Seksen darbesinin ürünü olan Adli Tıp Kurumu'nun (ATK) güvenirliğini Hüseyin Üzmez davasıyla tartışmaya, gerçek yüzünü ise İsmet Ablak ve Güler Zere'nin hayatını kaybetmesine neden olan kararları ile tanıdık ve tanımaya da devam ediyoruz.
Kamuoyunda "kasklı sapık" olarak bilinen Şahin Ö.'nün 14 yıl önce, henüz çocukken tecavüze maruz bıraktığı, Ankara'da feministlerle tanışıp güçlenen, dava açan arkadaşımızın, Şahin Ö.'yü 22 yıla mahkûm eden davası, Yargıtay Beşinci Dairesi'nce bozuldu.
Bozulmaya gerekçe ise arkadaşımızın Gazi Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı'ndan beden ve ruh bütünlüğünün bozulduğuna dair aldığı raporun yeterli görülmeyişi.
Kanun "bilirkişi" kabul ediyor, mahkeme güvenilir bulmuyor
Adli Tıp Kurumu'nun işleyişi ve cinsel saldırı suçlarında alınan raporların davalardaki önemini anlamak için adli tıp uzmanı olan Prof. Dr. Yasemin Balcı editörlüğünde hazırlanan 7 Nisan 2007 tarihli "Adli Tıp Hizmet Modeli ve İnsan Gücü Planlaması"* çalışmasından yararlandığım kısımları paylaşmak istiyorum.
Ülkemizde yeterince adli tıp uzmanı var. Adli tıp uzmanların üniversite, devlet hastaneleri ile Adalet Bakanlığına bağlı olan adliye binaları içinde hizmet vermektedirler. Adalet Bakanlığı'na bağlı olmadan üniversitelerde ve devlet hastanelerinden çalışan, kanunen bilirkişi olarak kabul edilen adli tıp uzmanlarının hazırladıkları raporlar genellikle mahkeme heyeti tarafından güvenilir bulunmayıp, alınan raporların teyit ettirilmesi için ATK'ya gönderilmektedir.
"Adli tıp uzmanlarının, Adalet Bakanlığına bağlı olarak adliye binaları içinde hizmet vermesi uygun değil. Çünkü dünyanın hiçbir demokratik hukuk devletinde yargılamanın yapıldığı organla tarafsız bilirkişi aynı kuruma bağlı olarak çalışmamaktadır.
Devlet hastanesi içinde çalışan/çalışacak olan adli tıp uzmanları, gereken durumlarda diğer uzmanlık dallarındaki hekimlerden görüşler alıp tetkikler yaptırabilme olanağına sahip iken, Adalet Bakanlığına bağlı olarak adliye binaları içinde istihdam edilen adli tıp uzmanlarının bu imkânları sınırlı olmaktadır.
Mevcut sistem içinde diğer uzmanlık dallarından hekimlerin katılımı ile çözümlenebilecek adli tıbbi olguların raporları Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'ndan istenmekte, bu da Adli Tıp Kurumu'nun iş yükünü arttırmaktadır.
Örneğin, yeni Türk Ceza Yasası sonrası, cinsel istismar olgularının neredeyse tamamı psikiyatrik değerlendirme eksikliği nedeni ile gereksizce kuruma sevk edilmektedir. Bunun gibi durumlar bir yandan yargı sürecini uzatırken, diğer yandan hem mağdur ve sanıklar zarar görmekte, hem de Adli Tıp Kurumu aşırı iş yükü altında kalmaktadır."*
Dosyanın ATK'ya gelip sonuçlanması, ortalama iki yıl sürüyor
Adalet Bakanlığı'na bağlı olduğu için güvenirliği sorgulanan aynı zamanda iş yükü nedeniyle arkadaşlarımızın yaşadığı travmayı derinleştiren ATK'nın iş yüküne gelince:
"Rapor düzenleme süreleri incelendiğinde olayın oluş tarihi ile adli dosyanın Adli Tıp Kurumu'na gelmesi arasında geçen sürenin ortalama 432 gün, Adli Tıp Kurumu'na gelişi ile raporun düzenlenmesi arasında 99 gün, raporun hazırlanması ile Adli Tıp Kurumu'ndan çıkışı arasında ise ortalama 35 gün olduğu aynı çalışmada hesaplanmıştır. Ülkemiz en basit olgularda bile, adli rapor temini nedeniyle yargı sürecinin bu kadar uzamasını hak etmemektedir."*
Raporlarda yüzde 74 uyumsuzluk
Gelgelelim bizler için önemli olan başka bir konuya; devlet ve üniversite hastanelerinden alınan raporlar ile Adli Tıp Kurumu'nun verdiği raporların uyumuna:
"İlk başvuruların yapıldığı sağlık birimleri ile bu birimlerden gönderilen raporların tekrar ele alındığı Adli Tıp Kurumu raporları arasında yapılan mukayesede yüzde 74,2 oranında uyumsuzluk tespit edilmiştir."*
Adalet Bakanlığı'na bağlı olarak çalışan ve bilimsel kuruluşlardan alınan raporların tekrar değerlendirilmesi sırasında, yüzde 74.2 gibi bir oranda uyumsuzluk tespit edilen bir kurumun düzenlendiği raporlar bilimsel dolayısıyla hukuksal olarak kabul edilebilir mi?
Tecavüzcü aleyhindeki raporlar, yeniden ATK'da
Ayrıca cinsel şiddete maruz bırakılmış ve dava süreçleri devam eden kadınlar için, fiziki delillerin faillerce yok edildiği, gereken testlerin ve muayenelerin yapılması gereken zamanlarda ve doğru yapılmadığı hallerde ya da suçun işlendiği tarihin üzerinden bir süre geçmişse "ruhsal ve bedensel bütünlüğü bozulmuştur" raporu mahkemece önemli bir delil kabul edilmekte ve bu raporlar sayesinde tecavüzcüye verilecek alt düzey ile üst düzey ceza arasında ortalama on yıl oynamaktadır.
Erkek egemen adalet, tecavüz olayının fiziksel delillerle ispat edildiği davalarda, üst düzeyden ceza vermemek için alınan "ruhsal ve bedensel bütünlüğü bozulmuştur" raporlarını tekrardan ATK'ya göndermektedir.
Gerçek adaletin varlığı, kadınları güçlendirir
Kadın arkadaşımız, kasklı sapık Şahin Ö.'yü 22 yıla mahkûm ettirmiş, bu davadan dolayı sekteye uğrayan hayatını yeniden inşa etmeye başlamıştı. Şimdi davanın Yargıtay Beşinci Dairesi tarafınca bozulması ve karşısına Adli Tıp Kurumu'nun çıkartılması tecavüz travmasını tekrar yaşamasına sebep olmuştur.
Bu dava cinsel şiddetle mücadele eden kadınlar için de önemli bir davaydı. Geçmişlerinde maruz bırakıldığı tecavüzlerin hesabını sormak isteyen kadınlar için bir umut ve emsaldi.
Tecavüzcüden hesap sormak, gerçek adaletin var olduğunu bilmek, kadınları güçlendirmektedir.
Gücümüzün bir daha adalet tarafından baltalanmasına karşı çıkan biz feministler, Adli Tıp Kurumu'nun iş yükü bahane edilerek ya da politik nedenlerden dolayı işlemeyişinden, tecavüze maruz bırakılan arkadaşlarımızın travmalarının tazelenmesine neden olan bu tür uygulamalara bir son verilmesi amacıyla eş zamanlı olarak Çarşamba (16 Haziran) günü Ankara'da Yargıtayın, İstanbul'da Adli Tıp Kurumu'nun önünde saat 12.30'da bir araya gelip durumu bir basın açıklamasıyla kamuoyuyla paylaşacağız. (BB/EÖ)