Bir kaç gündür Mednuçe tv’de ergenlik çağındaki bir kız çocuğunun görüntüsü yayınlanıyor.
Defterinden koparıldığı belli olan kağıttan bir şiir okuyor.
Aslında okuduğu şiir değil de insanlığa sesleniş gibi...
Kış olmasına rağmen yanındaki iki küçük çocukla birlikte üzerlerindeki ince giysiler ilk anda dikkat çekiyor.
Oysa ortalık kış, kıyamet!..
Adını bilmediğim kız çocuğunun ağzından dökülen her cümle bir kurşun gibi yüreğime saplanıyor.
Ekran kararıp, başka bir görüntüye geçtiğinde ise, ta yüreğimden kopup gelen bir “ah”a eşlik ediyor “ben sana kurban olurum” cümlesi!
Ülkemden binlerce kilometre uzakta yüreğimi kanatan bu çığlıkla dışarıda bir toz gibi serpiştiren karı izliyorum...
Kulağımda kız çocuğunun isyan yüklü cümleleri...
“Siz ve biz” diyor...
“Yeni yıla siz mutlu, biz üzgün girdik / Siz kırmızı şarapla, biz kırmızı kanla yeni yıla girdik / Siz gece yarısını beklerken, biz silah seslerinin susmasını bekledik / Siz yıla sarhoş girdiniz, biz aç girdik / Siz karın keyfini çıkarırken, biz donmanın acısını çektik / Siz aydınlıkta, biz karanlıkta girdik / Size havai fişekler, bize roketler, bombalar patlattılar / Size batılı dediler, bize terörist / Biz yazdıklarımızı şairler okusun diye değil, duyarlı insanlar okusun diye yazdık...”
Havada uçuşan kar tanelerine yüklüyorum kız çocuğunun çığlığa dönüşen isyanını.
Binler olsun, milyonlar olup dağılsın dünyanın dört bir yanına.
Yüreğinde insan sevgisini taşıyanlar bu çığlığa kulak versin, derman olmanın yollarını arasın diye.
Gördüklerim, duyduklarım içimi daraltıyor.
Sanki kocaman bir el yüreğimi parmaklarının arasına almış da, nefes almayayım diye tüm kuvvetiyle sıkıyor gibi...
Küçük kız çocuğunun görüntüsüne eşlik eden isyanımla hapishane avlusundaymışım gibi, voltaya vuruyorum kendimi.
Susurluk’ta gerçekleşen trafik kazası sonrasında derin devletin kirli ve kanlı çamaşırları ortalığa saçıldığında gerçekleşen ışık söndürme eylemlerine gidiyor aklım.
Her akşam Özgür Radyo’nun Moda’daki stüdyosunda Bülent ve Rıza’nın kolonları balkona koyup pencereleri açarak yayınladıkları Moğollar’ın “Bir Şey Yapmalı” şarkısını mırıldanıyorum.
Hergün Mednuçe Tv ekranlarında ya da sosyal medyada gördüğümüz vahşetin, savaşın görüntülerini ortadan kaldırmanın tek yolu barış!..
Ve ne yazık ki, Türkiye halkları ve dünya AKP’nin Kürdistan’da sürdürdüğü bu savaşı büyük bir çoğunluk olarak izliyorlar.
Barış için ses çıkaranların seslerini ise, baskı ve zulüm politikalarıyla anında boğmaya çalışıyor.
Medyayı zaptu-rapt altına almış o tek ses, insani bütün sınırları aşarak “temizleyeceğiz” diye bas bas bağırıyor.
Gazete manşetlerinden, ekranlardan, klavyelerden tehditler dökülüyor.
Gerçeklerin öldürüldüğü, 180 derece çarpıtılarak sunulduğu bir başka dönem hatırlamıyorum.
Bir T Tipi hapishanenin havalandırmasından biraz küçük odadaki voltam başımı döndürüyor.
Önüme açılan pencerenin önünde noktalıyorum voltamı.
Yürek atışlarımı dinliyorum...
Biraz önce televizyon ekranından insanlığa seslenen küçük kız çocuğunun haykırışlarının saplandığı yerlerin acısında en küçük bir sağalma yok!
Biliyorum ki, bu acının tek bir dermanı var.
Bu savaşı durdurabildiğimiz, kadın-erkek, genç-yaşlı, çocuk demeden sivil halkın katledilmediği, savaşın sona erdiği, Kürt halkına ve çocuklarına eşit ve özgür bir ülke sağlandığında yürek acılarımız da dinecek.
Binlerce kilometre uzakta bu Avrupa kentinde bir ilkokula bakan pencerenin önünde küçük kız çocuğunu ve yanındaki ufaklıkları düşünmeye devam ediyorum.
Çocuk cıvıltılarının karıştığı aklım Kürt illerinde yaşatılanlara isyan ediyor.
Bu kış gününde bir çocuk ne ister ki?
Sıcak bir yuva, anne ve babasıyla, kardeşleriyle silah seslerinin, baskının-zulmün, korkunun olmadığı bir mahalle, bir kent...
Arkadaşlarıyla sevinç içinde okula gitmek, yağan karda kartopu oynamak, bir plastik leğeni kızak yapıp, sevinçli kahkahalarla kendini yokuş aşağı bırakmak...
Ve elbette korkusuz, güvenli bir ortam, bir gelecek ister!..
Kahvaltı sofrasının ortasına düşen bir roketle annesinin elinden alınmamasını ister.
Bunu sağlamak da barıştan, eşitlik ve özgürlükten yana olan herkese...
İnsanım diyen bana, sana, ona, bizlere, sizlere, onlara düşer! (FE/HK)