Rian Johnson’ın yazıp yönettiği başrollerinde Daniel Craig, Chris Evans, Christopher Plummer, Jamie Lee Curtis, Michael Shannon, Toni Collette, Ana de Armas gibi isimlerin yer aldığı "Bıçaklar Çekildi" (Knives Out), Agatha Christie hayranları için özlem gideren bir polisiye.
"Son Jedi" (The Last Jedi, 2017) ve "Asi Gençlik" (Brick, 2005) yapımları ile dikkat çeken yönetmen Johnson bu kez bir “Whodunit” (Katil Kim?) klasiğine imza atıyor.
En İyi Özgün Senaryo Oscar’ına aday gösterilen filmin hikâyesi Christie’nin herhangi bir eserine dayanmıyor. “Katil kim?” sorusu ile izleyiciye son dakikaya kadar kafa yorduran senaryosu, olay örgüsü, diyalogları, ters köşeleri, mekânları ve karakterleri sayesinde "Knives Out" için modern bir Christie uyarlaması diyebiliriz.
Film, birçok sinemasever için “çerezlik” film kategorisinde yer alsa da özellikle benim gibi Agatha Christie ve polisiye severler için eski bir dostla buluşmak gibi.
Katil kim?
Tüm zamanların en çok satılan polisiye kitaplarına imza atan Harlan Thrombey (Christopher Plummer), tüm ailesinin bir araya geldiği 85. yaş günü partisinin ertesi sabahında odasında ölü bulunur. Herkes, boğazı kesilmiş bir şekilde bulunan Harlan’ın intihar ettiğini düşünür ancak bilinmeyen bir kişi Thrombey’in ölümünü çözmek için dedektif tutmuştur. Yoksa olay bir cinayet midir?
İşte Agatha Christie’nin esprili, keskin zekâlı ve gözlem yeteneği yüksek Belçikalı dedektifi Hercule Poirot, Thombrey’in ölümünü araştırmak üzere görevlendirilen dedektif Benoit Blanc (Daniel Craig), olarak karşımızda. Gerçi bunun modern bir Poirot masalı olduğunu unutmayalım.
Blanc ve ekibi, olası Thrombey cinayetini çözmek için aile bireylerini sorguya çekmeye başlar. Dışarıdan bakıldığında kusursuz görünen bu zengin ailenin her bir ferdinin Thrombey’in ölmesini istemesi için bir nedeni var gibidir. Bu neden Christie’nin kitaplarında da karşımıza çıkan ve hiç de yabancısı olmadığımız bir whodunit ögesidir: Miras.
Gösterişli bir malikânede, aile büyüğünün miras için öldürülmesi motivasyonu kuşkusuz Agatha Christie’nin en başarılı Poirot hikâyelerinden biri olan "Roger Ackroyd Cinayeti"ni akıllara getiriyor. Hatta "Knives Out"un en çok bu kitaptan esinlendiğini bile söyleyebiliriz. Filmde karşımıza çıkan delil niteliğindeki çamur izleri, zengin bir malikanede çözülmesi gereken bir cinayet, bahçeden odaya açılan kapılar/pencereler, tik tak saatler ve görgü tanıklarının ifadeleri kitabı okuyanlar için çok tanıdık metaforlar.
Tüm aile bireylerinin ortak motivasyonu ve sırrı olması akıllara "Doğu Ekspresinde Cinayet" kitabında olduğu gibi bir son da getirebilir. Gerçi işler sandığımızdan çok daha karmaşık.
Blanc, cinayeti çözmek için tek tek tüm delilleri toplarken aile üyelerinin de entrikaları birer birer ortaya çıkıyor. Blanc’ın bu yolculukta en büyük yardımcısı ise yalan söylemeyi beceremeyen, hatta yalan söylediğinde kusarak fiziksel tepki veren, Harlan’ın da tek güvendiği kişi ve bakıcısı olan Marta (Ana de Armas) oluyor.
Göçmen bakıcı ve Trump Amerikası
"Knives Out" Trump dönemi Amerikasında geçen bir Poirot hikâyesi. Hal böyle olunca burjuvazi ve sınıf farkı ile birlikte göçmen karşıtlığı, ırkçılık, Trump yandaşlığı, aktivizm ve sosyal medya trollüğü de aynı evin çatısı altında toplanıyor.
Filmde beyaz bölgede kalan tek kişi Marta. İyi kalpli, güvenilir, yardım sever, yalan söylemeyen biri. Amerika’da öteki rolü biçilmiş bir göçmen… Bu yüzden biz de film boyunca onun yanında saf tutuyoruz. Ancak Christie okurları hiç kimseye güvenmemesi gerektiğini bilir. Bu yüzden Marta’ya bile başta şüpheyle yaklaşıyoruz.
Marta’ya üstten bakan aile üyeleri onun hangi ülkeden geldiğini dahi bilmiyorlar. Öyle ki hepsi her seferinde ondan bahsederken gelişigüzel bir Güney Amerika ülkesi ismi veriyor; Marta bir Ekvadorlu, bir Uruguaylı, bir Brezilyalı oluyor... Sonuçta o sadece bir göçmen. Marta’nın çok iyi bir bakıcı ve Harlan’ın arkadaşı olduğunu bilmelerine ve dillendirmelerine rağmen onu cenaze törenine çağırmaya bile tenezzül etmiyor, hatta yeri geldiğinde annesinin ülkeye kaçak yollarla girmiş olmasını ona karşı şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar.
"Ayaklar baş oluyor"
Harlan’ın vasiyetinin okunduğu gün bıçaklar çekiliyor: Adam tüm mirasını Marta’ya bırakıyor.
Mirasın kendine kalacağını bilen Marta katil olabilir mi? Ya da miras sahibinin katil olması durumunda servetten pay alamayacağını bilen biri Marta’yı katil gibi mi göstermeye çalışıyor?
Sonuçta Marta’ya tepeden bakan tüm aile bireyleri artık ona muhtaç hâle geliyor. İkiyüzlü bir burjuva aile portresi çizen yönetmen Johnson, çıkarlar söz konusu olduğunda insanların nasıl değişebileceğini de gösteriyor.
Burada daha fazla spoiler vermemek adına susuyorum. Filmi sinemada yakalayamayanlar şu sıralar Netflix üzerinden izleyebilir.
Sona gelirken
Johnson, polisiye türünü kurallarına göre oynayarak onu yeniden inşa ederken, birçok Christie göndermesinden sonra olası son sahneyi tahmin ettiğimizi sandığımızda -Poirot’un tüm şüphelileri aynı odaya topladığı ve herkesin önünde katili açıkladığı o klasik sonlar- izleyiciyi ters köşeye yatırıyor ve katil – kurban - dedektif üçlüsüne odaklanıyor. Yine de unutmayalım: Blanc’ın/Poirot’un her zaman bir bildiği vardır ve hiçbir zaman işini şansa bırakmaz.
(YK/AÖ)