Sekiz eyalette 60 kurum, işyeri ve eve yapılan baskınlar sonucunda iki derneğin kapatıldığı, Özgür Politika yazarlarının evlerinde arama yapılıp bazı belgelere el konulduğu da gelen haberler arasında.
Alman İçişleri Bakanlığı Özgür Politika'nın yasaklanma gerekçesi olarak, Almanya'da 1993 yılında yasaklanmış olan PKK ile organik bağlantı içinde olduğunu savunuyor.
Federal İçişleri Bakanı Otto Schily, yaptığı açıklamada, Almanya'yı hazırlık bölgesi olarak kullanan hiç bir radikal dinci ya da terörist örgüte karşı müsamaha göstermeyeceklerini belirterek, Almanya'da bu tür yapıları ortadan kaldırmak için her türlü yasal imkandan istifade edeceklerini söyledi.
Hukuk mu siyaset mi?
Bu yasaklama kararı bir kaç açıdan ilginç ve çelişkili:
Batı Avrupa ülkelerinde özgürlük/güvenlik dengesi her geçen gün özgürlük aleyhine bozuluyor. 11 Eylül'den bu yana Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) başlayıp Batı Avrupa'ya da sirayet eden bu özgürlükleri kısıtlama kampanyasının son örneğine Londra'da rastladık.
Gariptir aynı süreçte Türkiye'de bazı zigzaglar çizildi ve basın özgürlüğü alanında AB'ye uyum reformlarıyla önce bir dizi iyileştirme yapıldı ancak daha sonra Türk Ceza Kanunu ile basın üzerindeki baskılar artırıldı.
Keyfi mi kurala uygun mu?
Demokratik ülkelerde başta basın özgürlüğü olmak üzere kimi özgürlükler zaman zaman ama belirli ve betimlenmiş hatta yasa hükmüne bağlanmış koşullarda kısıtlanabiliyor.
İlk akla gelen Batı Avrupa'da neredeyse bütün ülkelerin ceza kanunlarında bulunan 'başta ırkçılık olmak üzere her türlü ayrımcılık ve şiddet övgüsü ve çağrısı' yapan yayınlar bu maddelere istinaden yasaklanabiliyor.
Bir başka kanuni yasaklama da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin 2. paragrafında sarih olarak belirtiliyor. O da kamu sağlığı, güvenliği, emniyetinin yakın bir tehlike olarak tehdit altında olması. Ne var ki Sözleşmede olsun, Strasbourg Mahkemesi'nin karar ve içtihadında olsun, bu 2. madde için bazı koşullar öngörülmüş.
Bu tür yasaklamalarda, resmi makamların inandırıcı ve ayrıntılı bir şekilde söz konusu tehdidi ortaya çıkarmaları ayrıca da kısıtlamanın söz konusu tehditle orantılı olması şart.
Almanya'daki örneğe baktığımızda ne ırkçılık-şiddet ne de 10. maddenin 2. paragrafına doğrudan bir gönderme görebiliyoruz. Gerçi Federal İçişleri Bakanı Otto Schilly yasaklama kararını açıklarken şunları söylüyor:
"Avrupa'da Türkçe olarak yayınlanan Özgür Politika, PKK'nın yapısı içinde yer almaktadır, bunu ispatlamak da mümkün. PKK gerçi bugün adını Kongra Gel olarak değiştirmiştir ancak amaçları ve hedefleri PKK ile aynıdır.
"Özgür Politika yaptığı yayınlarla hem PKK yandaşlarına bilgi iletmekte, hem de PKK yönetiminin emirlerini yaymaktadır. Basın özgürlüğü Almanya için çok önemli ama bu durumda bu özgürlük, Almanya'nın güvenlik konusundaki menfaatlerinden öncelikli değildir.
"Ayrıca devletin 1993 yılında kararlaştırmış olduğu PKK yasağının uygulanması da bu durumda basın özgürlüğünden önceliklidir. Özellikle Türkiye'deki son çatışma ve saldırıları da göz önünde bulundurarak PKK yasağına rağmen bu örgütün propagandasını yapabilmesini istemiyorum. Bunda PKK tarafından tek taraflı olarak ilan edilen ateş-kesin de hiç bir etkisi olamaz, zira Türkiye'de çatışmalar hâla sürüyor."
Çelişkiler demeti
Bu açıklamanın bir çok noktası çelişkili. Bakan 'Özgür Politika gazetesinin PKK'nın yapısı içinde yer aldığını ispatlamanın mümkün olduğunu savunuyor' ne var ki bu ispatı sunmuyor.
Çünkü Özgür Politika'nın bizatihi kendisinde, PKK'nin resmi ya da gayrı-resmi yayın organı olduğunu kabul eden herhangi bir ibare yok. Özgür Politika organik olarak PKK'den bağımsız ticari bir şirket tarafından yayınlanıyor.
Özgür Politika'nın bazı yazar, yönetici hatta okurlarının PKK'nin görüşlerine sempati duyması ise herhalde yasaklama için hukuki, yasal ve haklı bir gerekçe olarak kabul edilemez.
Bakan 'basın özgürlüğünün', 'Almanya'nın güvenlik konusundaki menfaatlerinden' öncelikli olmadığını belirterek hem özgürlük/güvenlik dengesindeki tutumunu açığa vuruyor, hem de Özgür Politika'nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki olası bir başvurusuna karşı şimdiden önlem alıyor.
Özgür Politika'ya beş yıl önce soruşturma
Bakan'ın bu açıklamasında '1993 yılındaki PKK yasağına' atıfta bulunması da kendisi ve hükümeti açısından bir talihsizlik olsa gerek. Çünkü Almanya Adliyesi beş yıl önce de Özgür Politika gazetesi hakkında bir soruşturma başlatmış, ancak dosya Frankfurt Savcılığı tarafından delil yetersizliği nedeniyle kapatılmıştı.
Almanya PKK'yi 12 yıl önce yasaklıyor, beş yıl önceki Özgür Politika soruşturmasından bir sonuç elde edemiyor, şimdiyse Özgür Politika'yı yasaklıyor.
Oysa ki Özgür Politika'nın yapısı, yayın çizgisi, etkinlikleri 1993'de de 2000 yılında da tıpkı bugünkü gibiydi. O zaman neden yasaklayamadınız da bugünü beklemek zorunda kaldınız? Bu soruya bir çok gözlemci üç yanıt veriyor:
* Almanya'da genel seçimler öncesinde Türkiye kökenli seçmenlerin oylarını kazanmak için bir manevra.
* Ayrıca Ankara hükümetinin ısrarlı baskılarının sonucu.
* Nihayet, Ankara'nın Roj TV'nin Danimarka hükümetince yasaklama talebi de Kopenhag tarafından geri çevirilince bu kez televizyon kadar yaygın ve etkili olmasa da, bir gazeteye yönelik baskılar sonuç vermişe benziyor.
Bu sonucun faturasını da Alman devleti herhalde Strasbourg'da bir şekilde ödemek durumunda kalacak.
Ne var ki Strasbourg Mahkemesinin her zaman salt hukuki kararlar vermediğini de unutmamak gerek. Mevcut siyasi ortam Özgür Politika'nın çok da lehinde sayılmaz.
Esin kaynağı
Almanya'nın bu yasağı ABD ve Türkiye'deki bazı uygulamaları hatırlatıyor. 11 Eylül'den sonra ABD'de günlük bir gazetenin yasaklandığını hatırlamıyoruz ama medya üzerindeki baskılar giderek yoğunlaşıyor, mesela haber kaynaklarını açıklamayan bazı gazetecilerin cezaevine gönderilmiş olduğunu biliyoruz.
Türkiye'de bile son Avrupa Birliği (AB) uyum yasalarından bu yana, basın üzerinde çeşitli baskılar farklı yöntemlerle sürerken, günlük bir gazetenin yasaklandığına dair bir kayıt yok.
İspanya ve Fransa
İspanya'da olumsuz bir örnek var: Sağcı Aznar hükümeti Bask bölgesinde yasal faaliyet gösteren H. Batasuna Partisi'ne yakın bir gazeteyi yasakladı. Gazete silahlı ETA örgütünün propagandasını yapmakla suçlanıyordu. Konu halen Starsbourg Mahkemesinde.
Fransa'da Korsikalı mafyatik milliyetçilerin yayın organları açıkça ayrılıkçılığı savunmalarına rağmen bugüne kadar Fransız İdaresince herhangi bir soruşturmaya konu olmadı.
Alman bakan inandırıcı olabilmek için Türkiye'de son dönemde meydana gelen çatışmalardan ve PKK'nin tek yanlı ateş-kesinden de söz ediyor. Bunların hiç biri bir gazeteyi yasaklamak için hukuki gerekçe olarak sunulabilecek malzemeler değil.
Şiddet ve Alman devletinin güvenliği
Özgür Politika gazetesinin yayın politikasını incelediğimizde özellikle 20 Ağustos-20 Eylül ateş-kes dönemi süresince şiddet çağrısı ya da ırkçılık propagandasına rastlanmıyor. Keza, 10. maddenin 2. paragrafına uygun düşebilecek bir görüşe rastlamak da pek mümkün değil.
Özgür Politika gazetesinin yasaklanması, PKK'nin olası şiddet eylemlerini engellemek yerine, Kürt gazetecileri mağdur duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz.
Alman Bakanın mantığını anlayabilmek zor: Koskoca Almanya devletinin güvenliğini Türkçe olarak basılıp dağıtılan ve tirajı 10 bini geçmeyen bir gazete mi tehdit ediyor?
Dünyanın hangi ülkesinde gazete yasaklayarak demokrasi ya da güvenlik güç kazandı? Hangi ülkede şiddet olayları durdurulabildi? Ya da dozu düşürebildi?
Özgür Politika, bir dönem (1999 öncesi), PKK sözcülerinin savaş ve şiddet içerikli demeçlerini yayınlayabiliyordu. Bu yasaklama o dönem gerçekleşmiş olsaydı Alman makamları hukuk kurallarına aykırı davranmış sayılmazdı.
Parti üyesi veya gazete okurunu devlet mi tayin edecek?
Türkiye'de de benzeri bir durum söz konusu. Basın özgürlüğü, demokrasi ve Kürt düşmanlarının diline pelesenk ettikleri örnek şu: Yasal DEHAP, yasal günlük gazete Ülkede Özgür Gündem, PKK'nin organik yayın organlarıdır, bu nedenle de DEHAP ve Özgür Gündem yasaklanmalıdır.
Gerçekten de bu üç kurum incelendiğinde siyasi, ideolojik ve kültürel olarak kendi aralarında önemli bir yakınlık ve benzerlik göstermektedir.
Her biri ayrı, bağımsız ve farklı ticari ve hukuki yapılarda olmalarına rağmen, hukuk devleti kavramından nasibini alamayanlar bu benzerleştirmeyi hatta özdeşleştirmeyi kolayca yapabilmektedir.
İşin özü de şudur: Dağda oğlu-kızı gerilla olan yani PKK'li olan bir anne ya da baba DEHAP üyesi olabilir; ayrıca Özgür Gündem'in çalışanı ya da okuru statüsünde de bulunabilir.
Buradan yola çıkıp DEHAP ve Özgür Gündem'in yasadışı olduklarını öne sürmek ne yasaldır ne de hukuki.
Kürtlerin 1992'den bu yana çıkardığı çok sayıda günlük gazeteyi kah yasal kah siyasi kah polisiye bir kez de kriminal yöntemle yasaklandı, kapatıldı. O günden bu yana PKK'nin şiddet politikalarında herhangi bir değişiklik, yumuşama oldu mu?
Sonuç olarak, Alman devleti seçim, Ankara'nın baskısı gibi siyasi gerekçelerle hem Batı Avrupa'daki basın özgürlüğü geleneğine bir darbe vurmuş oldu hem de daha vahimi siyasi gerekçe ve çıkarlarını hukukun üstünde telakki etti. Yeni Özgür Politika'yı da yasaklarlarsa Öz Özgür Politika'nın yayınlanacağını bilmiyorlar mı? (RD/BA)