayı...
1989'da tam da 90'lı yılların karanlığına adım attığımız ilk zamanlarda Paris Kürt Konferansı'nda Daniella Miterand 80 Darbesi sonrası süreci ve gözlemlerini ifade ederken 'Kürtler'in kendisine Avrupa'yı kastederek sık sık "Sessizliğiniz bizi öldürüyor" dediğinden bahsediyordu.
1990'lı yıllar Kürtler'in en temel insan hakları ve özgürlüklerinin makyavelist "Amaca giden yolda her araç mübahtır" yaklaşımıyla ellerinden alındığı, yaşam haklarının dahi yok sayıldığı yıllardı. Gözaltında kaybetmeler, bu anlayışın yalnızca bir parçasıdır.
Ancak bugünün farklı olduğunu unutmamak gerekir, on yıllardır bunca acıyı göğüsleyen 90'lı yılların karanlığından çıkan bir halka bugün o günleri hatırlatarak geri adım attıramazsınız, o gün dünyaya sessizliğiniz bizi öldürüyor diyen bir toplum vardı, bugün ise dünyanın her bir köşesindeki kadınlara özgürlük vaad eden, Türkiye ve dünya siyasetinin dengelerinin mihenk taşı konumunda bir Kürt toplumu var. O gün sessizlik bizi öldürüyordu, bugün ise mesnetsiz tehditleriniz size yolun sonunu gösteriyor.
(DA/EMK)