"Tohum atmak veya fidan dikmek için açılan oyuk, evlek" anlamına gelen "Agos", 15 yıldır sadece Türkiye'deki Ermenilerin değil, pek çok Türkiyelinin ve diasporanın da umut ışığı.
Cemaat içine kapanıp kalmayan, Türkiye ve dünya gündemini de yakından takip eden Agos'un Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, Agos'un 15 yıllık yolculuğunu bianet'e anlattı.
Koptaş, Agos'un farklılığını şu sözlerle özetliyor: "Sözünü sakınmayan ama bunu sadece bir Ermeni kimliğiyle değil, aynı zamanda bir Türkiyeli kimliğiyle, ülkenin demokratikleşmesini isteyen bir aktör olarak yapmaya çalışması, Agos'u farklı kıldı."
Agos'la tanışmanız nasıl oldu?
Agos kurulduğunda 18 yaşındaydım ve o günden sonra hep Agos'u takip ettim. O zamanlar Aras Yayıncılık'ta çalışıyordum ve yayınevi de Agos'un kuruluş aşamalarına bir şekilde dahildi. Agos'un ilk günden itibaren okuru oldum, çünkü Türkiyeli bir Ermeni için Türkçe bir gazetenin çıkması, diğer Ermenice çıkan gazetelerden farklı olarak Türkiye ve dünya siyasetine dair söz söylüyor olması çok yeni bir şeydi.
Ben de o zaman Türkiye'yi ve dünyayı anlamaya çalışan, siyasetle ilgilenmeye çaba sarf eden bir gençtim. Dolayısıyla, Ermenilikten vazgeçmeden siyasetle ilgilenebilmek gibi bir ihtiyaca karşılık geliyordu Agos benim için.
Agos'a nasıl katıldınız?
Birlikte zaman geçirdiğim bir iki defasında, Hrant Dink'in son hedef gösterilme sürecinde ne kadar yalnızlaştırıldığına bizzat tanık olmuştum. O süreçte "Ben Agos'a nasıl katkıda bulunabilirim" diye düşündüm bir süre. Bunun üstüne Hrant ağabeyin karşısına çıktım ve gazete için bir şeyler yapmak istediğimi söyledim. O da hemen kabul etti ve böylece 2006'nın yazında, Hrant Dink öldürülmeden altı ay önce Agos'un yazarlarından biri oldum.
Azınlık gazeteleri arasında en bilinen gazete olan Agos'u farklı kılan ne?
Elbette ki en temel neden, Agos'un Türkçe yayınlanıyor olması. Bu özellik Agos'un, daha fazla insan tarafından takip edilmesini sağladı. Ama Agos'u asıl farklı kılan, bu ülkenin eşit Ermeni vatandaşları olarak, Türkiye siyasetine, Türkiye'ye dair söz söyleme hakkını kendimizde görmemiz. Agos, kurulduğu zamandan itibaren Türkiye'ye "Bizi dinlemelisiniz" diye mesaj verdi.
Biraz da azınlık mantığı içerisinde, eski bakışla bakarsak, haddini aşan, Türkiye siyasetine, dünya siyasetine dair söz söyleyen, Türkiye'ye geçmişiyle yüzleşmesi için çağrıda bulunan, Türkiye-Ermenistan meselesinin çözümü için rol almaya çalışan bir gazete olmaya çalıştı. Sözünü sakınmayan ama bunu sadece bir Ermeni kimliğiyle değil, aynı zamanda bir Türkiyeli kimliğiyle, ülkenin demokratikleşmesini isteyen bir aktör olarak yapmaya çalışması, Agos'u farklı kıldı.
Agos'ta kurulduğu 1996 yılından bu yana geçen 15 yıl içinde neler değişti?
Belki üzücü bu tespiti yapmak ama 15 yıl önce Agos daha küçük ama daha gürül gürül daha neşeli, daha sevinçli bir gazeteydi. İlk kez göz önüne çıkan bir aklın ve bir duygunun temsilcisiydi.
"Biz de burada varız, bizi de görün, bizi de tanıyın" diyen bir gazeteydi. Dolayısıyla Türkiyeli Ermenilerin bu toprakların kültürüne yaptığı katkının görülmesini, Anadolu'da geçmişte Ermeni topluluklarının da var olduğunu ve bunun unutulmaması gerektiğini söylüyordu ve bunu çok pozitif bir ruh hali ile yapıyordu.
Bu sahicilikte tabii ki Hrant Dink'in nevi şahsına münhasır karakterinin de çok etkisi vardı. Biz bugün bundan çok uzağız. Çünkü Agos artık ister istemez 19 Ocak 2007 tarihinin damgasını üzerinde taşıyan ve o hüzünden kaçamayacak bir gazete. O ruhu yaratan insanın aramızda olmaması her şeyi çok zorlaştırıyor.
Bugün ne yapacağımızı daha az bilir haldeyiz. Geçmişle bağımız o anlamda biraz daha kopuk. Çünkü biz bütün o hikâyelere çok da vakıf bir kuşak değiliz. Genciz ve Anadolu ile bağlarımız daha sınırlı. Az önce sözünü ettiğim gürül gürül doğallıktan uzağız. Yine de, hayat bir yerde durmuyor.
Biz de kendi yolumuzu bulmaya, yönümüzü çizmeye çalışıyoruz ve Türkiye'nin yaşadığı bir takım yalpalanmalardan da kaçınılmaz olarak etkilenerek doğru siyasi hattın, doğru çizginin ne olduğunu bulmaya çalışıyoruz. Zaman içinde kendi sesimizi ve kendi rengimizi bulacağımıza inanıyorum.
Hrant Dink öldürüldükten sonra yayıncılık anlamında ne gibi zorluklar yaşadınız?
Hrant Dink'in Türkiye'de insanlarla kurduğu, Ermenistan'la kurduğu güçlü bağlardan büyük ölçüde yoksunuz. O bu ilişkileri kendi doğal hayatının bir parçası olarak yaşıyordu. Biz bu işlerin içine biraz sonradan düşmüş insanlar olarak haliyle zorlanıyoruz.
Agos'un dünyadaki Ermeniler için özel bir yeri var mı?
Türkiye'den son 50 yıl içinde göç etmiş Ermeniler için sıkı sıkıya takip edilen, ne dediği merak edilen ve bir anlamda da kendi gazeteleri olarak görülen bir gazete Agos. Bu insanlarla aramızda çok güçlü bir bağ var. Daha eski zamanlarda göç edenlerle ise daha kopuk bir bağ var. Çünkü onların torunları büyük ölçüde Türkçe bilmiyorlar. Bir kısmı Ermenice de bilmiyor.
Ancak Agos, diasporanın bir kısmı için, geçmişte çok daha fazla şüpheyle bakılan bir gazeteydi. Hrant Dink'in Türkiye-Ermenistan ilişkileri için söylediklerini, barış mesajlarını anlamakta güçlük çeken insanlar, Dink'in "Türk devletinin adamı" olduğunu düşünüyorlardı. Ancak hem cinayetin kendisi, hem cinayetten sonra Dink'in ne yazdığına tekrar dönüp baktıklarında onun ne demek istediğini anlamaya başladılar. Dolayısıyla Agos bugün pek çokları için göz ardı edilemeyecek, takip edilmesi gereken bir gazete haline geldi.
Hrant Dink katledildikten sonra yayıncılık anlamında üzerinizde baskı hissettiniz mi? Sizin otosansür uygulamanızı gerektiren bir süreç oldu mu?
Hrant Dink'in son birkaç yılında çok ciddi bir siyasi baskı vardı. Agos üzerinde belli planlar dahilinde yürütülen bir kampanya vardı ve Hrant Dink planlı olarak insanların önüne atılmıştı. Dolaysıyla o dönemde yayın politikası anlamında biraz daha çekingen bir çizgi izlendiğini hatırlıyorum.
19 Ocak'tan sonra ise bu anlamda bütün perdeler ve sınırlar kalktı. 19 Ocak'tan sonra "Hrant Dink'i bile aramızdan aldılar. Kaybedecek daha neyimiz var" gibi bir ruh hali hakim birçoğumuza. Dolayısıyla herhangi bir otosansür uyguladığımız söylenemez. Tabii ki Türkiye'de kalem oynatan herkesin hukuken nasıl sonuçlar doğurur diye kaygılandığı bazı haberler, cümleler, hatta kelimeler olabiliyor.
O noktalarda biz de avukatlarımızdan destek almaya çalışıyoruz. Yani durduk yere herhangi bir davayla muhatap olmak istemiyoruz. Ama eğer söylememiz gereken bir söz varsa, onu söylemekten de kaçınmıyoruz.
Geçen 15 yıla bakınca, Agos'un ne gibi sorunları var ve geleceğe dair hedefleriniz neler?
Maalesef interneti çok iyi kullanamıyoruz. Sosyal medyada da daha etkin olabiliriz. Abonelikle ve dağıtımla ilgili sorunlarımız var. Bunları aştığımız sürece Türkiye ve dünyadaki insanlarla olan bağımızı daha da güçlendirmiş olacağız.
Önümüzdeki dönemde, devraldığımız güzel mirasa layık bir gazete olmaya çalışacağız. Gazetecilik yeteneğimizi arttırmaya çalışacağız. Agos, geçmişte de genç gazeteciler için bir okul oldu. Okul olma özelliğini sürdürmeye çalışacağız.
Gençlerin burada gelip hem gazeteciliği öğrendiği hem Agos'a katkıda bulunduğu, aynı zamanda da kendi kişiliğini ve kimliğini pekiştirdiği bir yer olmayı sürdüreceğiz. Agos'un kapıları, bizim dünya tahayyülümüzü paylaşan, burada yazmak, çalışmak, katkı sunmak isteyen herkese sonuna kadar açık. Önümüzdeki dönemde gazetenin içeriğinde bazı değişiklikleri de hayata geçireceğiz. Daha iyi bir gazete yapabilirsek, Türkiye'nin de daha demokratik, geçmişiyle barışık ve daha özgür bir ülke olma mücadelesine de kendi çapımızda bir katkı sunmuş oluruz diye umuyoruz. (EKN/EÖ)